Haberin Devamı
Dün yine şehit haberleriyle güne başladık. Temmuz’dan bu yana terörün bilanço ağır. Tam 45 şehit verildi. Ve maalesef görünen o ki, önce bayram döneminde ardından da örgütün kış dönemi nedeniyle kamplarına çekileceği Kasım ayına kadar Türkiye terörü ve terörle mücadeleyi konuşmaya devam edecek.
30 Ağustos hem Zafer Bayramı hem de bu yıl Ramazan Bayramı’nın ilk günü.
Ülkenin farklı noktalarından gelen ve Ankara’da derlenen istihbarat raporları, ortaya bir ‘çifte bayram alarmı’ çıkartıyor.
Gelen bilgiler PKK’nın;
- 30 Ağustos’u kana bulamayı hedeflediğini, bu tarihten başlayarak saldırılarını artırarak devam ettireceğini, kuzeye, Ardahan Kars bölgesine doğru çıkıp eylem yapmayı planladığını ve bu yolla eylem alanlarını genişletmeyi hedeflediğini, sadece kırsalda değil, metropollerde de bombalı saldırılara hazırlandığını, üst düzey sivil ya da askeri yetkilileri hedef alan suikast girişimlerinde bulunabileceğini gösteriyor.
Ankara müteyakkız Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Artık bıçak kemiğe dayandı” çıkışı, şüphesiz, yaklaşan sıcak dönemin en açık işareti, en somut habercisi.
Önceki gün İran ve ABD’nin Ankara Büyükelçileri’nin art arda Başbakanlık’a gitmeleri, “Bu iki ülkeyle koordineli bir sınır ötesi operasyon hazırlığı mı var?” sorusunu beraberinde getirdi.
Doğrusu zannetmiyorum.
Türkiye’nin; sınırlarının dışında askeri bir harekat düzenleyecek olsa bile bunu günler öncesinden Tahran ve Washington ile paylaşması pek gerçekçi değil.
Ancak;
- Irak (ve kuzeyinde İran) sınırına yakın illerdeki askeri birliklerin, son iki haftadır takviye edildiği, yine aynı dönemde,
-bölgeye asker, araç, teçhizat ve mühimmat sevkiyatının yoğunlaştığı,
- Diyarbakır’daki hava üssüne son dönemde çok sayıda askeri kargo uçağının indiği,
- Batman’daki üsse ise batıdaki (Balıkesir, Bandırma gibi) üslerden takviye F-16’ların konuşlandırıldığı,
- iç güvenlik harekat bölgesindeki komutanlar ile mülki amirlerin daha yoğun bir ‘ortak mesai’ye yönlendirildikleri de gerçek.
Sonuçta Türkiye, yeni ama aslında çok bildik bir döneme girmek üzere...
Not: 30 Ağustos tarihi itibariyle terör eylemleri ve terörle mücadelede artacak olan hararetin; açılım süreci, BDP’nin yemin tavrı, demokratik özerklik vb. alt başlıklardan oluşan iç siyasi gündeme yansımaları ayrı bir yazının konusu.
Dört dil bilen, bilgisayar mühendisi hamal
İsmi Mustafa. İstanbul’da hamallık yapıyor. Taşıdığı eşyaların arasında bir ‘Meksika şapkası’ görüyor ve “Aa, sombrero” diyor.
O dev şapkanın adını bilmesine şaşırıp soruyorum şaka yollu: “Meksikalı mısın sen?”
“Hayır Cezayirliyim” diyor.
Ve ‘haber’ buradan çıkıyor işte.
Türkçe başlayan bu sohbete, Fransızca devam ediyoruz bir süre. Malum, Cezayir 1962’ye kadar Fransız sömürgesiydi.
Ardından, “Pratiğimi artırmak için faydalı oluyor, İngilizce konuşalım” diyor, İngilizce sürdürüyoruz sohbeti.
25 yaşındaymış. Geçen yıl ülkesinde üniversiteden mezun olmuş. Bilgisayar mühendisliği bölümünden!
- Pekiyi neden buradasın Mustafa?
- İş yok Cezayir’de. Mesleğimi yapamadım. Eşya taşımaya başladım. Ayda 100 Dolar kazanıyordum. Burada aynı işi yapıyorum, 500 dolar kazanıyorum bir ayda. Para biriktirip Cezayir’e döneceğim. Ailemin maddi durumu kötü. Dört kardeşiz biz. Birinin para kazanması lazımdı.
Ana dili Arapça. Yanında Fransızca, İngilizce ve şimdi bir de Türkçe. Dört dil bilen bir bilgisayar mühendisi. Türkiye’de hamallık yapıyor.
Şefine soruyorum; Mustafa’nın tek örnek olmadığını anlatıyor. Birçok farklı sektörde varmış üçüncü dünya ülkelerinden gelen ve iş gücü yaratan gençler. Mustafa gibilerini tercih etme gerekçeleri de dikkat çekici:
- Güçlü ve çok çalışkan. İş seçmiyor. Disiplinli. Sessiz, sakin, sadece işini yapıyor. Bu paralara, bu kadar yorucu işleri yapacak adam bulamıyoruz.
Vedalaşırken, bizim bu sohbetimize tanık olan, ekipteki bir başka taşımacının kendi kendine mırıldandığını duyuyorum:
- Bir de bu ülkede işsizlik var, değil mi? Bizimkiler bu paralara bu işleri beğenmiyor. Bak elin oğlu ta Cezayir’den kalkıp gelmiş çalışıyor işte...