Bugün 15 Temmuz. Kritik tarih.
Kritik çünkü Ankara’daki güvenlik birimlerinin elindeki istihbarat raporlarında, ‘terör eylemlerinin 15 Temmuz itibariyle ve Öcalan’a rağmen yoğunlaşacağı’ bilgisi yer alıyor.
(Ben bu satırları yazarken, 13 şehit haberi geldi. Hepsi nur içinde yatsın. Ailelerin ve hepimizin başı sağolsun...)
Bu raporlarda, sivil ve askeri bazı üst düzey yetkililere suikast girişimlerinde bulunulacağı yönünde duyumlar da var. Güvenlik birimleri koruma tedbirlerini sessiz sedasız arttırdı bile.
PKK’nın ‘insan kaçırma‘ eylemlerine dönüşüne gelince... Başkent’in kozmik adreslerindeki raporlarda, terör örgütünün bu eylem türüne geri dönüşü ile ilgili şu tespitler yer alıyor:
-Örgüt, sivil halka daha az zarar veren, çatışma ve dolayısıyla zaiyat riski düşük, buna karşılık adını duyurmak suretiyle gündemde kalmayı sağlayan bir yöntem olması ve en önemlisi teknik olarak devletle pazarlık aşaması da bulunduğu için insan kaçırmayı tercih ediyor.
-Güvenlik güçlerinin bu tür eylemlere karşı atabileceği tek adım operasyon ve operasyon demek kayıp ihtimali demek.
- Yol kesme ve insan kaçırma, 90’lı yılların başında olduğu gibi bölgede görev yapan güvenlik personelinin hareket serbestisini kısıtlıyor. Yani bölgeye gidiş-gelişler, birlik dışına çıkma gibi konularda, yaşama ve seyahat özgürlüğüne darbe vuruyor.
Zordur Beşiktaşlılık
Biz Beşiktaşlılar farklıyızdır biraz.
Çocuk gibi severiz...
Çocuk gibi ama hem çocukça, yani bir çocuğun sevmeleri gibi; hem de çocuğumuzu sever gibi.
Bundandır koca koca insanların, hüngür hüngür, hıçkıra hıçkıra ağlamaları tribünde, evde, kışlada, kahvehanede.
Acısında da göz yaşı dökeriz, mutluluğunda da. En yakınımıza, hatta bazen aile üyelerimizden bazılarına bile anlatamayız bu duygu yoğunluğunu. Anlamazlar, abarttığımızı düşünürler. Dert etmeyiz... “Anlayamaz kimse...” der devam ederiz.
Gün olur; 108 yaşındaki dedemizdir Beşiktaş. Gün olur; 8 yaşındaki evladımız...
Tavrımız hep aynıdır. Değişmez. O’nu kırmaktansa kırılmayı yeğleriz. Üstüne titreriz, gözünün içine bakar, gözümüzden sakınır, O’nu korumak için gözümüzü budaktan esirgemeyiz yeri geldiğinde. Ama O’nun iyiliği için uyarırız gerektiğinde. Kızdığımız, hatta biraz hırpaladığımız bile olur. Hatta... Haydi itiraf edelim; severken dövdüğümüz dahi olur nadiren de olsa.
Övünmek için, diğer renklere gönül verenlerin tutkularını değersizleştirmek için söylemiyorum. Sadece öyleyiz işte...
Farklıyızdır...
Zor beğenir, zoru severiz.
Acı çekmenin, bedel ödemenin içten içe bir tatmin duygusu yaşattığını bile söyleyebilirsiniz bizim için.
Ortamız pek yoktur. Uçlarda yaşarız genelde.
Ya Siyahımız vardır, ya Beyazımız. Grinin tonlarıyla pek aramız yoktur.
Belki de bu yüzden ölçüyü kaçırdığımız olur bazen.
Beşiktaş için bırakın okulu; eşimizi - dostumuzu kırdığımız çok olmuştur.
“Niye böyle yaptın?” diyen olursa, biraz mahçup, cevabımız hazırdır: “Çok sevdik be abi...” der yürürüz.
Vardır bizim de içimizde ‘çürük elma’lar elbet.
Toplumun genelindeki yozlaşmadan elbette bizim payımıza da düşenler olmuştur.
Yanlışlarımız da olmuştur. Beşerin şaştığı da.
(Burada kastettiklerim kesinlikle Serdal Adalı, Tayfur Havutçu ve Ahmet Ateş değil.)
Onların ‘istisna’ olduğunu bilir ama “Kaideyi bozmaz” kolaycılığına kaçmayız. ‘Yeni istisnalar’ olmasın diye uğraşırız.
Babamızın bize öğrettiğini evladımıza aktarmak olarak görürüz asıl misyonumuzu.
O babaya, “Başarı için her yol mübah” anlayışını sonuna kadar reddeden torunlar hediye etmektir derdimiz.
Not: Yukarıdaki satırları, Beşiktaş Yönetimi’nin “Aklanıncaya kadar Türkiye Kupası’nı TFF’na iade etme” kararından önce yazmıştım. Karar, yazının ana fikrinin yeni bir teyidi oldu.
Kişisel olarak, Beşiktaş’ın o kupayı hakkıyla aldığına eminim ama üzerindeki ‘parmak izleri’ silinmeden müzede yer almasını hiçbir Beşiktaşlı içine sindiremezdi. Gereken, yakışan yapıldı. Yıldırım Demirören yönetiminin onurlu kararı sonrası iki dostumun twitter’da paylaştıkları mesajlarla bitireyim...
İşte Beşiktaşlı meslektaşlarımdan Erdoğan Aktaş‘ın sözleri:
“Beşiktaşlı olduğumuz için haksızlıklara karşı çıkmıyoruz. Zaten haksızlığa karşı çıktığımız için Beşiktaşlıyız.”
Ve Candaş Tolga Işık‘ın cümlesi:
“Hiçbir şampiyonluk, biz Beşiktaşlıları, bugünkü kupayı iade kararından daha fazla mutlu edemezdi. Ruhunuz şad olsun Şeref Bey, Hakkı Bey.”