Bize ecdadımızdan yadigâr kalan koca çınarlardır İstanbul’da... Hatta Osmanlı’nın da simgesidirler. Emin olun Yavuz Sultan Selim de gölgesinde serinlemiştir yaz günleri! Topçu Kışlası’ndaki neferler de...
Üçüncü köprünün açılışında kararı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül açıkladı; “Köprünün adı Yavuz Sultan Selim Köprüsü olacak” dedi. “Değerli Başbakanımız bu kararı açıklamayı bana bıraktı” diye de ekledi! Karar alınmıştı. Bırakın İstanbullar’ı, İl Genel Meclisi’ne bile sorma gereği duymamıştı hiç kimse... Tam bu sırada Taksim’de bir grup insan toplanıyordu yine. Meydandaki inşaattan bir nebze nefes alınabilecek tek yerde, Gezi Parkı’nda! Kalan ağaçları kurtarmaktı tek niyetleri; her ne kadar Başbakan, “Ne yaparsanız yapın. Orası için karar verdik, yapacağız!’’ demesine rağmen... Hemen belirtelim, o ilk gece ağaçları korumak isteyenler bir avuçtular, artık parkı tümüyle dolduran bir kalabalık var! Tabii bir o kadar da polis! Her an müdahaleye hazır, bolca bulunan biber gazı stoklarını eritmek için!
Geçmişine değil, yarınına sahip çık!
Parkı çevreleyen tahta perde, duvar yazılarıyla süslü artık. İlk göze çarpan, “Geçmişine değil, yarınına sahip çık!” Bir cevap Başbakan’ın hemen her meselede yaptığı ecdat vurgusuna! Ne demişti Taksim Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılmasına karşı çıkanlara, bayağı da sinirli: “Eğer tarihe saygın varsa, önce o Gezi Parkı denilen yerin tarihi nedir onu araştır, bak! Orada tarihi yeniden ihya edeceğiz!” İhya edilen nedir onu da söyleyelim: 31 Mart Ayaklanması’nın bastırılmasından sonra vasfını yitiren Topçu Kışlası yıkılmış, ‘İşgal İstanbul’unda ve sonrasında Taksim Stadyumu olarak kullanılmıştı. Ardından da bildiğiniz park çıkmıştı ortaya! Peki ya şimdi? “Tarihi ihya edecek olan Topçu Kışlası bir AVM olacak, ecdadımız alışverişte görecek varislerini!” Protestocular böyle diyor.
Dönelim bugüne yine... O tahta perdede pek çok yazı daha var. “Ağaçlara kıymayın efendiler”, “Yaş kesen, baş keser!” , “AVM değil, ağaç istiyoruz”, “Çamlıca’ya cami, Taksim’e AVM istemiyoruz”, “Beton değil, park!” Ve daha birçok slogan... Bazıları oldukça politik; mesela “İnsan öldürürse katil, devlet öldürürse yasa olur” gibi...
Ama sanmayın ki katılımcıların çoğunluğu politik; evet çoğunluk genç ama hiç de azımsanamayacak kadar sizin, bizim gibi sıradan, şehrini korumak isteyen vatandaş da var! Böylesi pek çok insanla konuştum, ama yerimiz dar, sadece üçünden söz edeceğim.
Kesilmek istenen koca bir çınara yaslanmış orta yaşlı üç kişi... Biri karı-koca, Bahçelievler’den gelmişler, yani her gün parkı gören, semtten birileri değiller, sadece sahip çıkmak adına, belki ayda yılda bir, bir ağaç gölgesinde Taksim’de dinlenmek için...
55 yaşındaki işçi emeklisi Mehmet Gönülcan, “O gece kepçenin ağaçları söküşünü görünce, sanki evladıma bir şey olmuş gibi içim cız etti” diyor. Sonra bir özeleştiri yapıyor hem kendi hem de hepimiz adına; “Biz yumurta kapıya dayanınca harekete geçiyoruz. Yedi ay önce karar verilmiş oysa... Her ülkenin bir mücadele meydanı vardır, bizim de bir Taksim Meydanı’mız var. Onu da, parkımızı da elimizden almaya çalışıyorlar. Herkes burada olmalı!” Eşi Sevgi Gönülcan alıyor sözü; “O büyük depremde sokağa çıkmaya korktuk. Binalar üstümüze çöker diye... Sığınacağımız bir açık alan yoktu. Şimdi burası da elden gidiyor! İnsanlar nereye gidecek?”
111
İstanbul’da 91 AVM var. Yoğunluklarına bakıldığında 68 AVM ile Avrupa yakası birinci sırada yer alıyor. 2013 yılı sonuna kadar da bu rakamın 111’e çıkması bekleniyor.
Hâlâ hatadan dönmek için zaman var
Koca çınara sırtını dayayan bir kişi daha var... Üstelik bir ayağı alçıdayken gelmiş protestoya, yani biber gazından kaçış şansı yok. Hiç umursamamış, o sırtını dayadığı belki 100 yaşındaki çınar için gelmiş Sibel Günay... “Canlı yayında izleyince dayanamadım. Sürdürülebilir kentler konusunda projeler hazırlıyorum. Yani mesele benim meselem!. Dünya Sağlık Örgütü şehirlerde kamu sağlığı açısından en az 9 metrekare, tercihen 15 metrekare yeşil alan olması gerektiğini söylüyor. Size sorayım ‘İstanbul merkezde yeşil alan miktarı ne kadar?’ Bir tahmin edin...” Bilmiyorum ki!.. “Otoban kenarlarında ağaçlandırma bayağı yapıldı ama... ” diye geveliyorum! O veriyor cevabını; “2011 verilerine göre kişi başına sadece 1 metrekare! Artık İstanbul’da santim kaybetmeye tahammülümüz yok. ‘Yeter artık’ demek için burdayız.”
Yoksul insanlar nereye gidecek?
Sonra yoksullar adına konuşuyor, “Ben çok gelirim bu parka. Çevre mahallelerde oturan kadınlar da gelir piknik yapmaya, çocuklarını alıp... Hadi biz yaz tatilinde bir yerlere gidiyoruz. Onların yaz tatili sadece burasıydı. Şimdi AVM olduğunda ne olacak? Nereye gidecekler yaz sıcağında bir gölgeyi bile esirgerseniz onlardan?”
Çözüm önerisi de net Günay’ın; “Madem ileri demokrasiyiz; istediğimiz tek şey var. Oturup beraber çözelim bu sorunu... Akıl akıldan üstündür. ‘Ben karar verdim oldu’ ile sadece hata olur! Hep beraber karar verelim. Kimse meydanın iyileştirilmesine karşı çıkmıyor. Kadir Topbaş bizi de davet etsin, bize de sorsun. Hâlâ hatadan dönmek için zaman var.”
Büyük günah işleniyor
Bize ecdadımızdan yadigâr kalan koca çınarlardır İstanbul’da... Hatta söyleyelim, Osmanlı’nın da simgesidirler. Emin olun Yavuz Sultan Selim de gölgesinde serinlemiştir yaz günleri! Topçu Kışlası’ndaki neferler de... “Ecdada saygı” deyip de o kepçeyle, o kökü topraktan söküyorsa birileri, bilsin ki en büyük günahı işliyor!
Küçük bir çağrıyla bitirelim: Bu meydandaki her çınar, bırakın her çınarı, her çalı için biber gazı yemek vatandaşlık görevidir!