Biber gazına alışmak

Haberin Devamı


Kullanıldıktan sonra kısacık bir zaman diliminde burnunuzun derinlerine, gözlerinizin en hassas noktasına ve derinizin açıkta kalan bölgelerine temas eden bu gaz, kısaca halk arasında bilindiği adıyla biber gazı, ülkemizin ve dünyanın nadide biberlerinin hülasasından elde edilen çağımızın mucizelerinden biridir. Esası Şili biberi olarak bilinen ve yiyende ilk izlenim olarak “Yandım Allah!” hissi uyandıran özü içerenleri olduğu gibi, daha hafif yoğunluğa sahip, spreylere konan ve günlük kullanıma sunulmuş örnekleri de mevcuttur.

Ülkemizde biber gazının perakende satışları olsa da en yaygın şekliyle, toptancı usulle kullanım biçimi söz konusudur ve bu hak polislerimize aittir. Onların gözbebeği bir gazdır biber gazı ve literatüre de böyle geçmiştir. “Biber gazı kullanan polis” deyimi, çeşitli bakanlıklarımızın desteğiyle çok yakında resmi sözlüklere girecek ve “iki kere iki dört eder” atasözümüzde olduğu gibi bazı gerçekleri tartışmanın gereksiz olduğu durumları ifade etmek için kullanılacaktır.

Dahası da olacak, biber gazıyla güvenlik güçleri arasında kurulan sağlam ilişki belleklerimizi harekete geçirmeye devam edecektir. Asayiş dendiğinde cümleten nahoş bir koku hatırlamamızın nedeni belki biraz da budur. Güvenlik ve bu sözcüğün çağrıştırdığı durumların gözlerimizi buruk buruk yaşartmasının nedeni de muhtemelen bu. Çocukken paparayı yemeden önce “Bak ağzına biber sürerim, yanlış yapma!” diyen büyüklerin otoritesinin yerini alan polislerimiz, haddimizi aştığımız her yerde “bu her derde deva” biber kokulu gazı havaya salar ve asayişi sağlar. Biber gazı, nasıl demeli, nostaljidir bu yüzden. O kokuyu her aldığımızda kendimizi evin, okulun haylaz çocuğu gibi hissetmemizin nedeni de biraz budur. Okuldan kaçarken yakalanmış ve müdürün karşısında suçluluğumuzu aklamaya çalışırkenki nahoş günlerin eşiğindeyizdir yine. Ne yaparsak yapalım suçluyuzdur.

Bu yüzden havada biber kokusu aldığımızda gözlerimiz kan çanağı, nefes alamaz, yutkunamaz bir haldeyken şunu anlarız:

Hımmm demek ki yine yanlış yaptık. Yine ülkemizin müdür(lerine)üne karşı disiplin cezası almayı hak edecek işler çeviriyoruz!

Hemen belirteyim bu yazının “gerçekle”, KESK’le, yani Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu üyelerine reva görülenlerle, onların 4 +4+4 Eğitim Yasa Tasarısı ile 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısı’nın geri çekilmesi için gerçekleştirdikleri protestolarına yönelik uygulanan şiddetle, tazyikli su ve dayakla hiçbir ilişkisi yoktur! Zira bu durum Türkiye’nin her yeri için geçerlidir ve artık bir Türkiye klasiği haline gelmiştir!

Ne hazindir ki öğrenmemiz gereken iki husus vardır. Ya her şeye “evet haklısınız, evet her şeyi büyüklerimiz bilir” diyeceğiz ya da biber gazının sarhoş edici kokusuna kenetlenip onun yalan cennetine alışacağız. Kısaca şu formüle: 40+40. Yani tamı tamına kırk katır mı kırk satır mı? Çağımızın savaş taktiği de denebilir buna.

DİĞER YENİ YAZILAR