Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanları’nın Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki askeri birliklere gitmesinin ‘sürpriz’ olarak değerlendirilmesine itirazım var.
Komutanların bölge ziyaretinin, “Muhtemel bir sınırötesi kara harekatının işareti“ olarak yorumlanmasına da.
Çünkü...
Aynı Cumhurbaşkanları ve Başbakanların göreve geldiklerinde ilk yurt dışı ziyaretlerini önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve ardından Azerbaycan’a yapmaları gibi, Genelkurmay Başkanları da göreve başladıklarında ‘birlik ziyaretleri ve denetlemeler’e çıkarlar.
Bu bir teamüldür.
Gelenek, birlik ziyaret ve incelemelerine İkinci Ordu‘dan başlayıp, Üçüncü Ordu, Birinci Ordu ve Ege Ordu sırasıyla devam etmektir.
‘Denetleme turu’na iç güvenlik harekatı yani terörle mücadelenin sürdüğü bölgeyle başlamak, hem konunun hassasiyetine vurgu hem faaliyetleri ve eksiklikleri yerinde görüp müdahale etmek hem de bölgedeki personelin moral ve motivasyonunu artırmak amacını taşır.
Komutanlar aynı zamanda, gittikleri bölgelerdeki hava ve deniz birliklerini de ziyaret edip denetlerler.
Orgeneral Necdet Özel‘in kuvvet komutanları ve Jandarma Genel Komutanı ile birlikte bölgede denetleme ve incelemelerde bulunması da işte bu ‘askeri teamül’ün son örneğini oluşturuyor.
TSK’nde ‘teamüller’in bir bir yıkılması ya da değişmesine alıştığımızdan mı böyledir bilemem ama komutanların bölge temasları ile ilgili yapılan yorum ve değerlendirmeler pek gerçekçi gelmiyor bana.
Metiner bir karar vermeli
Olayı biliyorsunuz.
AK Parti Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’e ait bir ses kaydı internet üzerinden kamuoyuna duyuruldu.
“Sahip mi çıkıyorsun?”, “Savunuyor musun?” şeklindeki boş eleştirileri hiçe sayıp, Metiner’in görüşlerine yer verdim bu köşede.
O’nun durumundaki herkesin ‘sesini duyurması gerektiği’ne olan inancım nedeniyle yaptım bunu. Bir prensibin gereği olarak.
Ama geldiğimiz nokta çarpıcı.
Şöyle ki:
Mehmet Metiner, avukatı İsmail Altan aracılığıyla Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusunda, “Ses kaydı tamamen sahte olup, gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Bu kayıt, elektronik ortamda hazırlanmış olup, bir ortam dinlemesi olmayıp, tamamen senaryodan ibarettir” ifadeleri yer alıyor.
Metiner ise çıktığı bir televizyon programında; binlerce kez özür diliyor, ‘cahiliye dönemi’nden dem vuruyor, vs... vs...
Mehmet Metiner bir karar verinceye kadar ben konuyu gündem listemden siliyorum.
Haber kanallarının haber metinleri
Haber kanallarında her geçen gün daha da belirginleşen bir sıkıntı var.
Haber metinlerinin durumu vahim. Çoğu ‘içler acısı’.
Bakıyorum bazen spikerler dahi okumakta zorlanıyor. Tekliyor, kelimelere takılıyor, cümleler arasında tökezliyor spikerler.
Haber kanallarında muhabir ve editör olarak görev yapan meslektaşlarımın durumunu çok yakından bilenlerdenim.
Kızmak, darılmak yok...
Dostça bir eleştiri...
Koşullarınızı biliyorum.
Çok yoğun çalıştığınızı, mesleğin doğasında zaten var olan stresin benmerkezci insan ilişkileri sebebiyle iyiden iyiye arttığını, fiziksel ortamın çekilmezliğini, medyanın genelindeki ‘ucuz iş gücü’ politikası sebebiyle donanımlı ve tecrübeli personel zafiyetini...
Hepsini biliyorum.
Ama şartların bütün bu çekilmezliğine rağmen...
‘Daha iyisi’ni yapmak için biraz daha çaba sarf edebilirsiniz.
‘5 N 1 K’ kaidesini mumla arar olduk haberlerde.
Tekil başlayıp çoğul biten (ya da tam tersi) cümleler ‘vaka-i adiye’ye dönüştü.
‘Dün’, ‘bugün’, ‘yarın’lara dikkat edilmemesi yadırganmaz oldu.
Öznesiz cümleler sıradanlaştı.
Listeyi daha da uzatmak mümkün...
Dediğim gibi; içinde yaşadığınız ortamı ve sektörün koşullarını mazeret olarak gösterebilirsiniz ama ne olursa olsun, madem bu işi yapıyorsunuz, biraz daha ‘özen’li olabileceğinizi düşünüyorum. Her şeyi bir yana bırakın, salt kendinize saygınızdan dolayı gerekiyor bu dikkat ve özen...