Plastikler, içtiğimiz kahvenin bardağından marketten satın aldığımız ürün ambalajlarına kadar hayatımızın her alanında yer alıyor. Bu durum ciddi bir plastik kirliliğine neden oluyor. Araştırmalar plastik kirliliğinin bu şekilde devam etmesi halinde 2050 yılında denizlerde, balıktan çok mikroplastik olacağına işaret ediyor.
Ancak işler şu an olduğu gibi giderse bu felaket senaryosu 2050'den önce de yaşanabilir çünkü deniz ve okyanuslarda mikroplastik sayısı son yılarda tahminlerin üstünde bir artış gösteriyor.
Sorun bu denli büyük olunca mikroplastikleri temizlemek için pek çok araştırma yürütülüyor. Bunlardan en yeni ve ilginç olanı ise Princeton Üniversitesi’nde makine-uzay mühendisliği profesörü olan Craig Arnold ve ekibi tarafından yapıldı.
Ekip önce yumurta akını oksijensiz bir ortamda dondurup kuruttu ardından 900 santigrat dereceye kadar ısıttı. Bu işlemlerin sonucunda karbon atomunun bal peteği örgülü yapılarından ‘grafen’ tabakasına benzer bir yapı ortaya çıktı. Yani saf proteinden oluşan bir filtre elde edildi. Yumurta akından elde edilen bu filtrenin denizlerdeki mikroplastikleri yüzde 98 ila 99 oranında temizlediği açıklandı.
‘FAKÜLTE TOPLANTISINDA OTURURKEN BİR ANDA AKLIMA GELDİ’
Çalışmanın fakülte toplantısında otururken bir anda aklına geldiğini söyleyen Craig Arnold, "Herkes bir şeyler konuşurken oturmuş sandviçime bakıyordum. 'Bu tam da ihtiyacımız olan türden bir yapı' diye düşündüm. Laboratuvar grubundan, aradığımız aerojel yapısını yeniden oluşturup oluşturamayacaklarını görmek için karbonla karıştırılmış farklı ekmek tarifleri üretmelerini istedim. Başlangıçta hiçbiri tam olarak doğru çalışmadı, bu yüzden ekip test ettikçe malzemeleri eksiltmeye devam ettik. Sonunda sadece yumurta akı kalana kadar… Yumurta akı mikroplastiği ayrıştırmamız için gerekli maddeleri sağladı” ifadelerini kullandı. Arnold, yumurtanın büyük miktarda su arıtmada kullanılabilmesi için çalışmaların devam ettiğini, enerji depolama yeteneğinin de test edildiğini söyledi.
ÇALIŞMADA YER ALAN TÜRK BİLİM İNSANI: 'ÜRETİMİ DAHA UCUZ OLACAK'
Çalışmanın içinde yer alan Türk akademisyen Şehmus Özden ise “İlk testlerde marketten alınan normal yumurta aklarını kullandık. Sonra biraz daha araştırdığımızda piyasada satılan diğer benzer proteinlerin de aynı sonuçları verdiğini gördük” dedi.
Princeton Üniversitesi Ulusal Bilim Vakfı tarafından desteklenen Center for Complex Materials'da araştırma görevlisi olan Özden, "Yumurta akları önce pişirilse ya da çırpılsa bile işe yarayabiliyor. Eğer yumurta akı ile bu sorun çözülebilirse malzemenin üretimi ucuz, kullanımı enerji tasarruflu ve son derece etkili olduğu için faydaları olacak. Hatta su arıtmada da sonucun çok iyi olduğunu gördük” ifadelerini kullandı.
YUMURTA AKI SORUNU ÇÖZMEYE YETECEK Mİ?
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum 'Plastik: Mucize mi Felaket mi?' kitabının yazarı Doç Dr. Sedat Gündoğdu, “Çalışma yumurta akının oksijensiz bir ortamda dondurularak kurutulduktan sonra 900 santigrat dereceye kadar ısıtıldığında ortaya çıkan ve birbirine bağlı karbon lifleri ve grafen tabakalarından oluşan yapının pozitif işlevinden bahsediyor. Elde edilen bu malzemenin deniz suyundan tuzu ve mikroplastikleri ayrıştırdığı söyleniyor. Yoksa 'Denize iki yumurta kıralım deniz temizlensin' gibi bir durum söz konusu değil” dedi.
Çukurova Üniversitesi’nde plastik üzerine çalışmalarını sürdüren Doç. Dr. Gündoğdu şöyle devam etti:
“Fakat mikroplastikler çok farklı çevresel alanda dağılmış durumda… Deniz dibi çamurundan tutun da su kolonuna kadar her yerde mikroplastik var. Önemli bir miktarda da sahile vurmuş durumda. Bu çalışmada yumurta akı proteini kullanılarak elde edilen yeni malzemenin deniz suyunu tuzsuzlaştırmada ve mikroplastikten arındırmada işlevsel olduğuna dair sonuçlar paylaşılıyor. Ancak bu düzeydeki bir kirliliği temizlemek için cevap bekleyen asıl önemli soru şu; ne miktarda yumurta akı ya da benzeri nitelikteki başka bir protein kaynağına ihtiyaç duyulacak?”
“Laboratuvar ölçekli kıymetli bir çalışma ama bunu Mikroplastik Kirliliği meselesini çözecek bir mucize olarak sunmak biraz tehlikeli” diyen Doç. Dr. Gündoğdu “Burada başka bir sorun daha var ki o da bu malzemenin deniz suyundan mikroplastiği ayıklarken canlılara ne yaptığı... Bunun henüz cevabı yok, çalışmalar devam edecektir” ifadelerini kullandı ve ekledi:
“Zaten çalışmayı yürüten araştırmacıların temel gayesi deniz suyundan içme suyu elde etme teknolojilerine katkı sağlayacak proje üretmekti. Arada mikroplastikler de arıtılınca haliyle böyle bir yönü de ortaya çıktı. Dolayısıyla tek başına anlamlı gibi görünen bu tür mikroplastik temizleme mucizeleri kaynak kesilmeden pek de anlamlı olmuyor. Ancak olur da biz denizlere gönderilen 20 milyon tona yakın plastik çöpü göndermez ve plastik üretimini de yüzde 50 azaltırsak o zaman bu tür mucizevi buluşlar anlamlı hale gelebilir.”
‘YUMURTA AKININ 900 DERECEYE KADAR ISITILMASI GÖZÜMDE KOCA BİR ENERJİ HARCAMA CANAVARINI CANLANDIRIYOR’
Çalışmada altı çizilen en önemli nokta geliştirilen yeni metodun, mikroplastikleri yüzde 98 ila 99 oranında temizlemesi… Bu oldukça ciddi bir oran. Neredeyse yüzde 100… Peki bu gerçekten de mümkün mü?
Bu soruma Doç. Dr. Gündoğdu “Pilot ölçekte mümkün” dedi ve şu bilgileri paylaştı:
-- Birçok başka yöntem daha var su arıtmasında bu oranı yakalayan. Ancak bunun doğal ekosistemlerde uygulanmasına gelince işin rengi değişiyor. Örneğin gıda krizinin tahmin edildiği bir dünyada gıda kaynaklarının bu tür amaçlar için kullanılması sakıncalı. Öncelikle bunu bilmekte fayda var. Buradaki temel bir diğer mesele ise oksijensiz bir ortamda kurutulmuş yumurta akının 900 santigrat dereceye kadar ısıtılması. Gözümde koca bir enerji harcama canavarı canlanıyor.
-- Bu laboratuvar ölçekli ve oldukça pilot olan buluşun nasıl geliştirileceğine bakmak lazım. Bu şeye benziyor; 100 milyon ışık yılı uzakta yaşanabilir bir gezegen keşfetmek gibi… Keşfettik evet, çok önemli bir keşif ama gidebiliyor muyuz? Hayır. Bir de kendi gezegenimiz varken ve bunu koruyup kollamak gerekirken neden başka bir gezegene gidelim ki? Aynı şekilde mikroplastiğin kaynağını kurutmak varken neden temizlemeye enerjiyi harcamak için öncelik verelim?
‘ELLE TUTULUR BİR YÖNTEM HENÜZ YOK, TEKNİK OLARAK DA ÇOK ZOR’
Doç. Dr. Sedat Gündoğdu’ya şu ana kadar yürütülen diğer filtrasyon çalışmalarının ne boyutta olduğunu da sordum. Gündoğdu, “Mikroplastiğin deniz ya da toprak, göl veya nehir ortamından uzaklaştırılmasına yarayan elle tutulur bir yöntem henüz yok. Olması da teknik olarak oldukça zor” dedi ve şöyle devam etti:
-- Ancak çamaşır makinelerinin çıkış sularından, atık su arıtma tesislerinden ya da bacadan salınan mikroplastikleri önleyen yenilikçi birçok çalışma mevcut. Ayrıca yakın zamana kadar araç lastiklerinden yayılan mikroplastikleri de yakalamaya yarayan bazı girişimler var ama iş yine de gelip dolaşıp bu yaklaşımların geniş anlamda tüm herkesin erişebileceği ucuz teknolojiler haline gelip gelmediğine dayanıyor.
-- Çamaşır makinesi filtresi işinde bu kısmen başarılmak üzere. Araç lastikleri için ise henüz çok erken. Atık su arıtma tesislerinde ise yüzde 99 arıtan teknolojiler var ama pahalı. Bir de bunları arıttık diyelim, arıttığımız mikroplastiği ne yapacağız kısmı da önemli bir tartışma konusu…