Bugüne dikkat

Haberin Devamı

Güvenlik birimlerinin elindeki istihbarat raporları, uzunca bir süredir ‘bugün’e, yani ‘çifte bayram‘a dikkat çekiyor.

Terör örgütünün 30 Ağustos‘u ‘bayram’ olmaktan çıkarıp kana bulamaya hazırlandığını haber veriyor o raporlar. Ve bu nedenle sessiz sedasız ama üst düzeyde güvenlik tedbirleri uygulanıyor son dönemde.

Vatandaşın günlük yaşamına pek yansımıyor ama neredeyse bir ‘alarm seviyesi‘ söz konusu olan.

İç güvenlik harekat bölgesi, yani terörle mücadelenin sürdüğü bölgelerden yeni ve büyük bir acı haber gelmesinin ya da metropollerden birinde, kalabalık bir yer ve saatte büyük bir patlama yaşanmasının (hatta kulağıma gelen; birkaç gün önce bir büyük kentte, eylem hazırlığındaki bir hücre çökertildi ama kamuoyunu huzursuz etmemek için bu haber duyurulmadı) veya üst düzey askeri ya da sivil bir yetkiliye suikast düzenlenmesinin önüne geçmek için, yani ‘çifte bayram’ın kana bulanmasını önlemek için bizim farkında bile olmadığımız çok yoğun bir mesai var.

Umarım bu emek zayi olmaz ve Türkiye huzurlu ve mutlu bir ‘çifte bayram’ yaşar...


*****


30 Ağustos tamam da ya sonrası?..

“Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.”

Anayasa‘nın 104‘üncü maddesi aynen böyle diyor.

Bu sabah (30 Ağustos 2011) Genelkurmay Karargah Şeref Salonu’nda bu sabah ortaya çıkacak (çıkan) görüntü, 104’üncü maddenin hayata geçmesidir.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in önerisi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da görüş birliğiyle Zafer Bayramı tebriklerini ‘tek başına’ kabul ederek, ‘devletin birliği’ni temsil etmiş oluyor.

Gül - Erdoğan - Org. Özel üçgeni, daha doğrusu ‘sacayağı‘nda yakalanan iklim önemli.

Türkiye (sokak tabiri ile) asker - sivil itişmesinden kurtuluyor. Detaylarını bildiğiniz, art arda gelen birçok gelişmeyle oluşan görüntü bu.

Ancak daha mühimi, olması gereken; ortaya çıkan ‘görüntü‘nün, herkesin içine sinmiş, taraflarca tam manasıyla benimsenmiş ve tabii süreklilik arz eden bir hareket tarzına dönüşmesi.

Bu tablonun, ‘mecburen‘ ya da ‘kerhen‘ verilen bir ‘görüntü‘den ibaret olmasının hiçbir anlamı yok.

Askeri ve sivil irade ayrı ayrı kendi taraflarındaki ‘vaziyeti‘ değil, birlikte ‘ülkeyi‘ idare etmek zorunda.

‘Hasım’ değil, karşılıklı güven esasına dayalı bir ‘hısım’ ilişkisinden söz ediyorum.

Gelinen nokta umut verici ama her şey ‘toz pembe’ mi?.. Ciddi şüphem var.

Ve bu ‘ciddi şüphe’nin ortadan kalkmasının tek yolu, TSK personelinin yargılandığı davaların bir an önce sonuçlanması.

Herkesin beklediği, ‘suçlu’nun - ‘suçsuz’un ortaya çıkması, suçluların cezalandırılması, masumların itibarlarının iade edilmesi...

Türkiye, “gecikmiş adalet, adalet değildir” görüşünün eşiğini aştı bile.

‘Adli’ yargı sürecinin, ‘adil’ şekilde ve tabii en kısa sürede sonlanması gerekiyor.

Tabii bu talep/beklenti sadece asker kişilere özel değil. Yargılanmakta olan siviller için de durum aynı.

Bu gerçekleşmezse, yani yargılamalarda ‘toplumu tatmin edecek bir son’a ulaşılamazsa, normalleşme nin sadece ‘görüntü’de kalmasından endişe ederim.

Ve tabii son yıllarda örselendiği konusunda herkesin hemfikir olduğu ‘bağımsız yargı‘ kavramının tarumar olmasından...


*****


Hayat bayram olsa...

Bu bayram; trafik kazalarında ölen ve yaralananların haberlerini almasak, komşunun tavuğu en azından bizim komşumuza kaz görünmese ve o komşu tavuğu kaz gelmeyecek yerden de esirgemese, herkes kendi kapısının önünü temizlese, bir sonraki bayramda giderilmek üzere yeni küslükler yaratmasak, mezarlıktakiler için mümkün değil ama en azından hastane ve cezaevindekiler için dua etmekten fazlasını yapsak, ‘çifte bayram’da ‘çifte standart’lardan vazgeçsek.

En azından ‘bu bayram’da aynaya rahatlık ve gönül huzuruyla baksak diyorum.

Zafer ve Ramazan bayramlarınız kutlu olsun. Gönlünüze göre bir bayram dileğiyle...

DİĞER YENİ YAZILAR