Ordu'nun dağlarında ilerliyoruz zar zor. Her taraf kar... Rotamız Korgan'ın Sarıaliç Mahallesi... Aslında bir Gürcü Köyü... 110 yaşındaki Hatice Tarhan ile buluşacağız. Sonunda varıyoruz altı ay kar kalkmayan köye... Tahta kapıdan giriyoruz... O da ne, biz geleceğiz diye bir güzel süslemişler nineyi... Hatice Nine, 110 yaşında kendi işlediği oya yazmasıyla gülümsüyor... Tüm ahali evde toplanmış bizi bekliyor.
110 yıllık bir yoksulluk öyküsü anlatıyor ama yüzündeki gülümseme hiç eksik olmuyor. "Ah kızım ahh! Eskiden bir kuru ekmek bile bulamazdık... Çocuklar açlıktan hep ağlardı. Ama ne yapacaksın? Yoktu ki!" diyor. Bu kadar yokluk yaşanır da nasıl böyle güleç olunur? Aşk olursa olunur! Hatice Nine, kocasını anlatırken yüzünde güller açıyor hâlâ... "Çoban idi, okuması yazması yok idi, ama yumruk gibi idi" diyor çoktan toprağa emanet ettiği Mevlüt Dede için... Bu yoklukta açmış gül gibi bir aşk öyküsü... Tabii 110 yaşın olgunluğuyla anlatılan, tıpkı "Dedeyi görende dünya var dedim" sözündeki gibi.., Dede de dedeymiş ha! Heybetli, hem de saygılı. Ağzından hiç kötü söz çıkmamış. Bir "elinin körü" bile dememiş. "Her işi birlikte yapar idik. Her şeye birlikte katlanırdık" diyor Hatice Nine... Sonra, sonra dede gitmiş, geriye anıları yadigar bırakarak. "Dedeyi özlemedin mi, yanına gitmek istemez misin?" diyorum hınzırca... Cevap daha da hınzırca: "İsterim ama vaktim dolmadı ki!" "Aşk olsun be Hatice!" der mi dede bilinmez, ama onların hayatı yokluk içinde hep aşk olmuş! Bir gün gelecek Hatice Nine de onun yanına gidecek... Bu kez yokluk olmayan yerde aşk devam edecek!
'Bırak elbiseyi, yama bile bulamazdık'
* Nineciğim yıllar nasıl geçiyor? İnsan anlamıyor mu nasıl geçtiğini?
Anlamaz mı? Anlıyor insan... Nasıl sayarsan say... Bazen zor geçiyor, bazen kolay... Geçiyor işte. Bazı düşünüyorum, bazı ağlıyorum gizli gizli... Çocuklar işitirlerse darılıyorlar ne ağlıyorsun diye...
* Yoksulluk için mi ağlıyorsun? Yok. O günler geçti? Hatırlıyorum işte geçmişi...
* Dedeyi mi hatırlıyorsun? (Utanıp yüzünü kapatıyor.)
Ayy bu kız bana neler soruyor!
* Dedeyi çok mu sevdin?
Sevdim ya...
* Bu hayatta en mutlu günün hangisiydi? Evlendiğin gün müydü? Dedeyi gördüğün gün müydü?
Dedeyi görende dünya var dedim. Sen ne diyosun?
* Nasıl adamdı?
Yiğit idi. Çok çalışkan idi... Fakir idi ama yumruk gibiydi... Güçlüydü...
* Karakteri güçlü müydü?
Elinin körü demezdi. Bir kez bile kötü söylemedi. Her işi görür idi... Her işi beraber görür idik...
* O da çok yaşadı mı?
Yaşadı yaşadı... 95 yaşında vardı öldüğünde. Sekiz çocuğumuz oldu.
* Düğün yaptınız mı?
Çok güzel düğün yaptık. Kemence de vardı. Kalk oyna dediler. Oynadık.
* Dede de oynadı mı?
Oynadı. Dede çok oynardı. Bir akşamda bir çorabı atardı. Eskitirdi yani... Eve yalınayak gelirdi.
* Karşılıklı oynamaz mıydınız?
Yok. Ben oynamaya heves ederdim. Ama bir ayağımı bile sallayamazdım. Beceremezdim.
* Dede ne iş yapardı?
Okuması yazması yok idi... Çoban idi... Hepimiz çoban idik. Ne yapalım? Anam, burada birşey yoktu ki! (Parmaklarının ucunu gösteriyor.) Yerde şu kadar kabak olmazdı. Biz öyle meydana geldik.
* Çok mu yokluk çektiniz?
Uuuy, ne diyosun! Neler çektim... (Ağlıyor.) Şu kadarcık peyniri çocuklara pay ederdim. Ekmek yok... Un bulursak taş fırında belikle yapardık. Bir gün tarladan geldim. İki ekmek var idi... Baktım bir komşu gelmiş alıp götürmüş. Herkes aç. Ne yapsın! Biz o halden bu hale geldik. Bir ihtiyar komşum vardı. 'Kapıyı kitle, kitle' derdi... 'Ekmek almasın kimse' derdi... Ben kitlemezdim. Alsınlar diye... Hadi alıyorlar, bari birazcık da bize bıraksalar ya!
* Başka ne yerdiniz?
Ne bulursak... Fasulye, bulgur...
Ya et?
Bizim halimiz yoktu hayvanı kesemezdik. Yama bile bulamazdık... Sen ne diyon? Kocam Dersim harbinde dört yıl kaldı. Neler çektim neler? Ayağımıza çarık giyerdik. Eskimesin diye köyden çıkana kadar giyer tarlaya varınca çıkarırdık... Sonra köyde yine giyerdik. Bir çarık ile bir sene gitmek lazım idi... Sekiz de çocuk...
* Nasıl doyurdun onları peki?
Hayvanları besler, yağ peynir yapardık. Onunla geçinirdik. Ekmek olmazdı. Peynir verirdim çocuklara hep.
* Ağlamazlar mıydı?
Ağlarlardı ama ne yapalım? Yok. Peynir yedirirdim. Sonra da tembih ederdim. Birileri sorarsa "Sakın ekmek yemedik demeyin. Ekmek de yedik deyin" derdim. "Biri sofraya gelin dediğinde ben yedim deyin" derdim.
* Bu kadar gururlu yetiştirdin çocukları öyle mi nineciğim?
Sen ne diyon! Yalın ayak baş açık... Öyle yetiştirdim hep. Allahım sonra verdi ama... Çok çektik kızım!
* Peki şimdi nasıl geçiniyorsun nineciğim?
Üç ayda 160-170 milyon geçiyor elime... Yaşlılık maaşı. Allah'a çok
* Nineciğim neye ihtiyacın var? Ne istersin?
Hiçbir şey istemem canının sağlığı... Ne istiyeyim? Ayıp değil mi? Herşeyimiz var Allah'a şükür. Hazır bez bile var be kızım! Eskiden çuvalı keser bez yapardık. Pislendi mi yıkardık... Onu bile bulamazdık... Ne diyon sen?
Hayatımda bir kez bile hasta olmadım
Çok yokluk çekmiş o yüzden "Taş yesem dokunmaz" diyor. Hayatında bir kez bile hasta olmamış, bir tek aspirin bile içmemiş. Belki de bu yüzden bu kadar dinç... Gözleri keskin, iğneye iplik geçirecek, oya yapacak kadar.
* Nineciğim nasıl oldu da bu kadar yaşadın?
Allah günü verdi yaşadım...
* Allah vermezse...
Ölürdüm da... Öldü millet hep. 10 kardeştik. Benden başkası kalmadı...
* (Komşusu, "Bunun kadar yiğit kadın yok idi... Kapıdan sığamazdı... 110 yaşını geçti. Hiç doktor yüzü görmedi" diyor.) Doğru mu nineceğim?
Doğru... Hayatımda hiç doktora gitmedim... Aspirin bile içmİş insan değilim!
* Peki hasta olunca ne yaptın?
Hasta olmadım ki!
* Hiç hasta olmadın mı?
Olmadım.
* Gripte mi olmadın?
Vallahi olmadım çok şükür...
* Bu işin zenginlikle ilgisi yok demek ki?
Yok. Para para etmez.
* İyi de hasta olan da oluyordu herhalde... Onlar ne yapıyordu peki?
Ne yapacak? Hasta olan yatıyordu. Ölen ölüyordu, ölmeyen kalkıyordu...
* Peki nineciğim sekiz çocuğu da hep kendin mi doğurdun?
Az daha birini tarlada doğuracaktım. Hepsini evde doğurdum.
* En çok ne yemek yemeyi seviyorsun?
Karalahana çorbasını...
Çoban idi... Yoksul idi... AMA YUMRUK GİBİYDİ
Hatice Nine, kendi elleriyle işlediği oyalı yazmasıyla gülümsüyor... 110 yıllık bir yoksulluk öyküsü anlatıyor ama yüzündeki gülümseme hiç eksik olmuyor. "Eskiden kuru ekmek bile bulamazdık... Çocuklar açlıktan hep ağlardı. Ama ne yapacaksın? Yoktu ki!" diyor
Haberin Devamı