Ne kadar gündeminizde bilmiyorum. Şu ara bizlere rağmen, bizlerden habersiz tuhaf bir yasa hazırlanıyor. Adı ‘Üreme Sağlığı Yasa Tasarısı’. Tüm protestolara rağmen (o geniş katılımı ve devlet elinin kadın bedeninden elini çekmesi yönündeki direnişi hatırlayalım hep birlikte) o yasa çıkıyor, çıkacak... Kürtaj Haktır, Karar Kadınların Platformu, bu yasanın maddelerinin ne olduğunu biz gazetecilerle paylaştıkları bir basın toplantısı yaptı. Toplantıya katılamadım ama sağ olsunlar detayları sonradan gönderdiler. Bu maddelerin bazılarını sizlerle paylaşmak istedim:
- Yeni yasada tecavüz ve cinsel istismar suçlarına ve yasadışı kürtaj yapan hekimlere verilecek cezalar 8 yıla çıkartılarak ikiye katlanıyor.
Sizce hekimler, tecavüzcüler ve cinsel istismarcılarla aynı kefeye mi konmalı?
- Yasal kürtaj süresi geçtikten sonra bebeği kendi düşüren kadınlara verilen bir yıllık hapis cezası da 2 yıla çıkarılıyor.
Bu tasarı maddesi kadını hem yasal olmayan kürtaja itiyor hem de ona bedeninin ‘senin bedenin değildir’ diyor.
- Gebelikte 10 haftalık süresi geçen kadına kürtaj yapan hekim, kadının ölmesine neden olursa en az 20 yıl hapis cezası yatacak.
Üzerinde uzun uzun tartışılması gereken bir tasarı maddesi. Hiçbir hekim kasıtlı olarak hastasının yaşamına son vermez. Hekime ‘cani’ rolü biçilmek isteniyor bu maddeyle.
- İsteğe bağlı kürtaj için 10 haftalık süre korunurken, bunun tam teşekküllü devlet hastanelerinde yapılması şartı geliyor.
Ayşe Arman’ın okur mektubuna tekrar bakmakta fayda var burada. Tam teşekküllü derken tıp fakültelerinde ‘deontoloji’ diye bildiğimiz dersin amacını yani tıp etiğini hatırlayan, kısaca hekimin toplumun ahlakçı tavrını en vasatından üreten merci değil ‘hekim’ olduğunu anladığı, mesleğinin etik kurallarını vicdanında taşıyan doktorlar da kastediliyor mu acaba?
Gelelim 10 haftaya...Sağlık Bakanı Recep Akdağ 10 haftalık sürede bir kısıtlama olmadığını söylüyor. Oysa bu yasal sınıra gelmeden kürtaj yaptırmak isteyen kadınlar 8 haftadan sonra kürtaj yapan hastane bulmakta zorlanıyor. Hükümetin bu konudaki baskıları çok net. Kısacası yasal olarak herhangi bir sınırlama olmamasına rağmen kürtaj yasağı devam ediyor.
- Kürtaj için başvuran kadına, kürtajın riskleri anlatılırken, tekrar düşünmesini sağlamak üzere ceninin kalp atışının dinletilmesi kuralı getirilecek: Yeni ikna odaları! Kadının kendi bedenine yabancılaştırılma yönteminin farklı işleyiş süreci. Kadın açısından insanlık dışı bir yöntem. (İnsanın aklına ‘kadını kim takıyor ki?’ sorusu geliyor. Kadın bir doğurma makinesi midir vb.)
Hatırlatalım: Kürtaj yasağını resmileştirmek amacıyla oluşturulan taslak, kürtaj için başvuran kadınlar üzerinde psikolojik yönden baskı kurmayı, dahası kürtaj kararında kadınların onayını değil, kocanın onayını almayı amaçlıyor!
- Kürtaja karşı olan hekim ‘ret’ hakkına sahip olacak ve hastasını başka meslektaşına yönlendirecek.
Hekimin devlet iradesi yönünde ret hakkı var ama kadının kendi bedeni yönünde ret hakkı yok!
- Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 99. maddesinde yer alan ve kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalınması halinde, 20. haftaya kadar kürtaj imkanı tanıyan düzenleme süre yönüyle korundu. Ancak yasa metnindeki ‘kadının mağduru olduğu bir suç’ ifadesi değiştirilerek yerine, ‘ensest ve tecavüz sonucu mağdur olan bir kadın’ ifadesi getirildi.
Benimse aklımda şu soru kaldı: Ensest ve tecavüz mağduru olmayan kadınlar ne yapacak? Yasaya göre doğurmak zorundalar...
Bir küçük not daha: Bu yasa tasarısı, o ya da bu şekilde bedenlerimizin bizim olmadığını müjdeliyor. Yasanın ‘aileyi korumayı’ öne çıkarması, kadınların ‘doğurup doğurmayacaklarını’ devlet onayına bağlaması gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Gazamız mübarek olsun.