Hissiz bir hazla dozu artırılan yalan haberler, lime lime küfürler, manasız öfkeler, egonun en beteriyle sıvanmış tehditler arasından geçiyoruz şu günlerde.
Cevabımızsa belli: Biz bunları zaten biliyorduk.
Peki ya gerçekten yeniliklere, yenileşmeye, farklı bir mercekle dünyaya bakmaya, bu ülkeyi hak ettiği biçimde cennete çevirmeye ne dersiniz?
Öyle 3-5 gökdelenden, bilmem kaçıncı köprüden, duble yollardan falan bahsetmiyorum. Hayır hayır, sistemin kimilerine ve onların ceplerine sunduğu, sunmakta olduğu ve sunmayı vaat ettiği imkânlardan da bahsetmiyorum. Bu toplumdaki hemen herkesi ilgilendirecek bir umuttan bahsediyorum. İnsan vicdanından, bu vicdanla yoğrulacak yaşamlardan, bu yaşamların buluştuğu diğer yaşamlardan, kısaca şu ahir ömrümüzün bugüne kadar göremediği çoğul bir mutluluktan, o çoğulluğun yaratacağı ılıman keyiften ve kendiliğinden doğacak huzurdan bahsediyorum.
Kısacası, ezberlerimize yer etmiş olandan, aklar ve karalardan değil, farklı bir deneyimden...
Ne dersiniz?..
Örneğin, kimsenin hayatının kimseye tehdit olarak algılanmadığı bir ülkede yaşamaya ne dersiniz?
Örneğin, kimsenin kimseden korkmadığı, devletin vatandaşına bu hayatı zindan etmek, kabir azabı yaşatmak için değil onun mutluluğu ve esenliği için var olduğunu, yani asıl rolünü nihayet hatırladığı bir ülkede soluk alıp vermeye? Bunun hemen her yerde hissedilmesine?
İnsanları fişleyerek, sansürleyerek, susturmaya çalışarak, görevlerinden uzaklaştırıp, onları korkutarak varlığını sürdürmeye debelenen hantal bir zihniyetten topyekûn kurtulmaya ne dersiniz sahi?
Dış güçler ve komplolar zinciriyle çevrilmiş takıntılı bir dünya görüşünden kendine güvenen insanların özgüveni ve özsaygısıyla oluşmuş bir ülkenin vatandaşları olmaya ne dersiniz?
Adalet ve hukuk sisteminin kıvamında işlediği, insanların kendi anadilleriyle eğitim aldığı ve bunun bir hak ihlali olarak algılanmadığı, inanç ve mezheplerinde özgür olduğu, insanın şiddet ve silahla değil; insanla, yaşantıyla, insanca deneyimlerle yoğrulduğu bir ülkede yaşamaya ne dersiniz? Kimsenin kimseye kul köle olmadığı bir yeryüzü cennetine?
Marifet...
Yandaşlıktan kurtulmuş bir medyanın keyfine? İfade özgürlüğünden, düşünceden, kitaplardan, sanattan korkmayan bir ülkeye? Çoğunluğun haklarını çoğulluğun hakları olarak algılayan ve bunu marifet gibi gören bir anlayıştan sıyrılmaya?
İnsanların kılık ve kıyafetiyle değil, hakları ve özgürlükleriyle yaşam yeteneklerini ortaya sundukları bir Türkiye’ye ne dersiniz?
Marifet ne mi?
Marifet, bu sunumun özgürleştirilmesinde. Marifet sansür ve otosansürle dayatılan, o çok bildiğimiz ‘asarım keserim’ sözcüklerindeki vasat dünya görüşünde değil.
Marifet, savaşı temcit pilavı gibi örgütlemekte değil marifet barışı, yalansız, hilesiz, çıkarsız bir biçimde inşa etmekte.
Marifet, edepsizce gerginliği arşa erdirmek değil, buzları eritmekte.
İnsan namzedi olmakta değil, insan olabilmekte marifet; koşullar ne olursa olsun insan kalabilmekte.
İnsan namzedi değil, insan olabilmek
Haberin Devamı