‘Ellerinde silahlarıyla yaklaşık 40 polis gece saat 01.00’de evin kapısını kırarak içeri girdi. Ben o sırada kanser hastası olan bir yakınımın yanındaydım. Arama adına ev talan edilirken bizler kafamızdan bastırılarak yere yatırıldık. Ankara siyasi şubeye götürüldük. 4 gün boyunca neyle suçlandığımızı bilmeden tutuklandık. Çıkarıldığım savcılıkta ve mahkemede demokratik hakların kullanımına dair sorular vardı. Füze kalkanına karşı çıkmak, bağımsızlık istemek, parasız eğitim istemek, yasal bir derneğe girip çıkarken görülmek, kitap okumak, hatta yolda yürürken, durakta beklerken, otobüse binerken görülmek... En doğal davranışların suç kabul edildiği mahkemede tutuklandık. Ardından televizyon ve gazetelerde suikast timi tutuklandı şeklinde haberler yapıldığını duyduk.’
Yukardaki satırlar Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde yaklaşık 1 yıldır tutuklu olan bir gence ait. Yasal demokratik hakları bir biçimde suç gösterilerek tutuklanmış ve bir yıldır bu ‘haklar’ yüzünden içerde yatıyor.
Onun gibi çok sayıda tutuklunun olduğunu biliyoruz. Bu insanlık dışı durum demokratik hak ve özgürlükler anlamında Türkiye’nin sürekli olarak kan kaybetmesi anlamına geliyor.
İki önemli nokta
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki bu tür davalarda Türkiye aleyhine alınan ve ülkemizi gerçek adalete davet eden sayısız karar var. Türkiye’nin adalet mekanizmasındaki zayıflıkları gün ışığına çıkaran bu kararlar 20 maddeden oluşan ve yasalarda değişiklik yapılmasını öneren 4. yargı paketinin de temelini teşkil ediyor. Bu paket hâlihazırda TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülüyor. Kısa bir süre sonra ise yasalaşması bekleniyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bu konuda yaptığı açıklama, içinden geçtiğimiz süreci daha kolay atlatabilmemiz ve daha demokratik bir Türkiye’ye ulaşabilmemiz için çok önem taşıyor. Örgüt, bu paketin işlevselliğini öne çıkarırken aynı zamanda da güçlendirilmesine vurgu yapıyor. Böylesi bir güçlendirme insan hakları yönünden karnesi epey zayıf olan ülkemizi yakın gelecekte gerçekten rahatlatabilir.
Burada iki önemli nokta çok dikkat çekici. Bunlardan biri silahlı örgüte üye olma konusunda yaşanılanlar, diğeri ise davalardaki zamanaşımı. Paketin şu anki hâli bu iki önemli konuya elbette değiniyor ama neredeyse ikisine de teğet geçiyor.
İfade özgürlüğü
Özellikle silahlı örgüte üye olma konusunda ‘kısıtlamaya gidilmesi’ bugün fütursuzca cezaevlerine konulan gazeteci, aktivist, sendikacı, yayıncı ve akademisyenlerin işlerini yapabilir hâle gelmeleri açısından çok kıymetli bir adım demek. Bu duruma elbette öğrenciler de dâhil. Buradaki en önemli konu ise ifade özgürlüğü elbette! İnsan Hakları İzleme Örgütü, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik kanun maddelerinin iyileştirilmesinin ya da bu temel hak ve özgürlüğe tehdit oluşturan maddelerin kaldırılmamasının ‘silahlı örgüte üye olma’ maddesini beslediğine değiniyor. Kısacası, ifade özgürlüğü konusundaki darboğaz, işini yapan, protesto hakkını kullanan kişileri birer terörist olarak yargılama imkânını veriyor. Ne yazık ki kanunların önündeki ifade özgürlüğümüz çok ama çok sorunlu. Bunun sonucunda varılan çıkmaz sokakların ise adaletle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığını hemen hepimiz biliyoruz.
4. yargı paketi güçlenirse
Haberin Devamı