O reklamı biliyorsunuzdur.
Havuzun içinde insanlar var; çil çil para içinde ‘hapsolup’ kalmışlar. Hapsolup kalmışlar diyorum çünkü kıpırdayamaz haldeler. Oysa reklamın verdiği mesaj tamamen farklı. Ancak ben onları paraya (ya da para fikrine) boğulmuş, edilginleşmiş insanlar olarak görüyorum. Algı farklılığı bu olsa gerek! Reklama tekrar tekrar bakıyorum: Kendi halinde insanlar bunlar. Sonuçta, çağımızda insanların parayla, dahası yaşamla kurduğu ilişkiyi özetlemesi açısından ilginç bir reklam bu.
Reklamı izlerken orta sınıfın değişen görüntüsü ve bir şekilde ‘etkisizliği’ bu olsa gerek diye düşündüm. Orta sınıf fikrinin değiştiğini, dolayısıyla orta sınıfı oluşturanların da değiştiğini. Belki de bu yüzden orta sınıfın canlılığından, bıçkınlığından söz edemiyorduk artık. Kısacası asıl sorun, iktidarın her kim ve her ne olursa olsun dayatmacı tavrındaki hırsı değil, bunu sorgulayacak konumdaki orta sınıfın katı olan her şeyle birlikte buharlaşmaya yüz tutmasıydı galiba. Artık kuralları, olup bitenleri pek de sorgulamayan, esasen bunu pek de önemsemeyen bir orta sınıf vardı karşımızda. Dahası, artık kendini direksiyonda gören, gidişata yön verebilecek bir orta sınıf fikri mevcut değildi.
Paraların içinde tıkış tıkış, boğulmaya yüz tutmuş, hareket kabiliyetini yitirmiş o kendi halindeki insanları görünce zihnimden bunlar geçti işte.
Pınar Selek davası için bir şeyler yazmak istiyordum. Ancak en güzel yazı Esmeray’dan geldi. ‘Kendimi İhbar Ediyorum’ başlıklı bu yazının bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum:
‘Pınar Selek ile ben 95-96 yılları arasında tanıştım. Şaşkındım, bir arayış içindeydim. Artık bana zorla dayatılan seks işçiliğini ve bedenimi satmak istemiyordum. Böyle bir arayış içindeyken Pınar ile yolumuz bir atölyede kesişmişti... O atölyede başka bir hayat vardı. Bütün sokağa attığınız herkesler oradaydı. Travestiler, eşcinseller, tinerci çocuklar, selpak satan çocuklar...Günler geçti. Bir de tiyatromuz olmuştu. Sokaklarda tiyatro yapıyorduk. Bu inanılmaz bir şeydi bizim için. Travestilerle, tinerci çocuklar hani size göre en iğrendiğiniz bu iki grup...
Ben Pınar’la tanıştığımda ilkokul mezunuydum, evet, ama kitap okumayı unutmuştum. Bakın şu an bir köşem var! Bilmem anlatabildim mi? Cümle kurmayı unuturken, şu an tiyatro yapıyorum! Yüzlerce bazen binlerce insanın karşısına çıkıp rahat bir şekilde kendimi anlatıyorum. İşte bütün bunlarda Pınar’ın bakışı, enerjisi, bana verdiği gücün çok büyük etkisi var.’
Bu enerjiye tanık olanlardan biriyim.
Bildiğiniz gibi üç beraat kararının ardından Pınar’a müebbet cezası verilmek isteniyor.
Vahit Kiler’in açıklaması
Kiler Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nahit Kiler 6 Aralık Pazartesi günü bu köşede çıkan ‘Kader’ başlıklı yazım hakkında bir açıklama yolladı. Kiler, 17 Eylül 2010 tarihinde meydana gelen ve Serkan Çetin isimli işçinin hayatını kaybettiği kazanın, mesai saatleri ve çalışma bölgesi dışında ve tamamen bireysel ihmal kaynaklı olarak gerçekleştiğini, buna rağmen kazanın ardından İstanbul Sapphire olarak, maddi ve manevi olarak Çetin’in ailesinin yanında olduklarını belirtiyor.
Kiler, yazımızda sözü edilen haklarını alamadıklarından şikayet eden işçilerin de iş akdi feshedilmiş olan bir alt yüklenici firma tarafından istihdam edildiğini, daha sonra kendilerinin söz konusu çalışanların da mağduriyetinin giderilmesi amacıyla görüşmeler yapıp, alt yüklenici tarafından ödenmeyen ücretlerini ödediklerini ifade ediyor.
Okurlarımın dikkatine sunarım.