Kütüphane Haftası

Haberin Devamı

Kütüphane Haftası’na denk düşen bu günlerde posta kutularımıza bir mesaj düştü: ‘Tekirdağ 1 No’lu F tipi Hapishanesi’nde 15 Mart günü idare hücrelere girdi ve tutsakların kitaplarına el koydu.’

Kitaplar bir bombadır usulüne göre işlemeye maruz bırakılmış reflekslerimizle hemen aklımıza şu düşmemeli: ‘Hımmm kimbilir neyin nesiydi o kitaplar!’

Doğrusu ‘Hımmm!’ diye kitapları anmaya başlayan bir toplumun yaşamın içinde de benzer şüphelerle soluk alıp vereceğine ve giderek tutsaklaşacağına inananlardanım. Dahası, okuma eyleminin bir insanlık hakkı olduğunu hatırlatmayı da elzem buluyorum. Heyhat! Zamanında insanların evlerine de bu şekilde dalmış bir sistemin hep birlikte mağdurları olduğumuzu yâd etme zamanı! Bugün AVM’leri (alışveriş merkezleri) gezmeyi kitap okumaya tercih eden bir ülke olmamızı biraz da o günlerden kalma ‘şu kaba saba, ölçüsüz, kan kusan şiddete’ borçlu değil miyiz? Elbette biraz da, işlevsel kütüphaneler açmak, kitap okumanın ne anlama geldiğini aktarmak yerine anayurdu dört baştan AVM’lerle örmeyi amaçlayan rant tipi sistem karşısındaki tutsaklığımıza da fena hâlde borçlanmış durumdayız. Bu noktada ise kim içeride kim dışarıda gerçekten tartışılır! Ne de olsa tutsaklık çeşit çeşit...

Müebbetin ricası...

Hâl böyleyken, zaman zaman, bildiğimiz o ‘içeriden’ mektuplar gelir.

El yazısıyla yazılmış zarflarda, çok kısa adreslerin olduğu, içli, uzun mektuplardır. Bu adresler, damga içinde bırakılmış zarfın üstünde su üzerinde seken bir taş gibi dururlar. Şu no’lu hapishane, şurası diye bir ibare; o kadar. İçindeki mektuba dolan satırlarda bazen tutsağın orada oluş nedenleri aktarılır. Bazense, müebbet hapse mahkûm olmuş bir tutuklunun kırılgan ricasıyla karşılaşırsınız: Kitap istemektedir. Günün çok az bir kısmında insanlarla birlikte olduğunu, geri kalan zamanını kitap okuyarak geçirmek istediğini anlatır size o satırlar. Cezaevindeki insanın kitaplarla kurduğu bağın, dışarıdaki insanın suyla kurduğu bağ gibi bir şey olduğunu o zaman fark edersiniz. Bu yüzden kitabın bir can simidi olarak görülmesine de bir yerden sonra şaşırmazsınız.

Her şeyin başı ve sonu

Zamanında edebiyat insanlarımızın nicesine de ev sahipliği yapmış olan cezaevleri, o dikdörtgen kitaplarla griden başka renklere dönüşümün adıydı, adıdır. Bir umudun, ışığın, bazense topyekûn mucizelere gebe yaşamın adı.

Çağımızın savrukça asıldığı ‘tozu dumana katan yaşam’ fikri sağ olsun, kitabın insana sunabileceği bu yalın gerçeği unutturdu bize. Kitap bütün tutsaklıkların ve tecridin sonudur; hatırlayabilene, hatırlatabilene...

Kitap yasakları ise her şeyin başı ve aslında sonudur. Hatırlayabilene...

Kütüphane Haftası hepimize kutlu olsun!

DİĞER YENİ YAZILAR