Kemale ermiş bir sivil toplum hareketidir bu!

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Profesörü Faruk Birtek

Haberin Devamı

Gezi Parkı'nda başlayan hareketin nedeni Başbakan'ın inadı, hiddeti ve şiddeti. Halk "Artık yeter, bizi bölme, çatıştırma" diyor Başbakan'a. Bu bir kırılma noktasıdır...

- Başbakan niye Topçu Kışlası’nı yapmakta bu kadar ısrar ediyor? Neden geri adım atmıyor sizce?

Sıfırdan alalım olayı. Bir kere bu projenin şehircilik açısından olmayacağı aşikâr. Bu kadar büyük bir kütleyi Taksim'in ortasına dikmenin ve İstanbul'un gözbebeği olan bir parkı yok etmenin ne kadar yanlış olduğu açık. Bu ısrar Taksim Meydanı'nın yayalaştırılmasıyla alakalı değil. AVM yapmak istiyorlar, kapitalist aç gözlülüğü gibi anlatımlar da yetersiz bence... Evet, AKP'nin AVM tutkusu var ama böyle ısrar edilecek bir konu değil. Başka yere yaparsın.

- Öyleyse?

Burada benim ilk gördüğüm şu; Taksim Meydanı Cumhuriyetin, modernleşmenin bir sembolü. Buna bir kasıt var. Açık Hava Tiyatrosu'nda da, Lütfi Kırdar'da da yapılan buydu. Bütün bu yerler Cumhuriyetin benliğinin ve özgüvenininin sembolü olan farklı yerler. Cumhuriyetin izlerinin adım adım yok edilmesi var bu ısrarın ardında. Biliyorsunuz, tarihi kışlaların hepsinde Osmanlı geleneği gereği küçük bir cami vardır. Dolayısıyla bence Topçu Kışlası'nı Taksim'e cami yapmanın bir yolu diye düşünüyor Başbakan. Camiyi yapmak için de, koskoca bu kütleyi kurmak istiyor Gezi Parkı'na...

Eskiden 10 metreden gaz sıkan polis, bugün 1 metreden sıkıyor

- Taksim'e cami yapılması projeleri arasındaydı ama çok tepki gördü...

Geri adım atar gibi oldular ama aslında atmadılar. İşte, sonunda cami yapmanın yolunun bu olduğunu düşündü Başbakan. Dolayısıyla ben Topçu Kışlası'nı "Arka kapıdan buraya cami getirmek olayı" diye düşünüyorum. Biliyorsunuz bir cami daha yaptık geçen hafta. Menderes'in müze yaptığı Trabzon'daki Ayasofya Müzesi camiye dönüşüyor. Böyle bir tırmanma var. "Siz camileri kapattınız, ben dilediğim her yere cami yaparım" diye bir mücadele var. Esas yanlış da burada.

Dış kaynaklı bütün basın, BBC de dahil, Taksim'deki gösterileri ilk haber olarak gördü. Erdoğan ne derse desin, Batı da işaret ediyor, Türkiye'nin insanı, bu kadar çatışmayı, karşı karşıya getirilmeyi, kutuplaşmayı, yok edilmeyi, hiçe sayılmayı kabul etmek istemiyor. Bu Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nde de oldu. Toplumun yüzde 15-20'sinin tedirgin olduğu bir ismi bile bile dayatmak çok yanlış. Ama böyle bir dayatma var. Erdoğan, "Ben her dediğimi yaparım" kabadayılığı içersinde. Bu olayların arkasında Erdoğan'ın, "Ben toplumu bölerim, iterim, kakarım" tavrına tepki var. Bence tehlikeli olan da bu. Bir toplumu bölmek ve uçurumun köşesine getirmek çok yanlış ve tehlikeli.

Erdoğan'ın lafı Müslüman,icraati Müslüman değil!

- Toplum uçurumun kenarına mı geldi?

Gelmedi mi? Ben burada psikolojik bir olay görüyorum. Dikkat ederseniz, AKP'ye yakın insanlar bu olayı yumuşatmaya çalışıyorlar. Ama ne yazık ki Erdoğan’ın, hâlâ bir ısrarı var. "Her dediğimi yaparım" diyor. Onda padişahlarda bile olmayan bir şey var. Her cuma yeniçeriler padişahlara ulufe vermeden önce bağırıyorlar. "Padişahım, senden büyük Allah var!" diye. Bunu daha Erdoğan hissetmiş değil. Bir dev aynasında görüyor kendini. İşte bunu çok tehlikeli görüyorum. Türkiye'yi bölmek, bu kadar çatıştırmak çok tehlikeli. Batı anlamında bir siyaset anlayışı ve toplumsal barış sağlaması gerekiyor. Bu bugün her zamankinden daha önemli. Olması gereken demokratik anlayış bu. Hem Müslümanlığın özüne de karşı değil. Müslümanlığın en güzel tarafı, tarihe geçmiş tarafı, orada meşveret olayı, istişare olayı, danışma var. Ne yazık ki Erdoğan'ın lafı Müslüman, icraati Müslüman değil. Bence bu Muaviye Müslümanlığı. Çünkü meşveretten uzak, tartışmadan uzak, danışmadan uzak. Erdoğan, ne AKP'nin içindeki insanlara danışıyor ne toplumdaki insanlara kulağını veriyor. Ne yazık ki topluma karşı bir hiddet ve şiddet içinde kendi benliğini arıyor. Bu beni çok korkutuyor.

Kemale ermiş bir sivil toplum hareketidir bu


- Neden korkutuyor?

Ben daha önce de yine sizin sayfalarınızda böyle bir yola girdiğimizi, korktuğumun altını çizmiştim ve bu korkumun bir unsurunun Erdoğan'ın bu tutumu olduğunu, diğerinin de polisin pervarsızlığı olduğunu söylemiştim. "Korkuyorum" demiştim, "Bana bunlar Nazi döneminin SS'lerini hatırlatıyor" demiştim. "Bu kadar pervasız polis olamaz, dizginlemek lazım" demiştim. Ama bu iktidar buna da dizgin vurmuyor, çünkü uygun buluyor. "Ben her şeyi yaparım, her şeye muktedirim, ben ezerim" diyor. Yine aynı şeyi görüyoruz bugün. Ama dozu arttı. Eskiden 10 metre uzaklıktan gaz sıkan polis, şimdi 1 metreden, üstelik kadına sıkıyor.

Başbakan Erdoğan’ı ancak AKP’liler yola getirebilir

- Peki bu gidiş sürecek mi?

Tarihte hiç kimse her şeye muktedir olmamış. Umut ederim ki AKP'nin içindeki arkadaşları Erdoğan'a bunu söyleyecekler ama söyleyemiyorlar. Bütün herkes ona bağımlı gibi... Geceyarıları gizli yasalar çıkartıyorlar. Alkol yasası da böyleydi. Mesele çocukları korumak falan değil. Alkol yasasının içindeki unsurlar herkesi tedirgin eden unsurlar. Kimse çocuklar korunmasın demiyor, kimse geceyarısı satılsın demiyor. Mevzu o değil. Orada bir harp var. Bir kesime karşı bir hınç var. Suriye politikası da öyle.

- Ama Başbakan diyor ki, "Ben toplumun geniş kitlesini temsil ediyorum."

Hayır etmiyor. Suriye konusunda her ankette, toplumun yüzde 65-70'i hükümetin politikalarını tasvip etmiyor. Böyle olduğu halde hiddet ve şiddet dolu Davutoğlu ve Erdoğan politikası var. Karşı tarafa bir açık kapı bırakmayan, yandaş bir Sünni hegemonyayı destekleyen aşırı politika... Artık toplumu da dinlemiyor Erdoğan, yüzde 50 ile seçimleri almış, hep onu alacağını ümit ediyor. Ama mahalli seçimlerde hiç beklediği gibi olmayabilir.

- Taksim'de başlayan bu protestolar Türkiye'de bir kırılma yaratır mı peki? MHP'liler, hatta bazı dindarlar bile meydandaydı. Onlar da gaz yediler...

Bir kırılma noktası olduğu muhakkak. "Artık yeter" diyor insanlar, "Bu kadar hoyrat davranışı kabul edemeyiz. Bu kadar dediğim dedik, astığım astık kestiğim kestik bir tavır olamaz demokrasilerde!" Baksanıza Anayasa Mahkemesi Başkanı bile uyardı, Bülent Arınç yumuşatmaya çalışıyor. Kadir Topbaş öyle. Keza Cumhurbaşkanı pasif de olsa Erdoğan’ı uyarıyor. Fakat Erdoğan’ın inadını kimse kesemiyor. Aslında bu AKP'nin problemi. AKP'nin içinde bir hastalık var. AKP, İslam'dan uzaklaşmış.

- Nasıl uzaklaşmış?

Meşveretten uzaklaşmış. Meşvereti icra edemeyen bir partinin, Müslümanlıkla bağlantısını iddia etmesi abes. Bu Muaviye Müslümanlığı. Esas problem orada. AKP'nin içindeki demokrasi eksikliğinde. Türkiye bu olaylarla demokraside kırılma noktasını aştı. Ama AKP Türkiye'nin ne yazık ki gerisinde kaldı. Kendilerine bir çeki düzen vermeleri gerekiyor. Benim kanaatim AKP’nin yüzde 95’i de bu Taksim projesine kalbinden karşı. Ama Erdoğan’a kimse hayır diyemiyor.



Yeni havaalanının adında ‘Atatürk’ olacak mı?

- AKP’liler Erdoğan’ı yolundan döndürebilir mi?

Ne yazık ki, bir menfaat ağı içine düşmüş bu partinin mensupları. Bu cesareti gösterebileceklerini göremiyorum. Yanılmak isterim. Çünkü AKP'nin bunu halletmesi lazım. Ne yazık ki ben edemem. Körü körüne Başkanlarını desteklemek yerine konuşmaları lazım AKP'lilerin. “Bu kitleyi dinleyin” demeleri lazım. “Üçüncü köprü yanlış” demeleri lazım. “İstanbul trafiğine hiçbir faydası yok, 10 şeritlik yol, oradaki yeşili bitirir" demeleri lazım.

Burada en kötü proje de, ikinci havaalanı. Daha yanlışı olamaz. Avrupa'nın en iyi çalışan havaalanını yıkacaklar. Niye? İsmi Atatürk Havaalanı olduğu için! Olur mu öyle şey, bir problemi yok ki o havaalanının. Düzgün kullanılıyor. Avrupa'nın en başarılı havalimanı. Ama yıkıyorlar. Niye yıkıyorlar? Yerine bina yaparlarsa trafiği berbat edecekler, yeşil alan yaparlarsa onu eğlence merkezine dönüştürecekler ve bizi İstanbul'dan iki saatlik yola, Karadeniz'in ucuna sevk edecekler. Bütün bunlar niye? Yine aynı hikâye. Cumhuriyet düşmanlığı var işin içinde. Atatürk ismini kaldıramıyorlar, havaalanını kaldırıyorlar! “Karadeniz'deki yeni alana Atatürk Havaalanı" diyeceğim desinler bakalım! Ama diyemeyecekler. Necip Fazıl Kısakürek mi derler ne derler bilmem... Bunlar yanlış şeyler. Toplumun bir kesimini provake edip, kavga çıkartmaktan başka hiçbir şeye yaramıyor.

Müslümanlar muhafazakâr insanlar ama kavgacı insanlar değiller ki... Erdoğan bu muhafazakâr kesimin en kavgacı olan yüzde 2'sini alıyor, hepsine şamil kılmak istiyor. Yanlış. Ilım bulmak lazım. Dindar Müslümanlarla, hafif, yani light Müslümanlar arasında kavga çıkarmamak lazım. Başbakan böyle yapmıyor ama... Niye sen benimle kalkıp da inancı kuvvetli insanları kavga ettirmeye kalkıyorsun? Ben etmiyorum, benim en iyi dostlarım onlar. Benim çok sevdiğim, itikatı bütün, beş vakit namazında çok yakınım var. Öyle olmayan da çok yakınım var. Tüm Türkiye'de bunu sağlamak lazım. Başbakan'ın görevi bu. Toplumun bir arada problem çözmesini halletmek lazım. Ama hayır, Erdoğan problem çözmüyor, problem yaratıyor. Ve ileri attığı her adım da yanlış, üçüncü köprü yanlış, havaalanı yanlış, Taksim yanlış... Yanlış arkasına yanlış. AKP fena yola girmiştir. Hep böyle oluyor. 10 sene iktidar çok fena... AKP'nin değişmesi lazım.

Bu ‘Hayır’ın hayırlı çocukları olacaktır

- Taksim’deki gösteriler için “Erdoğan alkolü yasakladı, millet ayıldı!” diye yorum yapanlar var...

Anladığım kadarıyla orada olay bir şenliğe dönüşmüş. Kemale ermiş bir sivil toplum davranışının başlangıcıdır bu. Onun için de bir kırılma noktası diyebilirsiniz. Bu çok önemli. Türk milleti bir noktadan sonra “Hayır” diyor. Bu geçmişte de böyle olmuştu. İzmir'de Yunan işgalinden sonra Beyazıt Meydanı'ndaki en büyük gösteride, ilk defa kadınlar siyasi aktör olarak arenaya çıkmış ve işgale "Hayır" demişlerdi. Bu da onlardan biri. Vatandaş yine "Hayır" diyor. Bu ‘Hayır’ın inşallah hayırlı çocukları olacaktır. Ama nasıl olacaktır, AKP kendine çeki düzen mi verecektir de olacaktır, başka türlü mü bilemiyorum.

- Ümit Boyner, "Biz o AVM'de olmayacağız" diye tavır aldı. Nasıl değerlendiriyosunuz?

Bunlar çok doğru laflar, çok sevindirici laflar. Ama mühim olan o değil. Bir kere bir AVM'nin orada olması şehir için çok yanlış. Müdafa edilecek tarafı yok. Ayrıca İstimlak Kanunu'na göre, burasını Topçu Kışlası diye yapıyorsa Erdoğan, Topçu Kışlası diye de kullanmak zorunda. Ben bittiği gün, dava açacağım. "Efendim burası Topçu Kışlası diye yapılmıştır, ama o amaca uygun kullanılmıyor. Eskiye rücu etmesi lazım. Herhalde 66. Tümenin Taksim'e gelmesi lazım" diyeceğim. Gelsin bakalım 66. Tümen. Görelim bakalım ne yapıyorlar? Aklıma esti, yatakhane yapmadım, tophane yapmadım, olmaz öyle şey!

Sırrı Süreyya Önder’in heykeli dikilmeli

- Yabancı basın Öfkeliler Hareketi'ne benzetiyor bu gösterileri...

Doğru ve yanlış. Yabancı basın doğru söylüyor. Ortada Erdoğan'a kızgınlık muhakkak esas unsur. Ama ne iyi ki oradaki insanlar öfkeli değil, olgunlukla davranıyorlar. "Bana hakaret etme, yeter artık kardeşim!" diyorlar. Bir nokta gelir, çok insan karşı çıkar buna. Bugün 5 kişi, yarın 5 bin kişi, bir bakmışsın 50 milyon karşı gelir. "Yeter, bizi bölme, çatıştırma Başbakan" diyor insanlar. Ama ne yazık ki yapamıyor Başbakan. Habire Kılıçdaroğlu'na yükleniyor. Halk Partisi'yle alakası yok ki bu hareketin. Orada olanların yarısından fazlası Halk Partili değil... Herkes orada. İşte Sırrı Süreyya Önder, baş tacı etmek lazım onu. Bravo adama. Kendisini kutlarım. Çok önemlidir. Bir BDP'li milletvekili herkese ders verdi, ki BDP büyük bir parti değil. Sırrı Süreyya Önder’in heykelini dikmek lazım. Böyle cesaretli insanlara ihtiyacımız var... Müslümanların istedikleri gibi yaşama hakları var. Ama başkalarının hakkını çiğnemeden... Bu hareketin nedeni Başbakan'ın inadı, hiddeti ve şiddeti. Ama bunu önlemek önce AKP'lilerin vazifesi. Onların temsilcisidir. AKP'lilerin üzerine çok görev düşüyor. Böyle gelmediler, yanlış yere gidiyorlar. Birinin Başbakan’ı kenara çekip, “Yanlış yapıyorsunuz” demesi lazım. Yapamıyorlar ki kardeşim! Ödleri kopuyor... Çok tehlikeli bir yola girmiştir Türkiye. Başbakan, uçurumun köşesine getirmiştir Türkiye'yi. Ya o geri dönecek, ya AKP onu geri çekecek ya da başka şeyler olacak. Bir mesaj var burada, halktan. Bu mesajı Erdoğan'ın ve AKP'lilerin duymaları lazım.

Bu hareket Türkiye’nin ilkbaharı olabilir

- Türkiye'de Tahrir olur mu diye soranlar var...

Bir kere Arap Baharını anlamıyorlar. Arap Baharı sonbahara dönüştü. Çünkü olmuyor çölde, zor iştir. Bizim burada ilkbahar olur ama. Ben yarından ümitliyim.

- Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?

Biz farklı bir toplumuz. Daha bağımsız siyaset yapmışız, bizde Müslüman Kardeşler’in örgüt hegemonyası yok çok şükür. Oysa Araplar'da hücresel olarak toplumun her köşesine girmişler ve her şeyi kendi lehlerine dönüştürüyorlar. Bizim ülkemiz çok daha bağımsız, çok daha kendi başına düşünebilen insanlarla dolu. Bizde hürriyet anlayışı çok daha eski. Neredeyse 150 yıllık bir parlamenter geçmişimiz var. Bir demokrasi anlayışı var, Batılılaşması var, Türkiye insanı farklı.

- Peki ya Gülen Cemaati’nin etkisi? Daha önceki konuşmalarımızda Gülen’i Gandhi’ye benzetmiştiniz...

Evet ama bence sesini kestiler Fethullah Gülen'in. Gandhi olabilirdi ama bence şimdi biraz tavaf etti. Erdoğan'a boyun eğdi gibi geliyor bana. Burada bence Amerika'nın da rolü var gibi. Amerika, Erdoğan'ın lehine olan düşüncelerini telkin etti Gülen'e zannedersem. Onun için ne yazık ki Gandhi olabilme vasfını bugünlerde sergileyemiyor. Bu olayı telin etmesi lazım. Bu şiddeti kınaması lazım. İtidal tavsiye etmesi lazım. Duymadık, yapamıyor. Hüseyin Gülerce, “Erdoğan'ı desteklerim, çok iyi Başbakandır, gerekirse başkan olsun” diye beyanat verdi. Bitti. Fethullah Gülen benim gözümde eski konumunu kaybetmiş durumda, üzülerek söylüyorum. Çünkü ben mutedil, barış sever, Sufilikten ilham alan Müslümanlığı çok seviyorum. Müslümanlığın bu unsuru çok önemli. Müslümanlığı Muaviye'ye kaptırmak çok yanlış bir şey. Sonunda Kerbela çıkıyor.

DİĞER YENİ YAZILAR