Bir diğer ‘kederli baba’dan mektup var

Haberin Devamı

‘Aselsan ölümleri’ile ilgili soruşturma dosyası yeniden açıldı.

Ben de bu gündemin yeniden ısınmasıyla birlikte iki yazı yazdım bu hafta.

Bu yazılardan ilki, (29 Kasım 2011 Salı günü yayımlanan) yaşamını yitiren üç gencin eski mesai arkadaşlarının anlattıklarından müteşekkildi.

Ardından dün, (1 Aralık 2011 Perşembe) merhum Hüseyin Başbilen’in babası Vehbi Başbilen’in görüşlerini aktardım.

Bugün de, Evrim Yançeken’in babası Muzaffer Yançeken’den gelen mesaj var paylaşmam gereken...

***


Öncelikle şu gerçeğin altını çizmem lazım.

Kamuoyu ve tabii biz gazeteciler için ‘haber‘ olan bu ölümler, hayatını kaybeden gençlerin aileleri için birer ‘evlat acısı‘. Yaşamayanın anlayamayacağı büyüklükte bir acı...

Bu vesile ile o üç gence de Allah’tan bir kez daha rahmet diliyorum.

Ve tabii, hemen her medya organında yer alan bu haberlerle birlikte, istemeyerek de olsa, maalesef ve maalesef acılarını tazelemek gibi bir duruma sebebiyet verdiğimiz aileleri ve yakınlarına da bir defa daha sabır dileklerimi iletiyorum.

***


Muzaffer Yançeken de o tarifsiz acıyı yaşamış bir baba.

Buna rağmen büyük bir vakar içinde yazmış düşüncelerini. Son derece saygıdeğer bir üslup ile...

Tabii ki çok üzüldüğünü belirtiyor, Evrim Yançeken hakkında bana anlatılanlara.

Eski iş arkadaşlarının verdiği bilgilerden birini düzeltiyor öncelikle:

“Evrim ODTÜ’yü kazanınca değil, Aselsan’da göreve başladıktan sonra yani okul sürecini sayarsak Ankara’daki beşinci yılında biz Ankaraya taşındık” diyor baba Yançeken.

Bu tashihi yapıp devam edeyim...

***


“Evrim, size anlatıldığı gibi asosyal birisi değildi” diyor. “Basket ve futbolda hem yetenekli hem de sporu seven, oynayan biriydi. Hafta sonları arkadaşlarıyla yüzmeye gider, sosyal aktiviteleri katılırdı. Arkadaşları evimize de gelirdi” diye sürdürüyor sözlerini.

Muzaffer Yançeken oğlunu anlatırken, “Ankara’yı ve Aselsan’ı kendi isteyerek geldi. İş yerini, ekip arkadaşlarını çok severdi ve ilişkileri de iyiydi” diyor ve devam ediyor:

“İçine kapanık bir yapısı da yoktu. Soysaldi. İşine devam ederken okulunda tezini hazırlıyordu. Programlı, saatinde, yerinde çalışan, eğlenen, dürüst, kişiliği oturmuş bir insandı.”

***


Merhum Evrim Yançeken’in o dönemki iş ortamından bana yansıyan bilgilere işte tüm bunları anlatarak karşı çıkıyor babası. Aktarmak boynumuzun borcu...

“İntihar mı, cinayet mi?” tartışmasına hiç girmeden, yüreğindeki sızıyı iletiyor Muzaffer Bey bütün içtenliğiyle. Evladı hakkında bu tür haberlerin çıkmasından duyduğu ‘haklı üzüntü’yü ifade ediyor.

‘Aselsan ölümleri’nin tekrar gündeme gelmesi, o büyük acıyı yeniden canlandırıyor kederli ailelerinde...

Tek umudum, bu konuların tekrar tartışılması ve dosyaların yeniden açılmasıyla birlikte, konunun hiçbir şüpheye yer bırakmayacak netlikte aydınlanması...

*****


Bu yazarı ve bu kitapları duydunuz mu?

“Tarih bilgisinden yoksun çocuklar ve gencler, ‘Dün ne oldu?’ sorusuna yanıt veremeden geleceklerini nasıl yönlendireceklerdi? Bizlere utanç verdiği söylenen tarihimizle genc kümeler adına önce ben yüzlesmek istedim. Şark Meselesi’ni NEMESİS’ten ASALA’ya, ASALA’dan PKK’ya, PKK’dan Koçero denilen eşkıyaya kadar tekrar tekrar irdeledim. Türk Milleti’ni ve Turkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bölmeye, parçalamaya, yok etmeye yönelik 690 terör örgütü cıktı ortaya. Bunlardan 587’si yurtdışında, 103’ü ise yurtiçindeydi.”

Bu ifadeler, Serdar Koçak‘ın ilk kitabı ‘AAA Amerika !.. Osman’ın “Okuyucu için not” bölümünden kısa bir alıntı.

Koçak bir gazeteci. Aynı zamanda emekli bir bürokrat.

‘AAA Amerika !.. Osman’dan sonra bir kitap daha yazdı sessiz sedasız. Adını ‘Çığlık - İki buçuk savaş stratejisi’ koydu.

“Amerika, İsrail, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi!.. Ermeni terör örgütleri ve PKK!.. Ne istiyorlar?” sorusuna tarihin süzgecinde yanıtlar arıyor bu kitabında.

Serdar Koçak, İngiliz gizli belgelerine de yer verdiği ‘Çığlık’ın ardından şimdi de üçüncü kitabını ‘doğurmak’ üzere...

‘Gizli Çizgi’nin doğumu yakın.

“Ulusal Kurtuluş Harekatı öncesi ve sonrası, istihbarat örgütlerinin bu ülke topraklarında yaptıkları çalışmalarını, savaşlarını anlatıyor” diyor Koçak yeni eserinden bahsederken.

Türkiye’nin gündemindeki ve sürekli “Tarihçilere bırakalım” denilen ‘dış kaynaklı’ sorunlara, mevcut ve popüler kaynaklar ile birlikte, bu tarihi araştırmaların penceresinden de bakmakta fayda var.

Ben başladım sayfaları çevirmeye...

DİĞER YENİ YAZILAR