Uludere’de yaşadığımız facia ile yüzleşmemize bir türlü izin yok! Başta Genelkurmay’ın verdiği özlü ama hiçbir yere varmayan açıklamalar olmak üzere bu ülkenin genel stratejisi olan topu taca atma pratiği devam ediyor.
Bu ülke topu taca atmaya devam ettiği müddetçe halk olarak ironik bir biçimde golleri yemeye devam edeceğiz. Üstelik bu goller ezberimizde saklı olan cümlelerle geçiştirilecek gollerden de değil. Uludere’de yaşananlar 21. yüzyılın Türkiyesi’nde, hemen herkesin gözü önünde, kameralardan yansıyan görüntüleriyle artık kaçılamayacak bir gerçeğe işaret ediyor. Buna rağmen eski ve tabuları korumaya meyleden reflekslerle başvurulan yer aynı: GEÇİŞTİRMEK. Bu ve buna benzer cereyan eden olaylar geçiştirildiği müddetçe de ayaklarımızın altından kayıp giden zemini seyretmeye devam edeceğiz.
Kim ne derse desin Uludere 2000’li yılların Türkiye’sinde göz göre göre 34 insanın kaybına yol açmış olan bir faciadır. Bütün facialarda olduğu gibi kazananı da yoktur. Böyle devam ettiği müddetçe kaybedilen hanesine toplumsal boyutuyla eklenebilecek yeni bir bellek kaybını da eklemek durumundayız. Tıpkı Dersim’de olduğu gibi zaman tanımaz bir tavırla sürekli olarak birbirmizi suçlayıp durduğumuz ‘o bellek kaybının çatlaklarında’ neleri yitirdiğimizi görmek için allame olmaya da gerek yok. Tam da bu yüzden yıllar sonra yeniden açılacak ve yeni toplumsal savrulmalara yol açacak bir ‘Uludere Dosyası’ yerine bugün yaşananları gözden geçirmek elzemdir, boynumuzun borcudur. Bir insanlık borcudur Uludere. Ve bizlerin bunu bugün, hemen, şimdi onarması gerekiyor.
Giden gitti. Bu konuda yapılacak hiçbir şey yok. Ancak hiç değilse geride kalanlara onurlarını iade edecek, yaralarına merhem olacak bir şeyler yapılmalı.
Sınırlarının ötesindeki halkların yaşadıklarına pek duyarlı olduğunu ileri süren bir iktidarın (bunu dillendirirken mantığını çözemediğim
o neoliberal Osmanlı retoriğini bir yana bırakacak olursak) aynı hassasiyetle Uludere için sahici bir şeyler yapması gerekiyor. Siyasi iktidarın yaptığı açıklamalarından anlayabildiğimiz kadarıyla Uludere’de yaşananların neden ve nasıl gerçekleştiğini muhtemelen kendisinin de tam olarak anlayamadığı bu kayıp için hiç değilse, EVET HİÇ DEĞİLSE, bir özür borçlu olduğunu yinelemek durumundayım. Başbakan ve bu olayın temel aktörleri Uludere’den dolayı özür dilemelidir. Stratejiler bunu gerektirdiği için değil, insanlık bunu gerektirdiği için.
Bu seneki Orhan Kemal Roman Ödülü Yiğit Bener’in oldu. Can Yayınları’ndan çıkan Heyulanın Dönüşü, ülkesini terk etmek durumunda kalan, yaşamını orada yitiren, ardından tekrar yaşama ve ülkesine dönen bir hayaletin öyküsü. Bizlere yaşamın anlamının ne olduğunu soruyor, sordurtuyor. Yaşamla birlikte ölümü de, elbette. Bu şöleni kaçırmayın derim.