Askerin beklentisi aynen sürüyor

Haberin Devamı

Işık Koşaner ve üç kuvvet komutanının istifa sının ardından Necdet Özel ’in genelkurmay başkanlığı koltuğuna oturmasını; askerin tercih, hassasiyet ve taleplerinin değiştiği ya da ortadan kalktığı şeklinde değerlendirenler sanırım şimdi farkına varmışlardır yanıldıklarının.

Ordunun komuta kademesinde isimlerle birlikte değişen, olsa olsa, üslup olur. Öz değil.

Bu hep böyledir ve aksini düşünmek, Silahlı Kuvvetler’i tanımamaktan kaynaklanır.

31 Temmuz 2011 ’de bu sütunda kayda geçirmiştik.

Koşaner’i istifaya götüren nedenlerden en önemlisinin, ‘Hasdal Cezaevi ’ndeki muvazzaf TSK personelinin tutuksuz yargılanması yönündeki ısrarlı taleplerine hükümetten olumlu yanıt alamamak ’ olduğunu yazmıştık.

Öncesinde de, Hasdal’daki silah arkadaşlarının Koşaner ve komutanlarından beklentilerini...

Gelelim düne.

19 Ağustos günü Genelkurmay Karargahı’nda yapılan toplantı, dün manşetlere çıktı.

Askeri ‘Adli Müşavirler toplan- tısı’nın, Genelkurmay Başkanı’nın talimatıyla yeni yasama dönemine hazırlık amaçlı yapıldığının resmi olarak açıklanması fazla söze yer bırakmıyor.

Durum gayet net:

Asker, ‘tutuksuz yargılama’ talebindeki ısrarını yeni dönemde de sürdürecek.

Özel, Koşaner’in bıraktığı yerden devam edecek yani.

Yeni dönemde Genelkurmay ’ın, beklentisini; eskiden olduğu gibi ‘sözlü ’ olarak ifade etmek yerine, yazılı bir ‘hukuki öneri ’ye dönüştürüp hükümet e sunacağı anlaşılıyor.

Halef ile selef arasındaki fark sadece bu.

***


‘Biz’e dair...

- Karşıdan karşıya geçmek için kaldırımdan yola adımınızı attığınızda, sizi gören yaklaşan araç sürücüsünün, fren pedalına dokunmak yerine gaz ile klaksona aynı anda yüklendiği, aynı durumda, hasbelkader size yol veren bir sürücüye, arkasındakilerin korna eşliğinde el kol hareketleriyle tepki gösterdiği,

- hemen herkesin sürekli olarak kendine yönelik ‘empati ’ beklediği ama hiç ‘empati ’ yapmadığı,

- istisnaların kaideyi bozmamasının ‘istisna’ halini aldığı,

- kişiye özel yasal düzenleme yapılmasının yadırganmadığı,

- daha çok bağıranın ‘haklı’ kabul edildiği,

- telefondaki ilk sözü “Alo” yerine “Kimsin? ” olanların her geçen gün çoğaldığı,

- çifte standartların ‘standart’ uygulamaya dönüştüğü,

- “Başım ağrıyor” dediğinizde, karşınızdakinin “Geçmiş olsun” bile demeden, kendi sağlık sorunlarının sizinkinden çok daha ciddi olduğu nu anlatmaya başladığı,

- kaderciliğin bilimsellik, kişiye göre değişen ‘doğrular’ın ‘gerçek’ ten daha öne geçmesinin doğal karşılandığı,

- eleştiriye tahammülsüzlüğün toplumsal bir hastalık boyutuna ulaştığı,

- samimiyet ile hadsizlik arasındaki ince çizginin kaybolduğu,

- kuralsızlığın ‘kural’laştığı,

- cehaletin prim yaptığı, ‘cahil cesareti’nin özgüven sayıldığı,

n insanların sürekli olarak, kendilerinin hiç uygulamadığı evrensel kaidelerden dem vurduğu,

- kolaycılığın, hatta sahtekarlığın uygun atasözleriyle desteklenerek makul gösterildiği, normalleştirildiği,

- anlamını bilmediği sözcükleri, üstelik de yanlış telaffuz ederek kullananların entelektüel muamelesi gördüğü,

- “İyi ama o da” türünden kalıplarla başlayan cümleler vasıtasıyla, hep kötü örneklerin örnek gösterildiği ,

- okumak ve dinlemek yerine, seyretmek ve konuşmanın makbul bulunduğu,

- önyargıların esaretindeki yargısız infaz anlayışı nın sıradanlaştığı,

- ‘benim gibi düşünen düşünmeyen’, ‘bizden olan olmayan’ ayrımının yaygınlaştığı,

- bunları yazana, “Sen halkı aşağılıyor musun?” diye tepki gösterilebilen,

- ve nihayet böyle bir listenin daha sayfalar boyu sürdürülebileceği ülkeye Türkiye denir.

DİĞER YENİ YAZILAR