Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 26 Şubat’taki Olağanüstü Kurultayı seçimli mi olacak?
Ana muhalefetin gündemindeki soru bu.
Cevabı hemen vereyim; “Hayır.”
Kurultayın gündeminde seçim yok.
Peki ne var?
Tüzük değişikliği.
Üstelik, Kılıçdaroğlu’nun kurmaylarının tabiriyle, bu kurultayı isteyen muhaliflerin taleplerinin ötesinde, çok daha geniş kapsamlı bir tüzük tadili geliyor.
Genel Merkez’den dün akşam üstü itibariyle aldığım haber bu.
Detayları ise şöyle haberin:
- Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi aslında Temmuz ayında hayata geçirmeye hazırlanıyordu yeni tüzüğü. “Şimdi, beş ay öne, Şubat’a çekmiş olduk” diyorlar.
- Örgütlere daha fazla hareket imkanı sağlayan,
- Ön seçimi öne çıkaran,
- Oyu düşen örgütlerin, genel başkan da dahil, gözden geçirileceği bir yapı.
Ve belki de en önemlisi, geçen yıl yaz aylarında gündeme gelen ama sonradan unutulup giden ‘üç dönem sınırlaması’ yer alacak yeni tüzükte.
CHP’de; genel başkanlık, milletvekilliği ve belediye başkanlığı üç dönem ile sınırlanacak.
İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nde olduğu gibi...
Tepkiler bana umut verdi
Cuma günü “Büyüklük ve farklı olmak aşağılamak değildir” ( http://haber.gazetevatan.com/Haber/427171/1/Gundem ) diye yazdım ya...
Yıldırım Demirören’in (Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı sıfatıyla) “Fenerbahçemiz” ifadesini kullanmasından yola çıkarak, “Keşke Beşiktaş Başkanı olarak da bunu söyleyebilse, hatta keşke herkes bunu yapabilse...” dedim ya...
Twitter’dan ve elektronik posta yoluyla yüzlerce mesaj geldi.
Ve açıkçası, ‘şaşırtıcı’ ama bir o kadar da ‘memnuniyet verici’ olan, mesajların büyük çoğunluğunun ‘destek’ içeriyor olmasıydı.
Yüzde 30’lar seviyesinde kalan olumsuz tepki ler ise tam da beklediğim şekildeydi.
O üçte biri, sadece Beşiktaşlılar oluşturmuyordu. Fenerbahçeliler ve Galatasaraylılar da kızmıştı.
Küfür yoktu ama kendince hakaret boldu.
Ancak dediğim gibi asıl önemli , asıl umut verici olan, yazıya gelen tepkilerin çok büyük oranda ‘destek’ mahiyetinde oluşuydu.
Türkiye’de insanların hemen her konuda ‘ayrıştığı’ bir dönemde, bu ayrışmanın en ‘sert’ şekilde yaşandığı futbolda holiganizme, düşmanlığa “Dur” denilmesi gerektiği noktasında büyük oranda hemfikir olduğumuzu gördüm ben o mesajlarda.
Taşlı-sopalı, şişeli-döner bıçaklı kavgaların yaşandığı maç sabahları ndan geliyorum ben. Molotoflu şafak baskınlarının gurur meselesi, onur nişanı sayıldığı bir tribün ortamı nda büyüdüm...
Ve işte bu yüzden, yeni neslin de aynı ‘kanlı’ ortamda yetişmesini istemiyorum.
Bir adım ileri gideyim...
Yasa koyucudan, resmi yetkililerden önce; bu konuda, benim gibi, benim kadar fanatiklerin adım atması gerektiği ne inanıyorum.
Fanatizmi; ‘gönül verdiği renklere bağlılık’ boyutunda yaşamaktan söz ediyorum, ‘rakip renklere düşmanlık’ şeklinde değil...
Bu kadar net, bu kadar açık işte.