Yaklaşık bir yıllık geniş bir süreye yayılsa da geçtiğimiz pazar akşamı Londra Büyükelçimiz Ahmet Ünal Çeviköz’ün verdiği görkemli resepsiyonla aktif olarak başladı Londra Kitap Fuarı konukluğumuz. Ertesi gün Elif Şafak’ın yaptığı açılış konuşması ise edebiyatın işlevini işaret etmesi bakımından son derece isabetliydi. Şafak, dünyadaki seslere olduğu kadar sessizliğe de kulak kabartmamızı söylerken aslında sadece edebiyatın değil besbelli yaşam dinamiklerinin tümünün bu konudaki hassasiyetine de vurgu yapıyordu.
Fuarın kapanış konuşmasını ise çağdaş edebiyatımızın yetkin ustası Murathan Mungan yaptı. Mungan’ın ‘uzun bir yoldan geliyorum’ cümlesini duyduğumda Londra’da bulunuşumuzun biz yazarlar için ne anlama gelebileceğini bir kez daha keşfetme şansına eriştim. O kadar çok yazarı ve onların çektiklerini yüklenip yanımızda getirmiştik ki aslında... Maya tutmuştu tutmasına ve besbelli gelecekte daha da farklı bir biçim alacaktı ama bugün varılan noktanın sırrı çok eskilerde, özellikle de o eskinin içinde söylenememiş cümlelerde saklı olmalıydı.
Eskinin Babil Kulesi’nde
Mungan’ın cümlesiyle dört duvar arasında kalmış, sürülmüş, yok sayılmış onca sesin kırık hüznü düşüverdi aklıma. Sistemin evirip çevirip yamulttuğu ya da yamulttuğunu sandığı onca ses... Kadın, erkek onca ses. Birbirinden farklı geçmişlerin içerisinden birbirine benzeyen sessizliklerin ortak dilli yalnızlıklarındaki insanlar.
Mungan konuşmasında Babil Kulesi’ne de referans verdi. Babil Kulesi Babil Kulesi’yken insanların tek bir dilde anlaşıyor olmalarından bahsetti. Tek bir dilden kastedilen elbette duygudaşlık da demekti; yani aynı duygu dilinde konuşup birbirini anlamak... Günümüzün kitap fuarlarını ise eskinin Babil Kulesi’ne benzetmesinin nedeni biraz da buydu. Edebiyat, insanların o unuttukları ‘insan dilinin’ yeniden hayat bulması demekti. Kendimizi tanımak, ötekini anlamak sanatı.
Sanırım bunun için sınırların, önyargıların, hatta hiyerarşilerin sistemi korumak adına var olduğunu anlamakla başlayabilirdik. Herkesin kendine göre bir doğusu ve doğrusu olduğunu ve bunun bir algı biçimi ya da kayması olduğunu fark edebilirdik, örneğin. Peki bunları fark edince ne olurdu?
Ne mi olurdu?
Önce biz değişirdik. Sonrasında ise dünya.
n Herkesin elinden geleni yaptığı bu çaplı etkinlikte özellikle teşekkür etmek istediğim bir kişi var. Bu kişi, Türkiye Uluslararası Kitap Fuarları Organizasyon Komitesi Eşbaşkanı Ümit Yaşar Gözüm. Çalışkanlığı ve alçakgönüllülüğü ile bu ülkeye sağladıklarını dile getirmeden olmazdı...