Neye niyet neye kısmet

Haberin Devamı

Gezi Parkı direnişi ile oluşan sokaktaki hareketliliğin kâğıda yansıyacağı gün gibi aşikârdı. İşte size bu konuda neredeyse bir ilk: Akdoğan Özkan’ın Notos Kitap’tan çok yeni çıkan “Sokaktaki İnsanın TC Sözlüğü” adlı çalışması... Dikkatli okurlar, Özkan’ın “Türkiye’de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey”, “Gafillikler Kitabı” ve “Kardeş Bayramlar” gibi kitaplarını hatırlayacaktır. O kitaplarını da sevmiştik. Bu kitapta ise bambaşka bir tat bulacağınıza eminim.
Neye niyet neye kısmet
Neden derseniz; tek tek sözcükler deyip geçmemeli. Yaşamda olduğu gibi bu kitaptaki tılsımın nedeni de onlar. Ağırlıklı olarak ‘Gezi Parkı terminolojisi’ diyebileceğimiz ve neredeyse kimlik hapishanelerimizi toplumsal ve siyasal olarak yıllardır belirlemiş sözcüklerin oldukça ‘yeni’ hâli bunlar. Açıkçası bizim kişisel haritalarımızın yeni kodları da denilebilir onlar için. Gücünü eskiden, baskı biçimlerinden alan ama yenilenmiş direnç noktaları. Demokrasiden Emek Sineması’na şerrefsizden (2 r ile) penguene bir sürü ilginç sözcük ve bu sözcüklerin ülkemizdeki tanımlamaları var karşımızda. Dediğim gibi tuhaf bir baharat bu. Her halükârda bizi bize, yakın zamanı ve sonrasında olabilecekleri yaşama anlatan bir çeşni. Sokaktaki insanın, kendi hâlindeki bir vatandaşın sözcük dağarcığı bunlar ama aynı sözcükler daralarıyla hemen hepimizin de kaderini üstlenmiş durumda.

Katkıda bulunanlar...

‘İki Gezi var efendim. Parktakiler ve dışarıdakiler. İçeridekileri çok seviyorum. Dışarıdakilerse fena çocuklar!’ diyen bir zihniyet vardı ya, işte bu kitabı, kitaptaki sözcüklerin yarattığı tınıyı takip ederek özellikle onların okumasını isterim. Gezi’nin hareket anlamında bölüştürülebileceğini, ayrıştırılabileceğini, böylece içten içe bertaraf edilebileceğini öngören bakış açısındakilerin özellikle okumasını. ‘İyi çocuklar/kötü çocuklar’ ayrıştırmasını yapanların, böylece içlerini rahatlatabilenlerin, özellikle onların okumasını isterim, evet. Toplumsal bir ayak diremenin, bizden olanlar, bizden olmayanlar biçiminde algılanmasını kendisine yakıştırabilenlerin. Kişisel hafızalarımıza kazınmış kimi sözcükleri daha net görebilmeleri için isterim bunu. Teslim etmem gerekiyor ki bu sözcüklerde ve onların ardında yatan dirimde böyle düşünen insanların katkıları da mevcut! Onlar gerildikçe Gezi serbestledi ve anlamına anlam kattı, sözcüklerle büyüdü, esprilerle esnedi, serpildi. Kısacası vurdukça güçlenen bir hareket oldu.

Ich chapuliere...

Hatırladık: Bir iktidar ve onun yanlıları, bir protesto hareketini protesto ettiklerinde o hareketin gücünü, anlamını artırır ve sözcüklerini derinleştirip kalıcı kılar. Var olsunlar. Tıpkı Başbakan’ın direnişi değersizleştirmek için ürettiği kavramın (çapulcu) tam da kendini tanımlama zorluğu çeken direnişin değerini artırması gibi bu hareketi asıl güçlendirenler, bu hareketi yok saymaya, küçümsemeye, onunla dalga geçmeye, ötelemeye, biber gazına boğmaya çalışanlardı.

Özkan’ın aracılığıyla hatırlatalım:

“Çapulcu: Almancaya dahi ‘Ich chapuliere, Du chapulierst Er/Sie/Es chapuliert’ şeklinde çekimli bir fiil kazandıran Taksim Gezi Parkı direnişçilerinin zâtî ve sübûtî sıfatlarının en yücesi.” Aynı çapulcu için ya şuna ne dersiniz:

“2013 yılı Haziran ayının iki cumasını Taksim Gezi Parkı’nda kılmış cemaat üyesi. Taksim direnişine destek veren Anti-kapitalist Müslümanlar Gezi Parkı’nda ‘sevgili çapulcu halkımız sizi çapulcu camii cemaatiyle birlikte namaza davet ediyoruz’ diyerek Taksim’deki direnişçilere çağrıda bulundu.”

Çapulcu sözcüğü neye niyetti neye kısmet oldu! Sözcükler böyledir işte. Onların gücüne dikkat kesilmek gerekir. Affetmezler.

DİĞER YENİ YAZILAR