Biri elini uzatıverse ceviz ağacının dalına
Biri elini uzatıverse tavşanın kaygısına
Biri elini uzatıverse...
Yukardaki satırlar 1975 yılında Mardin Kızıltepe’de doğan, Lis Yayınevi’nin Yayın Yönetmeni şair arkadaşım Lâl Laleş’e ait. ‘Katil Dövmeler’ adlı Kürtçe şiir kitabının Türkçesi henüz okurlarla buluşmadı. Buluştuğu zaman Laleş’in bu çalışmasında dilinin içinden geçen hüznü ve yaşam temennisini takip etmek de mümkün olacak. Şiirleri Şener Özmen dilimize kazandırmış. Hemen her şiir bu topraklarda kanın durmasını ve yaşamın çoğalmasını arzu eden kırık umutlara sarılmış ‘dövmelerle’ dolu. Laleş, yukarıdaki satırları ‘Yaşar Kemal’in dövmeleri’ olarak paylaşmış bizimle.
Laleş şekillerle değil sözcüklerle gerçekleştirmiş dövmelerini. Sözcükleri izlerken insan ruhunun derinlerinde gezinenlerin nasıl dışa vurulduğunu da takip ediyorsunuz. Umut umuda, karanlık karanlığa, kader kadere yansıyor. Soyut bir dövme gibi ruh kendini sözcüklerle ele veriyor bu satırlarda. ‘Musa Anter’in dövmesi’ bakın ne diyor:
İnanın bana
Ne dikili bir ağacım oldu ne de heykelim
Bu şehrin orta yerine dikilecek
Bir alınyazım var
Satırları izlerken bir yandan da dövmenin anlamını yeniden düşündüm. Bir sembol olarak karşımıza çıkan bedenlere kazınmış o şekilleri canlandırdım kafamda. Herkesin yaşamdan anladığı, anlamak istediği sembolleri, o sembollerle bütünleşen bedenleri düşündüm sonra. Bir harf, bir rakam, bir hayvan, bir dua. Bedenle düşünce arasına kurulmuş olan bu şekillerin insan tarihi kadar eski olduğunu hatırladım. İnsanın varlığıyla özlediği savaşları, barışları, aşkı ya da özlemi bedeniyle nasıl anlattığı, dahası yine aynı bedenle bu hasretin bedelini o ya da bu şekilde nasıl ödediği geçti içimden.
Bedenle ruhu düşündüm. ‘Bir ceviz ağacını bedeninde taşımayı öğrendiğinde insan, aslında onu ruhunda da taşıyordur’ demek geçti içimden. ‘Bir tavşanın kaygısını bedeninde resmetmeyi göze almış biri için tavşanın kalbi onun kalbi demektir’ diye bir his uyandı bende. Barışın rengini taraf olarak değil, bütün genç insanların ve tüm canlıların yaşamı olarak görebilen bir beden, içinde savaşın gadrini de çözmüş demektir diyesim geldi.
Savaşın zulmünü fark etmiş insan savaşı ne bedeniyle ne de sözleriyle ister demek istedim.
Hazır Nevruz gelmiş çatmış, yaşamakta olduklarımız umudun baharı umutsuzluğun kışı olmuşken bu yazı demek istediklerimin yazısı olsun.
‘Gel artık bahar’ yazısı.
Umudun baharı
Haberin Devamı