Bir kenti anlatmak

Haberin Devamı

British Council Londra Kitap Fuarı’ndaki konukluğumuzun en önemli destekçilerinden biriydi. Türkiye’nin odak ülke olarak seçilmesinin hemen ardından hazırlanan kültür programında Londra da dâhil olmak üzere dört kente yayılan 15 farklı mekânda 40’a yakın etkinlik düzenlendi. Fuarın hemen arkasından Londra dışında gerçekleşen etkinliklere de katıldık. Ayfer Tunç ve Hakan Günday Cardiff’e, Ahmet Ümit ve Murat Menteş Edinburgh’a gitti. Bizlerse Liverpool’a geçtik. Murat Gülsoy’la eşi akademisyen Nazlı Ökten Gülsoy, İstanbul ve Londra British Council’dan Cansu Ataman ve Sophie Wardell ile birlikte Liverpool’a vardığımızda bizi neredeyse bir İzmir ikindisi karşıladı!

Unutturan şehir

Gün ışığında utangaç ve mazbut, akşamsa ateşli bu Beatles diyarında sanata ve edebiyata gönül vermiş Gül Turner ve Jim Hinks’in organize ettiği toplantının adı Şehri Yazmak-İstanbul’da Bir Gece başlığını taşıyordu. Comma Press yayınevinin de desteklediği okumalar sırasında Murat Gülsoy’un İstanbul’la ilgili sunduğu slaytlar eşliğinde anlattıkları Liverpool’lu edebiyatseverlerde ilgi uyandırdı. Gülsoy, ‘unutmak’ la özdeşleştirdiği bir şehir olarak sundu İstanbul’u; ‘şimdilik’ en son ve kolay kolay unutulamayacak olan değişimi ise gökdelenlerin varlığıyla andı.

Değişim kaçınılmazdı galiba! Tersaneleri ve özellikle II. Dünya Savaşı esnasındaki kilit liman rolüyle geçmişin ilginç diyarlarından biri olan Liverpool da, şimdilerde geçmişin izlerini müzelere, kafelere ve dükkânlara taşıyan mazisi olan bir kentti. Buna karşın değişmeyen bir husus vardı: Nüfusun kozmopolitliği! Kentin hareketliliği biraz da bu yüzdendi.

O akşam bizlerle aynı toplantıda yer alan Liverpool’lu yazar Helen Walsh bir kentin yazardaki belleğine vurgu yaptı. Hemen hepimiz yaşadığımız kenti bir biçimde aktarıveriyorduk yazdıklarımıza ve yazdıklarımız kurgu kentler olsa bile orada soluk alıp veren başka bir gölgenin üzerimize düştüğünü biliyorduk. Kentler, kültürler hızla değişse (ya da değişime dirense) bile böyle olacaktı bu.

Güneşin altında

Gökdelenler, unutulanlar, unutulamayanlar derken geceyi Beatles’ın 60’lı yılların başında ünlü oldukları The Cavern’da tamamlar gibi olduk. Hatta kardeş kulübe daldık; müziğin bu kadar yüksek sesle çalınıyor olmasına şaşıp, bu şaşkınlığımıza yaşlılık adını bile verdik!

Sabah trenle Londra’ya dönerken bir tatil sabahına uyanmış İngilizleri ve onların güneş altındaki sakin gibi görünen yaşamlarını seyrettim. Geride bıraktığımız bu yoğun haftada aklımda kalanların başında bu ‘Akdeniz’ güneşli günler gelecekti. Sonrasında ise üzerinde kafa patlatmak istediğim birçok konu...

DİĞER YENİ YAZILAR