Özgürlüğümüze çoğunluk karar veremez

Haberin Devamı

Kadir İnanır’ın ses tonu ve mimikleriyle yeniden üretilmiş olan Yaban düştü aklıma. Ve o meşhur replik çınladı kulaklarımda:

‘Yalan söylüyorsun!’

Ne zaman mı?

‘Resmi dille’ söyleyecek olursak Gezi Parkı ‘dış mihraklar’ ve ‘marjinal gruplar’dan temizlenirken elbette... İnsanların üzerine aleni şiddet uygulayan güvenlik güçlerimizi izlerken... Bu olaylar esnasında ve sonrasında yapılan açıklamaları dinlerken.

Medya sansürü polis şiddeti

Gençlerle sohbet ederken, onların deneyimlerini ve bu deneyimlerden neler öğrendiklerini soruyorum. Bana Gezi Parkı deneyimlerinden -yani şimdilik- iki temel hususun kafalarında netleştiğini söylüyorlar. Şunu da belirteyim ki hükümetin ekonomi politikalarına sıcak bakmış olanlar da var içlerinde. Ancak şiddet dendiğinde akan sular durmuş!

İki temel husustan birincisi medyanın uyguladığı sansür, diğeri ise polisin ortaya saçtığı orantısız güç. Bu iki gerçeğin neredeyse Türkiye siyasi tarihinin gerçeği olduğunu söylediğimdeyse olup bitenlere yaklaşımları daha da ilginç oluyor.

‘Yıllardır Güneydoğu’da yaşanan devlet politikalarının neler olduğunu şimdi daha da net anlıyoruz...’

Kanaatim odur ki hiçbir şey boşuna yaşanmaz. Bir kapı kapanırken, başka bir kapı açılır. Gezi direnişi, bu ülkedeki temel yaramızı görmek isteyenlere, görebilenlere ve zaman içerisinde bunu görmek durumunda kalacaklara çok önemli bir mesaj vermiştir: Özgürlüğüme, özel hayatıma dokunma mesajıdır bu. Her zaman yinelediğimiz gibi demokratik bir toplumda böylesi bir talep ve bu talebin makul bir biçimde algılanışı, o toplumdaki demokrasi anlayışının sağlamlığını gösterir. Aksi olduğu zamansa, tüm bu yaşananlar gerçekleşir.

Uzun vadede kimseye hayrı dokunmayacak

Tahmin etmek güç değil: 15 Haziran gecesini hemen hiçbirimiz, hangi görüşe sahip olursak olalım unutmayacağız. Önemli olan buradan gereken dersleri çıkarabilmektir. Bu ülkenin insanları şiddete doymuştur. Buna rağmen şiddetin her zaman şiddeti doğuracağının unutulmasının, kamuoyunu yanlış bilgilendirmenin, insanlara yalan söylemenin, başta bu söz yığınlarını tercih edenler olmak üzere, uzun vadede kimseye hayrının dokunmayacağı da aşikârdır.

Ertesi gün üniversite sınavlarının olduğu 15 haziran gecesi, olaylar çığırından çıkmışken bana ileti gönderen bir okurumuz bakın ne diyor: ‘Çoğunluğun başka her şeye karar verebilse dahi, asla karar veremeyeceği şey, parçası olduğu topluluğun özgür ve demokratik bir toplum olup olmadığı konusudur, bu kararı ancak sayıca azınlık olanlar verebilir.’

Dileriz Gezi Parkı’nda yaşananları eğip bükenler bu gerçeği yakın zamanda fark eder ve sözünü ettikleri ‘hukuk devleti ve adalet’in, miting meydanlarındaki kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, şiddeti tırmandırıcı söylemde değil aslında bu yalın gerçek üzerinde ışıldadığını er ya da geç anlayabilirler.

DİĞER YENİ YAZILAR