Dünyanın en popüler anlık mesajlaşma uygulaması WhatsApp’ın ilk olarak Kolombiya ve Singapur'da kullanıma sunduğu 'Kanallar' özelliği, 150’den fazla ülkede erişime açıldı. Artık Türkiye'de de kullanıcılar kendi kanallarını oluşturabiliyor.Bu özellik kullanıcıların kanal oluşturarak duyurularını yayınladıkları bir grup sohbeti gibi çalışıyor. Pek çok spor kulübü, haber sitesi, ünlüler ve şirketler de bu alanda yerlerini almaya başladı.Meta Platforms tarafından yapılan açıklamada “150'den fazla ülkede Kanallar'ı kullanıma açarak size önemsediğimiz güncellemeleri sunmanın heyecanını yaşıyoruz. İnsanların doğrudan WhatsApp'ta takip edebileceği binlerce kuruluşa, spor takımına, sanatçıya ve fikir liderine merhaba diyoruz” ifadeleri kullanıldı.Uzmanlar ise hızla popülerleşen bu özelliğin kullanıcıları bazı tehditlerle karşı karşıya bırakabileceği konusunda uyarıyor. Peki bu tehditler neler?Konuyu Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Doç. Dr. Ali Murat Kırık ve Siber Güvenlik Uzmanı Osman Demircan ile mercek altına aldık. WHATSAPP'IN KANALLAR'INI TELEGRAM’DAKİNDEN AYIRAN ÖZELLİKLER NELER?WhatsApp’ta gördüğümüz bu yeniliğe aslında çok da yabancı değiliz. Telegram’da da benzer bir özellik bulunuyor. Peki iki uygulamanın farkları neler?“Dünya genelinde çok fazla kullanıcısı olan Telegram, uzun zaman önce kanal modeline geçiş yaptı” diyen Osman Demircan, “Geçiş yapmakla kalmadı kanalın otomatik olarak kurucusu tarafından yönetilebilmesi için gerekli olan alt yapıları da kurdu. Hatta Telegram üzerine kanal sahipleri küçük çapta programlar da geliştirebiliyor. Hal böyle olunca Telegram, kullanım kolaylığından çok illegal işler için kullanılan bir yapıya dönüştü. WhatsApp’ta işler şu an çok stabil bir şekilde ilerliyor. Sadece kanal sahibinin paylaşım yaptığı ve katılımcıların paylaşımları takip ettiği daha basit bir yapıda çalışıyor” ifadelerini kullandı. WhatsApp kanallarının Telegram kanallarından biraz farklı olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Ali Murat Kırık ise iki uygulamanın çalışma prensiplerine ilişkin şu teknik detayları paylaştı: “WhatsApp’ta kanal yöneticisi, tüm katılımcıların görebileceği mesajları gönderebilir. Telegram kanallarında ise seçili ve ek yöneticiler mesaj gönderebilir. WhatsApp’ta kanal yöneticisi tarafından belirlenen bir katılımcı sınırı bulunuyor. Bu sınır, kanalın türüne ve amacına bağlı olarak değişebilir. Telegram kanallarında ise kanalın katılımcı sayısında herhangi bir sınırlama bulunmuyor. WhatsApp kanalları, varsayılan olarak herkese açık. Ancak kanal yöneticileri, kanalı özel olarak ayarlayabilir. Telegram kanalları ise varsayılan olarak özel. Ama kanal yöneticileri, kanalı herkese açık olarak da ayarlayabilir.” ‘EN BÜYÜK TEHLİKE KURUMLARIN İSİMLERİ KULLANILARAK AÇILAN KANALLAR OLACAK’“WhatsApp Kanallar ile ilgili en büyük tehlike kurumların isimleri kullanılarak açılan kanallar olacak” diyen Osman Demircan, “Firmanın hiç haberi yokken ismi kullanılarak açılmış bir kanal ve katılımcısına gönderilen linkler apayrı bir dolandırıcılığın yolunu açabilecek nitelikte. Benzer şeyler diğer mesajlaşma uygulamalarının kanallarında da yaşandı. Ama dünya üzerinde milyarlarca kullanıcısı olan WhatsApp gibi bir uygulamada bu durum daha büyük sıkıntılar yaratabilecek gibi görünüyor” dedi.KRİPTO BORSALARI GİBİ DAVRANAN KANALLARA DİKKAT!Telegram üzerinde sıkça karşılaşılan bahis sitesi görünümlü kanallar üzerinden yapılan dolandırıcılıkların bir benzerinin WhatsApp Kanallar'da da yaşanmasının çok olası olduğuna dikkat çeken Demircan, “Bunların yanında kripto borsaları gibi davranan kanallar ve sözde tüyolar veren kripto para yatırımcıları yine çok fazla vatandaşın dolandırılmasına neden olacak. Birçok dolandırıcı, kanallar üzerinden bilgi veriyormuş gibi göstererek vatandaşların kişisel verilerini ve paralarını çalma girişiminde bulunabilir” ifadelerini kullandı. ‘ALIŞVERİŞ DOLANDIRICILIKLARI İÇİN ORTAM ÇOK MÜSAİT’“Kanallar, kullanıcıları sahte ürünler veya hizmetler satın almaya ikna etmek için kullanılabilir” diyen Doç. Dr. Ali Murat Kırık, “WhatsApp kanallarında alışveriş dolandırıcılıkları için ortam çok müsait. Bu dolandırıcılıklar, genellikle yüksek indirimler veya ücretsiz ürünler vadederek çalışır” dedi. Doç. Dr. Kırık, şöyle devam etti:“Örneğin siber dolandırıcılar, sahte bir ürün veya hizmetin reklamını yapan bir kanal oluşturabilir. Kanalda, yüksek indirimler veya ücretsiz ürünler vaat ederek kullanıcıları satın almaya ikna etmeye çalışabilir. Kullanıcılar, dolandırıcıların verdiği bilgilere güvenerek ödeme yapabilir. Bunun üzerine dolandırıcılar bu yapılan işlem sonrası kanalı kapatabilir ve sırra kadem basabilirler. Nitekim bunun örnekleri geçmişte Telegram’da çok fazla yaşandı. Bu nedenle kanallarda, satıcının iletişim bilgilerini, ürün veya hizmetin ayrıntılarını dikkatlice incelemeniz son derece önemli…” ‘INSTAGRAM’DA YAŞANAN ALIŞVERİŞ DOLANDIRICILIKLARI WHATSAPP KANALLAR'DA DA OLABİLİR’‘Osman Demircan da alışverişin dolandırıcılar için mutlaka kullanılacak bir olta olduğuna dikkat çekerek, Instagram’dan örneklerle konuyu detaylandırdı:-- Instagram’ın alışveriş için geliştirdiği bir özelliği mevcut. Ürün satışı ticari olarak kayıt yapılarak Instagram üzerinden gerçekleştirilebiliyor. Genellikle küçük ve butik işletmeler, bu özelliği kullanmak yerine Instagram profillerine yazdıkları bir telefon numarasıyla iletişime geçme yoluyla satış yapmayı tercih ediyor.-- Fakat bu tercih, çok sayıda kişinin dolandırılmasına neden oldu. Vatandaşlar paralarını dolandırıcılara kaptırdılar.Telefonla iletişime geçildikten sonra almak istedikleri ürünlerin ücretlerini havale yaptılar. Birçok vatandaşa orijinal ürün yerine sahte ürünler gönderildi. Hatta pek çok vatandaş benzer durumu WhatsApp üzerinden birebir iletişim ya da gruplar aracılığıyla da yaşadı. Şimdi de Kanallar üzerinden, kurum isimleri taklit edilerek açılan kanallarda benzer şeylerin yaşanması çok olası...-- Genellikle ikinci el satışlarda mesajlaşma uygulamaları çok sık kullanılıyor. Haliyle Kanallar özelliği üzerindenmağdur olan kişileri de önümüzdeki günlerde görmeye başlarız.
Teknolojideki son gelişmeler ‘yapay zeka ile robotlar dünyayı ele geçirecek mi?’ sorusunu doğal olarak sürekli gündeme getiriyor. Bu soru ilk çarklı cihazların kullanılmaya başlandığı 1860'lı yıllarda da sorgulandı. Fakat gelinen noktada şu bir gerçek ki, gelişmiş teknolojiler birçok meslek dalını ya ortadan kaldıracak ya da değişime uğratacak gibi duruyor.Yapay zekanın yoğun bir şekilde kullanıldığı alanların başında ise tıp geliyor. Bu alanda her gün yeni bir gelişme yaşanıyor ve her olumlu adım, ‘Yapay zeka hekimlerin yerini alabilir mi?’ sorusunu ortaya çıkarıyor. Özellikle ABD’de üç yıl boyunca tam 17 doktora görünen yedi yaşındaki Alex’in ne sorunu olduğunu ChatGPT’nin çözmesi bunu bir kez daha gündeme getirdi.PEK ÇOK DOKTOR TARAFINDAN MUAYENE EDİLDİ AMA RAHATSIZLIĞI BİR TÜRLÜ BULUNAMADIDaha 4 yaşındayken kronik ağrıları ortaya çıkan çocuk, her gün ağrı kesici ilaç kullanmak zorunda kaldı. Ağrısının başlamasından kısa bir süre sonra Alex'in kişiliği de değişmeye başladı. Soyadlarını açıklamak istemeyen anne Courtney, Today’e yaptığı açıklamada oğlunun “Öfke nöbeti geçiren çılgın bir insana” dönüştüğünü söylerken, “Bulduğu nesneleri de çiğniyordu” diye ekledi.Courtney ilk başta bunun bir diş sorunu olabileceğini düşündü ve Alex'i diş doktoruna götürdü. Doktor da Alex'in damak yapısının ağzına ve dişlerine göre çok küçük olduğunu ve bunun da geceleri nefes almasını zorlaştırdığını tespit etti. Alex'in damağına genişletici yerleştirildi. Courtney de “Her şey bir süreliğine çok iyiydi. Artık sorunu tamamen çözmüştük” dedi.Fakat bir süre sonra Courtney, Alex'in vücudunun büyümediğini fark etti. Alex'i hemen bir çocuk doktoruna götürdü. Doktor, koronavirüs pandemisinin Alex'in gelişimini olumsuz etkilediğini söyledi. Alex'i fizik tedaviye yönlendirdi çünkü ayaklarında bazı dengesizlikler var gibi görünüyordu.Ancak fizik tedaviye başlamadan önce Alex, giderek daha da kötüleşen şiddetli baş ağrıları yaşadı. Nörolog, çocuğun migreni olduğunu söyledi. Alex aynı zamanda yorgunlukla da mücadele ediyordu. Bu yüzden sinüs boşlukları veya solunum yolu nedeniyle uyku sorunu yaşayıp yaşamadığının kontrol edilmesi için kulak burun boğaz doktoruna da götürüldü. İlerleyen zamanlarda Alex bu şekilde pek çok doktor tarafından muayene edildi ama tüm sorunlarının kaynağı olan rahatsızlığı bir türlü bulunamadı.ChatGPT EN DOĞRU TANIYI KOYDUÜç yıllık arayışın sonunda Courtney son bir çare olarak Alex'in durumunu yapay zeka sohbet botu ChatGPT'ye sormaya karar verdi.Courtney “Alex’i 17 doktora götürdük. Hepsi bir teşhis koydu ama bir sonuç alamadık. Ben de tüm şartları zorlamaya devam ettim. Bütün bir geceyi bilgisayar başında geçirdim. Alex'in test sonuçlarını satır satır inceledim. Belirtileri de detaylı bir şekilde ChatGPT'ye girdim. Sohbet botu, gergin omurilik sendromu olabileceği cevabını verdi. Teşhisi hemen arattım ve bunun çok mantıklı olduğunu düşündüm” ifadelerini kullandı.Courtney, ChatGPT’ten aldığı bilgiler doğrultusunda yeniden doktorlarla görüştü. Sonunda Alex'te bu sendromun en hafif şekli olan ‘spina bifida occulta’ rahatsızlığı olduğu anlaşıldı. Bu hastalık ise omurgadaki bir veya daha fazla kemik düzgün şekilde oluşmadığında ortaya çıkıyor. Özetle çocuğun omurgasında küçük bir boşluk vardı. Bu boşluklar ufak olduğu için sendromun bu versiyonun teşhis edilmesi de zorlaştı. Fakat yapay zeka doğru teşhisi çok çabuk bir şekilde koydu.Alex şimdi daha iyi ama tüm bu yaşananlar akla şu soruyu getiriyor; ‘Yapay zeka bir süre sonra doktorların önüne geçebilir mi?’Biz de bu soruyu alanında uzman isimlere sorduk.‘BELİRLİ BRANŞLARDA HEKİMLERE GEREKLİLİĞİ ORTADAN KALDIRABİLİR’Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper ŞenerSağlık alanında yapay zeka uygulamaları belirli branşlarda hekimlere gerekliliği ortadan kaldırabilir. Örneğin görüntüleme alanında… Koronavirüste bunun çok yararını gördük. Akciğer tomografilerindeki görüntüler yapay zekaya yorumlatıldı. Dünyanın pek çok ülkesinde, özellikle de Çin’de kesin ve hızlı sonuçlar alındı.Branşlarda da belli başlı işlemleri daha iyi yapabilir. Buna örnek olarak da robotik cerrahi alanını söyleyebilirim. Fakat tüm alanlarda hekimlerin önüne geçebilecek kadar üstün bir teknoloji oluşabileceğini sanmıyorum. Çünkü bizde hastalık yok, hasta vardır. Bireysel değişimlerde insiyatif alabilmek bir beceridir. Bu kodlanamaz ve taklit edilemez… O nedenle hekimlik bir zanaattır.‘YAPAY ZEKA YORGUNLUKTAN VE DİKKAT DAĞINIKLIĞINDAN ETKİLENMEZ’Gastroentoloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat GöralYapay zekanın gelişimi son 20 yılda dramatik bir şekilde arttı ve tıbbi uzmanlıkların çoğu için klinik uygulamalar giderek araştırılıyor. Yapay zeka sistemlerinin bu alandaki klinik uygulamaları, kanser lezyonların tanımlanmasını (Örneğin Barrett özofagusu veya Özofagus kanserinin tanımlanması, pankreas kanserleri), lezyonların tespitini (Örneğin, polip tanımlama ve sınıflandırma, ince bağırsakta kanama lezyonu) içeriyor.Yapay zeka birkaç yıla kadar hastalığın erken tanısında risk sınıflandırması için objektif puanlama sistemlerinin geliştirilmesi, hastalık seyrinin veya tedaviye yanıtın tahmin edilmesi, endoskopik muayenenin kalitesi gibi ölçümlerin değerlendirilmesinde büyük rol oynayacaktır. Bazen bir hastalığın tanı ve tedavisi hakkında iki hekim farklı karar verebilir. Yapay zeka ise tek başına daha net karar ortaya çıkarabilir. Daha da önemlisi yapay zeka önerileri klinisyenin muhakemesiyle eşleşirse, klinisyenler daha güvenli bir şekilde karar verebilir.Yapay zekanın en önemli özelliği başka faktörlerden etkilenmeden aynı sonucu ortaya çıkarıyor olması… Ayrıca bazen gözün fark etmekte zorlandığı lezyonları bile otomatik olarak algılayıp işlemi yapan hekimi uyarıyor. Hekimin yorgun olması veya dikkatinin dağılması, tanıyı etkilese de yapay zeka bu faktörlerden asla etkilenmiyor.Gelecekte yapay zeka, standart klinik bakıma entegre edilecektir. Tanı koymada, tedavi müdahalelerini seçmede, sonuçları tahmin etmede ve klinik karar almayı etkilemede rehberlik olacaktır. Şu ortamda yapay zeka doktorlarla yarışamaz, önüne geçemez. Ancak ilerideki gelişmeler, bunu mümkün kılacaktır.'RADYOLOJİ ALANI BAYRAĞI YAPAY ZEKAYA DEVREDEBİLİR'İç hastalıkları Uzmanı Dr. Aytaç KaradağFuturistik bakacak olursak gelecekte doktorların yerini tamamen alması zor görünse de sıfır hata payıyla radyolojik görüntüleri değerlendireceği için radyoloji gibi bazı bilim dallarının bayrağı yapay zekaya devretmesi öngörülüyor. Genelleme yapılması gerekirse yapay zekanın gelecekte doktorların yerini almasından ziyade, insan yargısının yerini alacağı düşünülüyor.Daha az testle daha hızlı ve doğru tanı konulmasını sağlayabilir. Nadir görülen hastalıkları ayırıcı tanı listesini ekleyebilir. Belirli bir hastalığa tanı koyarken yapay zeka yardımını almak, tanı için gereken süreyi büyük ölçüde azaltabilir ve tanı verimliliğini artırabilir.Tıbbi tanı araçları olan klinik muayene bulguları, biyokimyasal inceleme ve klinik test verileri, radyolojik görüntüler, endoskopik ve patolojik bulgular, yapay zeka yardımıyla hızla analiz edilerek karmaşık vakalarda bile zamanında ve doğru sonuç verebilir. En önemlisi de doktorların daha bilinçli ve makul bir tedavi planı çizmesini sağlayabilirYapay zekanın cerrahi ameliyatlarda uygulandığı en başarılı örneği olan ‘Da Vinci Robotları’, 2000’de Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından klinik cerrahi onayından sonra adeta çığır açtı. Bundan önce cerrahide yardımcı olarak kullanılan sistemler insan kontrolü olmadan çalışmıyordu. Da Vinci yapay zeka sistemi; daha net görüntü, rahat ve uzaktan operasyon avantajlarıyla ciddi cerrahi başarı oranları sağladı.Üç boyutlu yazıcıyı yapay zekayla entegre ederek ameliyatlarda kullanılan implant, akıllı kol-bacak protezleri, kemik-kıkırdak malzemeleri, fonksiyonel hücreler ve biyoaktif malzemelerle insan dokusunun yeniden yapılandırılmasını sihirli bir şekilde gerçekleştirebilir. Gelecekte bu teknolojinin yardımıyla, ‘organ biyomühendisliği’ için tüm fonksiyonel canlı organları yazdırıp organ bağışını tarihin tozlu sayfalarına göndermek hedefi bulunuyor.Ayrıca 3DP ve KG teknolojisi, okuması zor ve sıkıcı klasik tıp kitabı yerine interaktif öğrenme fırsatları sağlayabilir. Akıllı algoritmaların yardımıyla oluşturulan interaktif kitaplar, üç boyutlu anatomik yapıları incelemek için 3DP tıbbi modeli kullanabilir ve hatta cerrahi becerilerini geliştirmek için model üzerinde operasyonlar uygulayabilir.‘BİLİMSEL ÇALIŞMALARIMIZDA YAPAY ZEKA ‘ŞUNU DA DÜŞÜNDÜN MÜ?’ DİYE UYARIDA BULUNUYOR’ABD'de Jackson Laboratuvarı Enstitüsü'nde Baş Araştırmacı olarak çalışan İmmünoloji Uzmanı Prof. Dr. Derya UnutmazYapay zeka son bir yıl içinde inanılmaz atılımlar yapıyor. Özellikle ChatGPT gibi programların çıkmasıyla, yapay zeka artık günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. En önemlisi de yapay zeka, insan zekasına yaklaşmaya başladı. Büyük dil modelleri ciddi bir devrim yapacağa benziyor. Bu öyle bir devrim ki cep telefonları düzeyinde hayatımızı değiştirecek kadar güçlü olacak.ChatGPT ve benzer programların yapabildiği işler beyin ve bilgi gerektiren durumlar olduğu için bu konularda çalışan insanların çok daha rekabetçi olması gerekecek. Buna tıp da dahil… Fakat ‘yapay zeka doktorluk mesleğiyle yarışabilir mi ya da önüne geçebilir mi?’ gibi yaklaşımdan ziyade hekimlere nasıl yardımcı olabilir diye bakmak gerekir.Sonuç itibariyle bu işler bilgiye dayanıyor ve büyük dil modelleri bu bilgiye bizim beynimizden çok daha hızlı ve inanılmaz bir kapasiteyle ulaşabiliyor. Bizim böyle bir güçle rekabet etmemiz mümkün gözükmüyor. Fakat doktorların deneyim dediğimiz bir avantajı var. Yani bilgiye tam olarak çevrilmeyen, yıllar içinde biriktirilen ve o an hızlıca karar verebilmeyi sağlayan kapasite... Bu henüz yapay zeka tarafından gerçekleştirilemiyor.Peki doktorlar bunu kendileri için kullanabilirler mi? Hastaları daha iyi tedavi edebilmek için kesinlikle kullanabilirler ve kullanmalılar da… Bazen belli konuları doktorlar atlayabilir. Çünkü o kadar çok bilgiye ihtiyaç olan bir alan ki bu meslek, her bilgiye hızlı bir şekilde ulaşmak mümkün olmuyor. Bu konuda ChatGPT gibi programlar çok faydalılar.Çünkü herhangi bir teşhisi atlamanızı önlüyorlar. Biz bunu bilimsel çalışmalarımızda günlük olarak kullanıyoruz. Örneğin bilimsel bir deney planlıyoruz, o anda aklımıza gelmeyen daha sonra da araştırarak ulaşabileceğimiz konuları hızlı bir şekilde ChatGPT bize "Şunu da düşündün mü?" diye uyarıda bulunuyor. Aynı şekilde doktorlar da bunu bir asistan olarak kullanabilirler.‘DOĞRU KARARLAR ALINMASININ ÖNÜNÜ AÇIYOR’Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Muhammed Emin AkkoyunluYapay zekanın tıp konusundaki uygulamaları bazı değişimleri gözler önüne seriyor. Özellikle ilaç araştırma, formülizasyon geliştirme ve belli ön tanı teşhislerde ciddi gelişmeler var. Son teknolojilerle beyin emarında (MR) insan gözüyle görülemeyecek lezyonların iyi ya da kötü huylu olduğunu erken teşhis edebiliyoruz.Fakat ‘yapay zeka, sağlık sektörünü bitirir ya da doktorluğunun sonunu getirir’ gibi bir algının oluşmasını çok mümkün görmüyorum. Sağlıkta kişiye göre olayların değişmesi ve her olayın diğerinden bağımsız kendine has bir yapısı olduğundan, insan faktörü bitmeyecek gibi gözüküyor.Tıp değişime uğrayabilir, daha doğru karar vermenin önü açılabilir. VAR sistemi futbol maçlarında kararların doğru verilmesine nasıl sağlıyorsa yapay zeka da tıp alanında doğru kararlar alınmasının önüne açacaktır. İlaç geliştirme konusunda ilerleyen zamanlarda daha farklı ve etkili sonuçlar alabiliriz. Küçük boyut kesit ve işlemlerde büyük yaralar açılmadan operasyonlar yapılabilir. Robotik teknolojilerle ulaşamadığımız veya hayalini dahi kuramadığımız bazı cerrahi işlemler yapılabilir.Eris varyantı Türkiye'de! Hangi varyantta hangi belirtiler var? 'Ölümcüllüğü gitti, virüs yaşamını sürdürmek istiyor çünkü...'‘BU UYGULANMALARIN İNSAN BEYNİNİN BULUŞ VE ANALİZ YAPMA KAPASİTESİYLE YARIŞMASI ÇOK ZOR’Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail BalıkYapay zekanın zamanla hastalığı teşhiste daha fazla kullanım alanı bulacağını düşünüyorum. Fakat yapay zeka doktor rehberliğinde ve doktora yardımcı olarak kullanılacaktır. Yapay zeka doktoru tamamen devre dışına çıkaracaktır demek çok doğru olmaz.Yapay zeka verilerden sonuca gitmede özellikle çok alternatifli durumlarda doktora yardımcı olacaktır. Ama insan beyninin buluş yapma, analiz yapma, kişisel ve yöresel farklılıkları gözeterek karar verme kapasitesiyle yarışması pek mümkün gözükmüyor. Tıpta bu özellikler çok önemlidir.
Sağlıklı yaşamın ilk kuralının ‘beslenme’ olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak birçoğumuz vücudumuzun ihtiyaç duyduğu tüm besinleri doğru miktarda ve dengede almaya dikkat etmiyoruz. Halbuki sağlıklı bir beslenme programıyla protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral ihtiyaçlarımızı gidermek mümkün.Beslenme, diyet ve sağlık alanında kitapları olan Epidemiyolog Dr. Tim Spector bir süredir bu konu üzerinde çalışıyor. Spector, geçtiğimiz günlerde İngiliz Telegraph gazetesinde yayımlanan yazısında beslenmedeki ‘küçük ve kademeli değişikliklerin’ daha sağlıklı olmanın reçetesi olduğunu ifade etti. Spector yazıda, “Öğünlerimdeki ince ayarlar, yiyecek çeşitliliğimi büyük ölçüde artırmama yardımcı oldu. Şu anda muhtemelen 30'lu yaşlarıma kıyasla daha sağlıklıyım. Beni son kitabım ‘Yaşam İçin Yemek'i yazmaya iten şey de buydu. Herkes bu değişikliklerden yararlanabilir. Tek yapılması gereken ince detaylara dikkat etmek” satırlarına yer verdi.Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Diyetisyen Gizem Gençyürek Yılmaz da beslenmedeki ufak ama sihirli dokunuşlara değinerek, “Kişiler hayatlarındaki alışkanlıkları bir anda değiştiremezler. Bunu beklemek hem kişiye hem de vücudumuza haksızlık olur. Ancak yaşam ve beslenme tarzımızda yaptığımız ufak değişiklikler, uzun vadede daha sürdürülebilir olabilir. Böylelikle daha sağlıklı ve gerçekçi adımlar atmış oluruz” dedi.Peki sağlığımızda büyük fark yaratacak bu küçük beslenme değişiklikleri neler?Tim Spector’ın yazısında altını çizdiği ipuçlarını Gizem Gençyürek Yılmaz ile tek tek mercek altına aldık.1-) MANTARLARINIZI YEMEDEN ÖNCE GÜNEŞTE BEKLETİNMantarların tüketilmeden önce güneş ışınları altında bekletilmesinin içeriğindeki D vitamini düzeylerini artırdığına dair çalışmalar olduğunun altını çizen Tim Spector, “İnsanlar D vitamini eksikliğini ilaçlarla kapatmaya çalışıyor. Bunun için de çok fazla para harcıyor. Halbuki bu vitamin eksikliğini mantarlarla önemli ölçüde kapatabilirsiniz. Hatta bağışıklık sistemine yardımcı oldukları için kemoterapi gören kanser hastalarının da diyetine mantar eklemesinin faydalı olduğuna dair araştırmalar bulunuyor” dedi.“D vitamini, kemik sağlığı ve bağışıklık için oldukça önemli bir vitamin… Günlük tükettiğimiz besinlerde genellikle D vitaminini tamamlayamadığımız için güneşe ihtiyaç duyarız. Güneşte bekletilmiş mantarın ise kişilerde D vitamini depolarını daha hızlı doldurduğuna dair görüş ve çalışmalar var” diyen Gizem Gençyürek Yılmaz, “Mantar aynı zamanda bitkisel protein içeriği oldukça yüksek ve liften zengin sebzeler grubunda yer alıyor. Hem çocuklar hem de yetişkinler için güvenilir mantar tüketimi sağlıklı beslenme zincirinin önemli bir parçası” ifadelerini kullandı.2-) SOĞAN VE SARIMSAĞI PİŞİRMEDEN 10-15 DAKİKA ÖNCE DOĞRAYINTim Spector, soğan ve sarımsağın doğranır doğranmaz yemeklere eklenmesinin doğru olmadığını belirtti. Bu iki ürünü pişirme işleminin en başında doğrayıp, kullanmadan önce 10-15 dakika dinlendirmenin sülforafanlar (çeşitli hastalıklara karşı koruyucu madde) açısından etkili olduğunu vurgulayan Spector, “Hatta sarımsağı ve soğanı toplu olarak doğrayıp daha sonra kullanmak üzere dondurmak da mümkün… Böylece dondurucunuzda her zaman kullanıma hazır ve sülforafan açısından zengin bir kaynak bulunur” dedi.Gizem Gençyürek Yılmaz da soğan ve sarımsağın içinde mucizevi olarak adlandırılan etken maddeler olduğuna dikkat çekerek, “Sarımsakta bu etken madde ‘allicin’dir. Bu maddenin aktif hale gelmesi için bir sürece ihtiyaç var. Sarımsağı soyup bir havanda ezmek ve pişirmeden önce 10-15 dakika bekletmek bunu sağlar. Ancak soğanın etken maddesi olan ‘kuersetin’ için böyle bir sürece çok ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.3-) GÜNLÜK RUTİNİNİZE AZ MİKTARDA FERMENTE GIDA EKLEYİNGünlük beslenmede biraz fermente gıdaya ihtiyaç olduğunun altını çizen Tim Spector, “Bu ürünler prebiyotik ve probiyotik açısından oldukça zengin. Bu nedenle yoğurdunuza biraz kefir, salatanıza veya peynirinize bir tutam lahana turşusu eklemek sizin için faydalı olacaktır” dedi.Gizem Gençyürek Yılmaz da “Probiyotikler, bağışıklığı güçlendirerek vücut direncini artırır. Aynı zamanda bağırsak sağlığı için de oldukça önemlidir. Özellikle kabızlık durumlarında öneririz. Probiyotikler sistemin dengesini kurar ve korurken; prebiyotikler ise sağlıklı bakterilerin miktarını artıran bileşiklerdir. Soğan, sarımsak, badem, ceviz, muz prebiyotik gıdalara; sirke, turşu, yoğurt, şalgam, boza ise probiyotik gıdalara iyi birer örnektir” diye konuştu.4-) SEBZELERİN KABUKLARINI SOYUP ATMAYINBirçoğumuz brokolinin dış yapraklarını, karnabaharın başlarını ve mantar saplarını atarız. Elma ve armut gibi meyveleri de kabuğunu soyarak tüketiriz. Çünkü kabuklarda zararlı mikroorganizmaların olduğunu düşünürüz.Kabukların asla soyulmaması gerektiğini vurgulayan Spector, “Bitki ve meyvelerin kabuklarında zararlı unsurlar olabilir. Ama bunlardan iyice yıkayarak kurtulmak mümkün. Sebzelerinizi bir miktar karbonatlı suya batırıp güvenli hale getirebilirsiniz. Çünkü sebze ve meyvelerin kabuğunda önemli vitaminler bulunuyor” ifadelerini kullandı.Gizem Gençyürek Yılmaz da Spector'ın yorumunu destekledi.Yılmaz, “Kabuklu yenebilen tüm sebzelerin ve meyvelerin kabuklu tüketilmesini öneriyoruz. Özellikle sebze ve meyvelerin renkli kısımları olan kabuklarında bolca vitamin-mineral ile sağlıklı beslenme sürecinin çok önemli bir unsuru olan lif fazla miktarda bulunuyor. Sağlıklı bir kişinin sağlıklı beslenme süreci için iyi yıkanmış sebze ve meyvelerin dış kabuklarını mümkün olduğunca tüketmesi önemli… Ancak özellikli sağlık durumu bulunanların (ishal, kanser vs.) diyetinde bu şekilde beslenmeyi önermiyoruz” dedi.5-) BESİN DEĞERLERİNİ EN ÜST DÜZEYE ÇIKARMAK İÇİN SEBZELERİ BUHARDA PİŞİRİNTim Spector’ın sebzelerle ilgili üzerinde durduğu bir başka madde ise sebzelerin buharda pişirilmesine dikkat edilmesi…Spector, “Ben haşlanmış taze fasulye ve brokoli yiyerek büyüdüm. Bunları yemek pek heyecan verici değildi, aynı zamanda besin değerlerinin çoğu lavaboya dökülen haşlama suyunda kalıyordu. Pek çok bitkisel besin maddesi suda çözünür ve yüksek ısıya duyarlıdır. Pişirme aşamasında bunları korumak için sebzenizi birkaç dakika boyunca az miktarda suyun buharında tutun, besin değerlerini ve gevrek dokusunu koruyun” ifadelerini kullandı.Gizem Gençyürek Yılmaz da en sağlıklı pişirme yöntemlerinden birinin buharda pişirme yöntemi olduğuna dikkat çekerek, “Çünkü sebzelerin içerdikleri besin öğelerinin kaybı daha az oluyor. Süre sebzeden sebzeye farklılık gösterse de genel olarak 10-15 dakika arası buharda pişirme süresi yeterli” dedi.6-) HER HAFTA 30 ÇEŞİT BİTKİ YEMEYE ÇALIŞINSon yıllarda İngiltere ve ABD'de bağırsak üzerine yapılan çalışmalarda bitki tüketimi hakkında çok daha geniş düşünülmesi gerektiği vurgulanıyor.Tim Spector da bu çalışmalardan yola çıkarak “Bağırsak sağlığımızı desteklediğimizden emin olmak için bitki çeşitliliğimizi artırmamız gerekiyor" dedi ve ekledi: "Her gün aynı dört-beş parça meyve ve sebzeyi tüketmek yerine, her hafta 30 farklı bitki yemek iyi bir strateji… Bu çeşitliliği yemeklerinizde ve çorbalarda kullanabilirsiniz.” Gizem Gençyürek Yılmaz ise bitki tüketimini desteklediğini ancak "Haftada 30 çeşit bitki yemek gerek" gibi hedefleri ya da sınırlamaları doğru bulmadığını söyledi.Yılmaz, “Gerçekçi olmak gerekirse hem ekonomik ve coğrafi şartlar hem de zaman kısıtları nedeniyle kişinin her hafta 30 çeşit bitki temin edip tüketmesi çok zor. Fakat bu madde için kendimce şunu söyleyebilirim: Beslenmenizde mutlaka her besin grubundan gıdaya yer verin. Her gün mutlaka sebze ve/ya yeşillik tüketin ve hep mevsimsel sebzelerden tercih edin” dedi.7- DONDURULMUŞ SEBZELERİ SAĞLIKLI ALTERNATİFLER OLARAK KULLANINTaze sebze ve meyveye ulaşmak her zaman mümkün olmayabilir. Bu noktada da sebzelerin dondurulması önerilir. Fakat birçok insan dondurulmuş ürünlerin taze ürünlerle aynı besin değerine sahip olmadığını düşünüyor.Tim Spector, “Dondurulmuş sebzeler dondurucuda uzun süre dayanır. Böylelikle bütçeye dikkat edip gıda israfını azaltarak sebze tüketebilirsiniz. Dondurmak, sebzelerde oksidatif sürecin durdurulmasını ve besin içeriğinin korunmasını sağlar. Örneğin dondurulmuş bezelye ve taze fasulye çözüldüğünde faydalı maddelerinden hiçbir şey kaybetmez. Sebzeleri dondurmaktan korkmayın" dedi.8-) BAĞIRSAK SAĞLIĞI İÇİN YEMEKLERİNİZE DÜZENLİ OLARAK BAHARAT EKLEYİNBaharatlar; beslenmemize lezzet, renk ve polifenol adı verilen faydalı bitki kimyasallarını sağlayan kahramanlar.Baharatlarla ilgili çalışmaları olan Tim Spector, “Zerdeçal ve safran gibi baharatlar antienflamatuar etkileri açısından çok değerli. Yeni araştırmalar, yemeğinize her gün bir çay kaşığı kadar karışık baharat eklemenin bağırsak mikrobiyom kompozisyonunuzu ve metabolizmanızı olumlu yönde etkilediğini ortaya koydu” dedi. (Karışık baharat, İngiltere'de piyasada bulunan ve yenibahar, tarçın, muskat, Hint cevizi, karanfil, kişniş ve zencefil gibi birçok baharatı bir arada bulunduran bir ürün.)Baharatların sağlık üzerinde metabolizmayı hızlandırma, bağırsakları çalıştırma, bağışıklığı güçlendirme gibi birçok faydası bulunduğunun altını çizen Gizem Gençyürek Yılmaz, “Yemeklerimize eklediğimiz kırmızı pul/toz biber, kekik, kuru nane, zerdeçal, karabiber gibi baharatlar düzenli bağırsak fonksiyonları için önemli. Ama baharatlarda aşırıya kaçmamak gerekiyor. Mide ile ilgili reflü, gastrit, ülser gibi rahatsızlığı olanlar, cilt hastalığı bulunanlar, alerjik bünyedeki kişiler veya sık diyare geçirenlerde baharatlar kimi zaman fayda yerine zarar verebilir. Bu nedenle kontrollü tüketmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.9-) YEMEKLERİNİZİ PİŞİRMEK VE TATLANDIRMAK İÇİN SIZMA ZEYTİNYAĞI KULLANINSızma zeytinyağının oksidasyona karşı gizli bir silah olduğunu vurgulayan Tim Spector, “Sızma zeytinyağının diğer tüm yağlardan 600 kata kadar fazla polifenol (insan vücudundaki çeşitli nedenlerle oluşmuş serbest radikalleri temizleme kabiliyetine sahip maddeler) içermesi, pişirmeden kaynaklanan olumsuz etkileri kolaylıkla ortadan kaldırır” dedi.Zeytinyağının çoklu doymamış yağ asitleri içeriğinden dolayı kalp ve damar hastalıkları için oldukça önemli olduğunun altını çizen Gizem Gençyürek Yılmaz ise “Kötü kolesterolün düşmesine yardımcı olur. Daha sağlıklı cilt görünümü sağlar. Aynı zamanda bağırsak sağlığı için oldukça önemlidir. Bitkisel içerikli olan zeytinyağını özellikle Akdeniz tipi beslenme olarak adlandırdığımız özel programlarımızda sıkça kullanıyoruz. Yemeklerde ve salatalarda kullanılabileceği gibi kahvaltıların veya yemeklerin öncesinde de zeytinyağı, limon, kekik, toz kırmızı biber şeklinde tüketerek kullanımını artırmayı ve sevdirmeyi hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.10-) SÜTLÜ ÇİKOLATA YERİNE BİTTER ÇİKOLATA TÜKETİNÇikolata, sağlıksız olduğu yönünde kötü bir üne sahip. Fakat yapılan pek çok araştırma, çikolatanın bağırsak sağlığımız için gerekli olduğunu, ruh halimiz ve damak tadımız üzerinde de olumlu etkisi olduğunu gösteriyor.Tim Spector, “Gerçek şu ki, en az yüzde 70 kakao içeren bitter çikolata, bizim için çok faydalı. Günlük beslenmenize mutlaka almalısınız” dedi.“Gıdaların kakao oranı arttıkça şeker oranı azalır. Hem sağlık hem de kilo kontrolü açısından önemli bir detaydır” diyen Gizem Gençyürek Yılmaz ekledi:“Bitter çikolatanın sağlık açısından da birçok faydası var. Güçlü bir antioksidan kaynağıdır ve kalp sağlığını korur. LDL olarak adlandırılan kötü kolesterolün düşmesinde etkilidir. Vitamin ve mineraller açısından zengin olması beyin fonksiyonlarına da iyi gelir. En önemlisi de insülin direncinin kontrolünde etkili olması... Tabii her besinde olduğu gibi porsiyon kontrolü çok önemli. Günlük 20-30 gram arası tüketmek bu sağlık faydaları için ideal...”
Özellikle İstanbul'da son dönemin en büyük sorunu 'kiralık' evler. Her geçen gün anormal yükselen rakamlara yüksek talep de eklenince astronomik kira fiyatları ortaya çıkıyor. Bodrum katları için bile 10 bin lira ve üzerinde rakamların telaffuz edildiği İstanbul'da yavaş yavaş 'ev sahibi mağduriyetleri' de yaşanmaya başladı. Evlerini fahiş rakamdan kiraya veren ev sahipleri ya kiralarını zamanında alamıyor ya da 'sorunlu' kiracılarla uğraşmak zorunda kalıyor.İşte onlardan sadece birkaçı ve uzmanlardan 'Son pişmanlık fayda etmez' uyarıları...'AİDATI BİLE ÖDEMEMİŞLER, EVİN İÇİ NASIL DÜŞÜNEMİYORUM'Geçtiğimiz yıl Aralık ayında, Bahçelievler ilçesindeki evini, 2 bin liraya oturan kiracısının çıkmasının ardından emlakçısı aracılığıyla 6 bin 500 liraya kiraya verdiğini anlatan M.Ç. "Aslında 3-4 bin liraya bir aileye verecektim. Ancak emlakçım bana aynı iş yerinde çalışan iki erkek arkadaşın oturacağını söyledi. Rakam yüksek olunca cazip gelmişti. Ben de güvenerek evi verdim. İlk 2 ay kirayı zamanında yatırdılar. Ancak Mart ayından beri kira ödemiyorlar. Sitenin aidat borcunu da hiç ödememişler. Meğer evde 4-5 kişi kalıyorlarmış. Kontratta imzası bulunan arkadaşa ulaşamıyorum. Eve kimin girip çıktığı belli değil. Evin içi nasıl düşünmek bile istemiyorum. Mahkemeye verdim. Tahliye kararını bekliyorum ancak maddi olarak mağdur oldum" dedi.KİRACI: KESEME GÖRE EV YOKTU, MECBUREN TUTTUMBenzer bir durumu da Şubat ayında aylık kira bedeli 3 bin lira bandında olan ev sahibi N.Ş. yaşadı. Bağcılar'daki evini internet ilanı ile 5 bin liraya, "Kurumsal bir şirkette çalıştığını beyan eden" Mehmet K.'ya veren N.Ş., "Bana elektrik ve su aboneliklerinin dilersem üzerimde kalabileceğini" söyledi. Ben de güvenip 'Tamam' dedim. Nisan ayında kirayı geç ödedi. Mayıs ayında ise hiç ödemedi. 3 aydır geriden geliyor. Doğalgaz ve elektriği de sürekli geç ödüyor. Bir taraftan evden çıkarmaya çalışıyorum diğer taraftan elektrik ve doğalgaz faturalarını düşünüyorum. Mahkemelik olmadan evden çıkmasını istiyorum. 'Neden kirayı yatırmıyorsun' diye sorduğumda bana "Ne yapayım. Keseme göre ev bulamadım. Mecburen sizinkini tuttum. Sonra da işten atıldım. Borcum borç. İş bulursam ödeyeceğim" diyor. Ne yapacağımı bilmiyorum" diye konuştu.2 BİN 500 LİRALIK EVİ 7 BİN LİRAYA VEREN EV SAHİBİ: ELLERİM KIRILSAYDIKüçükçekmece'de, kira bedeli 2 bin 500 lira olan evini 7 bin liraya geçtiğimiz Mart ayında yeni evli olduklarını beyan eden bir çifte verdiğini anlatan H.K. ise "Meğer evli değillermiş. Aynı iş yerinde çalışan iki arkadaşmış. Eve girip çıkan belli değil. Kirayı sürekli geç ödüyorlar. Paranın da ötesinde sürekli kavga, gürültü. Ben de aynı sitede oturuyorum. Komşuların, site yönetiminin şikayetlerinden bıktım, usandım. 4 ayda en az 10 defa karakolluk olduk. Tahliye davası açtık. Kendi evimi tahliye ettirmek için şimdi imza topluyorum. Rakam yüksek olunca hiç ardını arkasını sorgulamadan evi vermiştim. Keşke ellerim kırılsaydı da onlara vermeseydim. Bir daha ederinden fazla para teklif edene vermeyeceğim. Sütten ağzım yandı" diye anlattı yaşadıklarını.Korkunç cinayet 40 yıl sonra aydınlandı! Katili 1 santimetrelik saç teli yakalattı...EMLAK UZMANI: SON PİŞMANLIK FAYDA ETMEZ, HER ŞEY PARA DEĞİLSon dönemde birçok kiracının ev bulamadığı için mecburen yüksek fiyattan ev kiraladığını anlatan Emlak Uzmanı Serkan Yazıcı ev sahiplerini şu sözlerle uyardı:"Burada hiç kusura bakmasınlar ama bazı ev sahiplerinin aç gözlülüğü bu mağduriyetlere yol açıyor. Her şey para değil. Kirası biraz az olsun ama düzenli ve zamanında ödensin. Ben paradan önce kiracının bu parayı zamanında yatırıp yatırmayacağına bakarım. Birçok defa ev sahiplerini 'Bu para yüksek. Sorunsuz kiracı bu parayı ödeyemez' diye uyardığım da oldu. Ben gerekirse kira bedelini düşürüyorum ancak mümkünse sorunsuz kiracılara evleri veriyorum. Orta ve dar gelirliler için asgari ücretin üzerindeki her kira bedeli fahiştir. Bodrum kattaki evini 7 bin liraya kiraya verip sorunsuz bir kiracı-ev sahibi ilişkisi beklemek abes. O rakamları kabul eden ya çaresizliğinden kabul ediyordur ya da evi misafirhane gibi kullanacaktır. Ev sahiplerinin biraz insaflı ve mantıklı düşünmeleri gerekir. Son pişmanlık fayda etmez."
Ev kiralarının bazı bölgelerde aşırı yükselmesi son dönemin en önemli sorunlarından biri. Özellikle bazı ev sahipleri, getirilen kanuni sınır olan ‘yüzde 25'in’ üzerinde artış yapmak için diretiyor, kimileri ise farklı yöntemlerle kiracılara baskı yapıyor.Bunlardan biri de “Kiram ödenmiyor” demek için kiranın ödendiği banka hesabını kapatmak. Hesap kapatıldığı için kirasını ödeyemeyen ya da kira ücretini gönderdiği halde ödenmediğinin farkında olmayan kiracı, ev sahibi tarafından “Kiramı ödemedin, evi tahliye et” ihtarnamesiyle karşılaşıyor. Peki, böyle bir durumda kiracı nasıl bir yol izlemeli?‘BU DURUM BİRKAÇ AYDIR ARTTI’Görüşlerine başvurduğum Gayrimenkul Hukukçusu Ümit Yasin Kısa, hesap kapatma örneklerinin birkaç aydır çok fazla yaşandığının altını çizdi. Kısa, “Öncelikle ev sahibinin iyi niyetli olmayacağını belirtmek gerekli. Ev sahibinin mahkemeye başvurması halinde mahkeme tarafından ev sahibinin iddiaları geçerli sayılmayabilir. Ancak burada önemli olan kiracının kira borcunu ödemeye niyetli olduğunu kanıtlaması ve bunun için hukuki adımları atmış olması” dedi.Kısa, şöyle devam etti:“Ev sahibinin sözleşmede yazan banka hesabını kapatması halinde yeni banka hesabını kiracısına bildirmesi gerekiyor. Aksi takdirde kiracı bunu mahkemeden talep edebilir. Bu gibi hususlar elbette somut olaya göre belirlenebilecek. Bu halde mahkeme, gerçekten ev sahibinin gerekli hususları yerine getirip getirmediğine bakacak ve kiracının kira ödemelerini isteği dışında ödeyememesi hali var mı araştıracak.”‘KİRACI PTT YOLUYLA ÜCRETİNİ GÖNDEREBİLİR’Gayrimenkul Hukuku Derneği Başkanı Avukat Ali Güvenç Kiraz ise böylesi bir durumda yapılması gereken yöntemlerden birinin Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü (PTT) yoluyla ‘konutta ödemeli’ olarak kira bedelinin gönderilmesi olduğunu söyledi.Kiracıların yeni kabusu: 'Zam yapmazsan evi satarım'Ancak Kiraz, mal sahibi eğer bu bedeli almaz ve bir aylık süre geçerse kiracının temerrüdü oluşacağına yani kişinin borçlanmış olacağına dikkat çekti:“Bu nedenle eğer ev sahibinin kötü niyetli bir şekilde kiracısını temerrüde düşürüp tahliye etmek istemesi için banka hesabını kapatmak istemesi halinde sulh hukuk mahkemesine başvurarak ‘ödeme yeri tayini’ istenmeli ve kiralar mahkeme tarafından mal sahibi adına açılacak olan bu hesaba yatırılmalı. Mal sahibi bu sırada kira borcu ödenmediği iddiası ile icra takibi yaparsa kiracı itirazında bu durumu mutlaka belirtmeli. İtirazın iptali konusunda yetki, icra mahkemesinde değil sulh hukuk mahkemesinde olur.”‘KİRACI HİÇBİR ADIM ATMAZSA ‘KUSURLU’ DURUMA DÜŞEBİLİR’Ümit Yasin Kısa, bu noktada çok önemli bir uyarıda bulundu:“Eğer kiracı, kiranın ödendiği hesabın kapatılmasından sonra uzun bir süre hiçbir adım atmamışsa ve sonrasında hesabın kapatıldığını fark etmediğini beyan ediyorsa, mahkeme bu durumun hayatın olağan akışına uygun olmayacağı değerlendirmesinde bulunabilir. Yani kiracının kusurlu olduğuna hükmedebilir. Bu nedenle kiracıların ödemelerini dikkatli bir şekilde yapmalarında fayda var.”KİRACI MAĞDUR EDİLDİĞİ İÇİN EV SAHİBİ HAKKINDA ŞİKAYETÇİ OLABİLİR Mİ?Konu mahkemeye taşındı, sorun çözüme kavuştu ve kira ücreti sorunsuz bir şekilde artık ödeniyor diyelim. Peki sonrasında kiracı, ev sahibi tarafından mağdur edilmek istendiği için şikayetçi olabilir mi?Kira sözleşmesi yaparken dikkat! Hemen imzalamayın, çok kişinin başına geliyor...Bu soruma Ali Güvenç Kiraz, “Mal sahibi ve kiracının sözleşme süresince taşınmazla ilgili taşınmazı sözleşmeye uygun tutmak ve kullanmak sorumlulukları var. Mal sahibinin gerçekten de hangi nedenle yapıldığı belli olması mümkün olmayan hesap kapatması bir suç değil” cevabını verdi. Kiraz, konuya dair şu bilgileri paylaştı:“Kiracı mal sahibine karşı bir şikâyette bulunamaz. Kiracı ve mal sahibi arasındaki sözleşme ilişkisinin şikâyete konu olabilmesi için tehdit, hakaret, darp ve haneye tecavüz gibi durumların oluşması gerekli. Banka hesabının kapatılması kötü niyetli bir davranış olarak görülebilir ancak suç değildir.”Ümit Yasin Kısa ise kiracının bu süreç nedeniyle uğradığı zararlar, mahkeme masrafları ve somut olaya göre manevi zararlarına ilişkin dava hakkının olduğuna dair önemli bir detayın altını çizdi.'İKİ TARAFIN DA RIZASI VARSA BEDEL KARŞILIĞI TAHLİYEYE ENGEL YOK'Bir yıl boyunca yüzde 25’ten fazla zam yapamayacak olan ev sahipleri, kiracılarına ‘para vererek’ evden çıkarmanın yolunu deniyor. Örneğin, kiracısının taşınma masraflarını ve birkaç aylık kira bedelini karşılayıp evi boşaltmalarını teklif ediyorlar.Böylelikle evini iki-üç kat daha fazla bedelle kiraya vermenin yolu açılmış oluyor. Fakat evden çıkmak istemeyen kiracılar, ısrarcı ev sahiplerinin arama ve mesajlarına maruz kalıyor. Peki bu durumda nasıl bir yol izlenmeli?“Kiracı ile ev sahibinin kendi aralarında yaptıkları bir pazarlık sonucunda kiracının belirli kazanımlar karşılığında konuttan çıkması üzerine anlaşmalarında bir engel bulunmuyor” diyen Ümit Yasin Kısa, “Burada önemli olan husus, iki tarafın da buna rıza göstermesi ve üzerinde özgür iradeleriyle anlaşmaları” dedi.Fakat Kısa, eğer kiracı bu durumu kabul etmiyor ve ev sahibi ısrarını sürdürüyorsa kiracının mahkeme yoluna başvurabildiğini vurguladı:“Kiracı, ev sahibi tarafından bu konu hakkında ısrarlı rahatsız ediliyorsa ve kişisel huzuru bozuluyorsa ev sahibi hakkında konutuna, okuluna ve işyerine yaklaşmaması, kendisini iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi gibi önleyici tedbir kararlarını mahkemeden isteyebilir. Bu kararlara uyulmaması halinde kişi hakkında zorlama hapsine karar verilebilir.” ‘FATURA DÂHİL’ ÇOK TEHLİKELİ BİR KİRALAMA SİSTEMİ’Son dönemde kiralık ev ilanlarında ‘fatura dâhil’ ifadesi dikkat çekiyor. Ev sahipleri abonelikleri kendi adına tutuyor ve ödenmediği zaman tahliye ya da zam baskısı yapıyor.İstediği tarihte evden çıkmayan ya da istediği oranda zam yapmayan kiracının elektriğini suyunu kesen mülk sahipleri, mağduriyet yaratıyor. Bu durumda kiracılar, nelere dikkat etmeli?Fatura dâhil kiralamanın çok tehlikeli bir kiralama sistemi olduğunu söyleyen Ali Güvenç Kiraz, bu durumun günlük kiralama modelinden entegre edildiğine vurgu yaparak şu bilgileri paylaştı:“Günlük kiralamada nasıl bir gün ya da bir hafta kalıp sonra tahliye etmediğinizde hemen mal sahibi müdahale edip sizi çıkartabilir burada da aynı yol deneniyor. İşte bu nedenle kira sözleşmesi yaparken bir nüshası ve Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) belgesi mutlaka alınmalı. En önemlisi abonelikler, kiracı tarafından açılmalı. Aksi halde bütün her şey mal sahibi elinde olacak.”
Günümüzde başta iklim değişikliği olmak üzere pek çok etken, meteorolojik normalleri altüst ediyor. Bu yıl ülkemizin büyük bir bölümünde Haziran sonuna kadar yağışlar görüldü. Ancak Temmuz ve Ağustos ayları, kavurucu sıcaklara sahne oldu. Nemin de etkisiyle boğucu bir hal alan sıcaklar, uzmanların sıcak çarpması uyarılarını da beraberinde getirdi. Sonbaharın başlangıcı olan Eylül’de de sıcak günler devam etti. Yer yer sellere yol açacak şiddette yağışlar meydana gelse de hava sıcaklıkları halen yüksek seyrediyor. Peki Eylül ayının devamında bizi nasıl bir hava durumu bekliyor? Sonbaharın serinliğini bu yıl tam anlamıyla ne zaman yaşayacağız? Kışın kar yağışı görecek miyiz?Konuyu Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Meteoroloji Laboratuvarı Başkanı Adil Tek ve İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir ile mercek altına aldık.‘BU YAZ 4-5 KEZ UZUN SOLUKLU SICAK HAVA DALGASINA MARUZ KALDIK’“Ülkemiz bu yaz 4-5 kez uzun soluklu sıcak hava dalgasına maruz kaldı. Yurdun bazı noktalarında ölçülen sıcaklık değerleri bu zamana kadarki en yüksek kayıt oldu” diyen Adil Tek, “Bunun iki önemli sebebi var: Birincisi dünya genelinde yaşanan ortalama sıcaklıklar, 1850’li yıllardan bu yana en yüksek değerine ulaştı. İkincisi de El Nino etkisi süreci daha da kuvvetlendirdi” dedi.Kuzeye doğru kayma eğilimi gösteren 'subtropikal kuşağın', Kuzey Afrika üzerinden bölgemizdeki sıcak hava akışını artırdığının altını çizen Tek, “Bu etkiyi önümüzdeki yıllarda daha da çok göreceğiz. Nem olayı ve bunaltıcılık değerlendirilmesi ise biraz daha farklı şekilde açıklanabiliyor. Üzerimize gelen akışların nereden ve nasıl olduğuna bağlı olmakla birlikte, büyük su kaynaklarına yakınlık ve uzaklık da önemli bir faktör” ifadelerini kullandı.‘ARTIK MEVSİMLERDEN TAM OLARAK BEKLEDİĞİMİZİ ELDE ETMEK ZOR GİBİ GÖZÜKÜYOR’“Bu yıl bulunduğumuz coğrafyada sıcak geçen El Nino yaz mevsimi, hem bizi bunalttı hem de sıcaklıktan dolayı tarladaki ürünün çoğunu yaktı” diyen Güven Özdemir, “Artık mevsimlerden tam olarak beklediğimizi elde etmemiz mümkün olmayacak gibi. İklimimiz sürprizlerle dolu” dedi.Özdemir, “Günümüzde tropik yağışlar etkin olmaya başladı. Bu durum kış mevsiminde Avrupa’yı etkileyen olumsuz hava olaylarını tetikliyor. Bu hava olayları El Nino’nun yanı sıra Atlantik’te oluşan hava olaylarından, Gulf Stream sıcak su akıntısının hızının azalmasından ve buzulların aşırı şekilde erimesinden dolayı da meydana geliyor. Buna paralel olarak atmosferdeki yüksek seviye rüzgârlarının bozulması nedeniyle de hava olaylarında aşırı olumsuzluklar görülebilme olasılığı kaçınılmaz oluyor” ifadelerini kullandı.HAVA TAM OLARAK NE ZAMAN SOĞUYACAK?Ekim ve Kasım’da sıcaklıkların mevsim normallerine gerileyeceğinin altını çizen Adil Tek, “Ekim’de yurdun orta ve güney kesimlerinde sıcaklık biraz daha ortalamaların üzerinde gözüküyor. Tabii arada yine soğuk hava girişleri olacaktır. Yani Ekim’de biraz daha sonbahar değerlerine ulaşmış olacağız” dedi.Tek, havaların tam olarak ne zaman soğuyacağıyla ilgili de şu detayları paylaştı:-- Soğumayı ve serinlemeyi Kasım’da daha çok hissedeceğiz. Özellikle de Marmara'da bu daha çok kendini gösterecek. Tabii bütün bunları bilimsel tahminler üzerinden konuşuyoruz. Şimdilik Kasım’da sıcaklık değerlerinin Marmara'da ortalamaların altına düşeceğini söyleyebiliriz.-- Yine Kasım ayı içerisinde yağışlar yurdun batı kesimlerinde (buna Marmara da dahil) ortalamaların üzerine çıkıyor. Kasım biraz daha yağışlı geçecek gözüküyor. Ancak Karadeniz için aynı şeyi söyleyemiyoruz.BU YIL KAR YAĞACAK MI?Bu yıl barajlarımızın alarm verdiğini düşünürsek kar yağışına çok ihtiyacımız var. Peki kışın bizi nasıl bir hava bekliyor?Bu soruma Adil Tek, “Yağışlar, Aralık, Ocak ve Şubat'ta yurdun batısı ve güneyinde ortalamaların çok çok altında kalıyor. Buralarda kurak dönem kendini gösterebilir. Şubat'ta Karadeniz'e kıyısı olan kesimlerde sıcaklıklar mevsim normalleri ve altı değerlerde kendini gösteriyor. Yurdun diğer bölümlerinde ise Aralık’ta kar yağışı olabilir” cevabını verdi.‘OCAK’TA İSTANBUL’DA KAR YAĞIŞI OLASILIĞI VAR’Bu yıl kuru soğuk ve ayazın olduğu gün sayısında artış beklediğinin altını çizen Tek, “Marmara'da geçtiğimiz yıllarda özellikle de İstanbul'da kar yağışlı gün sayıları gittikçe azaldı. Bu yıl Ocak ayında kar yağışı olasılığı var. Şubat’ta ise sıcaklıklar biraz daha mevsim normallerinin üzerinde gözüküyor” dedi.
Dondurma, yaz mevsiminin en çok tercih edilen gıdalarından. Peki dondurma yemek ülkemizde ne gibi riskler barındırıyor? Tüketiciyi Koruma Derneği ve Tüketici Dernekleri Federasyonu Başkanı Aziz Koçal, çok parlak renkli görünen meyveli dondurmalarda boya ve aroma kullanıldığını, gerek endüstriyel olarak hazırlanan gerekse merdiven altında hazırlanan dondurmaların sağlıklı olmadığını ifade ediyor.TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İstanbul Şube 2. Başkanı Gıda Mühendisi Aydan Dalbastı ise her üründe olduğu gibi dondurmada da fiyatın belirleyici bir kriter olduğuna dikkat çekiyor "Dondurma içerisinde veya yüzeyinde buz kristalleri görürseniz sakın almayın" diye tüketicileri uyarıyor.Peki dondurmanın ana maddeleri neler? Dondurmaya bakınca ya da tadından, boyalı olduğunu anlamak mümkün mü? Dondurmadaki hileler insan sağlığını nasıl tehdit ediyor?Konunun uzmanları dondurma sahtekarlığı ile ilgili aklımıza takılan soruların yanıtlarını ve dondurma satın alırken nelere dikkat etmemiz gerektiğini anlattı.Dondurmanın Türk Gıda Kodeksi Dondurma Tebliği’ne göre yapılması gerekiyor. Bu tebliği baz alırsak dondurmanın ana maddeleri nelerdir? Yapım aşamasında neye dikkat edilmelidir? Aydan Dalbastı: Türk Gıda Kodeksi Dondurma Tebliği’ne göre, dondurma tat ve çeşidine göre, içerisinde süt ve/veya süt ürünlerini, içme suyu, şeker ve izin verilen katkı maddelerini bulunduran, istenildiğinde salep, yumurta ve/veya yumurta ürünleri, aroma maddeleri ve çeşni maddeleri gibi bileşenleri içeren bir gıdadır. Dondurmanın, süt içeren her gıda gibi besin değeri oldukça yüksektir. Uygun şartlarda üretilen sağlıklı bir dondurma protein, karbonhidrat, yağ içeriği yüksek, kalsiyum, potasyum, magnezyum gibi mineraller ve A,B,C,D,E grubu vitaminlerce zengindir. Dolayısıyla da gıdaları bozan ve hastalık yapıcı patojen bakterilerin gelişimi için de elverişlidir. Bu nedenle, üretim-depolama ve satış aşamalarının tamamında hijyen ve gıda güvenliği şartlarına eksiksiz olarak uyulması gerekiyor. Kullanılan sütün, kontrollü ve uygun ısıl işleme tabi tutulmuş olması, üretim ekipmanlarının ve üretim personelinin hijyeni son derece önemlidir. DONDURMA MI, SÜTLÜ BUZ MU, MEYVELİ BUZ MU?Maalesef gıda hilelerindeki boyut her geçen gün katlanarak büyüyor. Bu durumdan dondurma da etkilenmiş durumda… Dondurmada nasıl hileler dönüyor, hangi maddeleri kullanıyorlar? Aydan Dalbastı: Tüketici tarafından dondurma olarak tanımlanan ürünlerin tamamı maalesef bu tebliğe göre üretilmiyor. Bu konuda iki ayrı tebliğ geçerlidir. Biri Türk Gıda Kodeksi Dondurma Tebliği diğeri ise Türk Gıda Kodeksi Yenilebilir Buzlu Ürünler Tebliği. İlk tebliğe göre üretilen ürünler dondurma olarak tanımlanırken, ikinci tebliğe göre üretilen ürünler 'sütlü buz, meyveli buz, çikolata kaplı buz' vb. isimlerle anılıyor. Etiket ve ambalajlar incelendiğinde bu fark zaten görülür. Bu noktada tüketicinin bilinçli olması, etiket okuyarak tercih yapması önemli. Ancak ambalaj ve etiketlerdeki bilgilerin birçoğunun, okunamayacak boyutta yazılması da büyük bir sorun. Bu durumda en kafa karıştırıcı ve dolayısıyla en çok dikkat edilmesi gereken husus, ne satın aldığımızı bilmemiz.SÜT YERİNE SU, MEYVE YERİNE BOYA Aziz Koçkal: Sanayi dondurmalarında özellikle meyveli dondurma adı altında satılan dondurmalarda aroma, boya, raf ömrünü uzatıcı maddeler, yapay tatlandırıcılar, süt yerine süt tozu, margarin gibi maddeler kullanılıyor. Örneğin, limonlu veya çilekli dondurma diye yediğimiz dondurmalar içerisinde limon ve çilek bulmak mümkün değil, bu dondurmalarda insan sağlığına zararlı olan aroma ve boyayı bol miktarda bulabiliriz. Sonuç olarak diyebilirim ki gerek endüstriyel olarak hazırlanan dondurmalar gerekse merdiven altında hazırlanan dondurmalar bana göre sağlıklı değil. Aydan Dalbastı: Dondurma ve yenilebilir buzlu ürünlerde, en çok süt ile ilgili taklit ve tağşiş ile karşılaşıyoruz. Dondurmanın türüne göre içerisinde kullanılması gereken süt, süt yağı, kuru madde oranları bellidir. Süt miktarını az kullanarak ya da hiç kullanmayarak bunun yerine su ve kıvam arttırıcı maddeler, sulandırılmış, yağı çekilmiş, bitkisel yağ, eklenmiş, kuru maddesi arttırılmış süt kullanılabiliyor. Ayrıca çikolata yerine, kokolin, pralin gibi maddeler, şeker yerine glikoz şurubu da kullanılıyor. Meyveli dondurmalarda, tebliğe göre içeriğindeki meyvenin çeşidine göre ağırlıkça en az yüzde 10-15 oranında meyve içermelidir. Meyveyi çok daha az kullanarak, doğal olmayan sentetik gıda boyası ve aroma ile meyve algısı oluşturmak bir sahteciliktir. Özellikle çocuklar, açıkta satılan dondurma tezgâhlarındaki renkli dondurmalara ilgi gösteriyor. Bu noktada gıda sahtekarları mevsim meyveleri yerine gıda boyaları kullanıyorlar. Dondurmaya bakınca ya da tadından, boyalı olduğunu anlamak mümkün mü? Dondurma alırken neye dikkat edilmeli?Aydan Dalbastı: Çoğu zaman gıdadaki sahteciliği duyusal olarak yani görüntüsüne, tadına veya kokusuna bakarak anlamak pek mümkün değil, daha kesin ve net sonuç analizlerle belirlenir. Ancak tüketici olarak özellikle geleneksel ya da pastane dondurması diye tabir edeceğimiz dondurmalarda, üretim ve satış noktasının Tarım Bakanlığınca kayıtlı/onaylı işletme olmasına dikkat etmek gerekiyor. Yine işletmenin genel hijyen tedbirlerini uygulaması, personelin kişisel hijyen uygunluğu belirleyici bir kriterdir. Tebliğde izin verilenin dışındaki doğal olmayan sentetik boya kullanımı uygun değildir. Özellikle meyvenin doğal renginden uzak ve çok baskın renklerin boya olma ihtimali yüksek. Yine meyveli olarak satışa sunulduğu halde içerisinde meyve bulunmayan bir dondurmada sahtecilik ihtimali çok yüksek.ÜZERİNDE VEYA İÇİNDE BUZ KRİSTALLERİ VARSA DİKKATDondurmadaki bu hileler insan sağlığını nasıl tehdit ediyor?Aydan Dalbastı: Dondurma süt içeriği nedeniyle kolay bozulabilir hassas bir gıda. Özellikle üretimden tüketime kadar tüm aşamalarda soğuk zincirin korunması gerekiyor. Eriyip tekrar dondurulan dondurmalarda patojen bakterilerin gelişmesi olası. Bu nedenle dondurma içerisinde veya yüzeyinde buz kristalleri görülüyorsa ya da hissediliyorsa bu büyük ihtimalle soğuk zincirin bozulduğunu, dondurmanın eriyip tekrar dondurulduğunu gösterir.Üretimde kullanılan süt, izlenebilirliği sağlanmış, kontrolden geçmiş, üretim öncesi süte patojen mikroorganizmaları yok edecek yeterli ısıl işlem uygulanmış olmalı. Aksi halde sütten geçen çeşitli hastalıklarla (brucella, mastitis, şap vb.) karşılaşılabiliyor. Kullanılan meyvelerin taze ve yenilebilir özellikte olması gerekir. Çürük, küflü, ekşimiş, bozulmuş vb. meyvelerin bu kısımları ayrılmış olsa bile aflatoksin riskinden dolayı kullanılmaması gerekiyor.Özellikle açıkta satılan dondurmalarda en büyük risk servis ve sunum koşullarından kaynaklanıyor.Kullanılan servis ekipmanlarının, muhafaza kaplarının temizlik ve dezenfeksiyonu, servis personelinin kişisel hijyeni, el dezenfeksiyonu, eldiveni doğru kullanması hassas olunması gereken temel konular. Bu koşullara uyulmadığında, özellikle bağışıklık seviyesini düşük olarak kabul edilen çocuk ve yaşlılarda başta olmak üzere sağlık sorunlarına ve gıda zehirlenmelerine neden olabiliyor. MACUNUMSU YOĞUN KIVAMLI VE DOĞAL RENKLERDE OLMALISağlıklı dondurma nasıl olmalı? Aydan Dalbastı: Kendine has tat, koku ve yapıda, macunumsu yoğun kıvamlı, doğal ya da doğala yakın renklerde, kristalleşmemiş yapıda olan ve gıda güvenliğine uygun koşullarda kayıtlı/onaylı işletmelerde üretilip satışa sunulmuş dondurmaya sağlıklı dondurma diyebiliriz.
Şarkıcı Semiramis Pekkan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı “Ben saçımı haftada bir yıkarım” açıklaması sosyal medyada çok tartışıldı.Pekkan, TikTok hesabında yaptığı paylaşımda, “Ben saçımı haftada bir yıkarım. Eskiden beri biliyorum ki saçı çok sık yıkamak sağlıklı bir şey değil. Çünkü oradaki yağları yok ediyorsun. O yağlar faydalı, saçın daha iyi olması ve sağlıklı olması için gerekli” ifadelerini kullandı. Bu sözler sonrası sosyal medyada kimileri “Haftada bir saç mı yıkanır, kokar” gibi yorumlar yaparken kimileri de bunun doğru olduğunu savundu.Biz de ‘Haftada bir saç yıkamak sağlıklı mı?’ tartışmasını İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekayi Kutlubay ve Dematolog Dr. Yasemin Fatih Amato ile mercek altına aldık. 1- SAÇLARI SIK YIKAMAK SAÇA ZARAR VERİYOR MU?Prof. Dr. Zekayi Kutlubay: Dermatologlar olarak, sağlıklı bir saç ve saçlı deri için haftada en az iki kez saç yıkamayı tavsiye ediyoruz. Saçlı deride yararlı lipid bileşenler ve çeşitli sürfaktanlar olarak adlandırdığımız maddeler mevcut. Sık yıkama ve sık şampuanlama ile bu maddelerin seviyesinde düşmeler meydana geliyor.2- SAÇLARI SIK YIKAMANIN POTANSİYEL ZARARLARI NELER?Dr. Yasemin Fatih Amato: Saçları sık yıkamanın zararları hakkında farklı görüşler bulunsa da bazı durumlarda sık saç yıkamanın saça zarar verebileceği doğrudur. Ancak, bu durum kişinin saç yapısı ve yaşam tarzına bağlı olarak değişebilir. Saçları sık yıkamanın potansiyel zararlarına değinecek olursak bunu dört maddede açıklayabiliriz:1- Saçın doğal yağ dengesini bozabilir: Saç derisi, doğal olarak saçı korumak ve nemlendirmek için yağlar üretir. Saçları sık yıkamak, bu doğal yağların yıkanmasına neden olabilir. Bu da saçın kurumasına ve kırılmasına yol açabilir.2- Saç renginin solmasına neden olabilir: Sık yıkama, saç renginin solmasına katkıda bulunabilir, özellikle kimyasal olarak boyalı saçlar için… Saç yüzeyini koruyan doğal yağların ve saç boyasının dayanıklılığını azaltabilir.3- Saç derisini tahriş edebilir: Saç derisi hassas olabilir ve sık yıkama, kaşıntı, kuruluk ve tahriş gibi sorunlara yol açabilir. Özellikle çok sıcak su kullanmak saç derisini daha da tahriş edebilir.4- Saçı zayıflatabilir: Saç telleri sık sık yıprandığında, zamanla incelme ve zayıflama riski artabilir. Bu da saçın daha kolay kırılmasına ve dökülmesine yol açabilir.3- SAÇI SIK YIKAMAK KİŞİNİN HAYATINI ZORA SOKACAK HASTALIKLARIN OLUŞMASINDA ETKİLİ OLABİLİR Mİ?Prof. Dr. Zekayi Kutlubay: Saçlı deri ve saç sağlığı için sebum (yağ) oldukça önemlidir. Fazla sebum saçlı deride yağlanma ve 'Malessezia' dediğimiz bir organizmanın artışına yol açarak saçlı deride egzamaya neden olabilir. Saçlarımızı sık yıkayıp sebum oranını olduğundan fazla düşürürsek saç kökleri yeterince beslenemediği için saçlarda kuruma ve matlaşma görülebilir.Dr. Yasemin Fatih Amato: Saçı sık yıkamanın, bazı kişilerde cilt sorunlarına yol açabildiği veya mevcut cilt sorunlarını kötüleştirebildiği durumlar vardır. Ancak bu durumlar kişiden kişiye değişebilir ve genellikle kişinin cilt yapısı ve hassasiyeti ile ilişkilidir. Sık saç yıkama egzamanın yanı sıra kepek, saç derisi irritasyonu (tahriş) ve saç dökülmesine neden olabilir.4-) İDEAL SAÇ YIKAMA RUTİNİ HAFTADA İKİ OLSA DA BU DURUM HER SAÇ TİPİ İÇİN (KURU, NORMAL, KARMA, YAĞLI, DÜZ VE KIVIRCIK) GEÇERLİ Mİ?Dr. Yasemin Fatih Amato: Saç tipi, saç yıkama sıklığını belirleyen önemli bir faktör. Farklı saç tipleri, farklı ihtiyaçlara sahiptir ve bu nedenle saç yıkama sıklığı da değişebilir.Kuru saçlar: Doğal yağ üretiminde azalma nedeniyle kurumuş ve mat görünebilen saçlardır. Kuru saçlara sahip olanlar, saçlarını her gün yıkamak yerine daha az sıklıkla yıkamalıdır, genellikle haftada iki veya üç kez yeterlidir. Ayrıca, nemlendirici şampuan ve saç kremleri kullanarak saçlarını nemlendirmelidirler.Normal saçlar: Normal saçlara sahip olanlar, saç yıkama sıklığını haftada iki veya üç kez gibi ortalama bir sıklıkta tutabilirler. Bu saç tipi genellikle yağlı veya kuru olmayan dengeli bir saç yapısına sahiptir.Karma saçlar: Karma saçlar, saçın bazı bölgelerinin yağlı, bazı bölgelerinin ise kuru olabildiği saç tipidir. Karma saçlara sahip olanlar, saç derisinin ve saçın farklı bölgelerini dikkate alarak saç yıkama sıklığını ayarlamalıdır. Örneğin, yağlı kök bölgelerini daha sık yıkayabilirken kuru uçları daha nadir yıkamak daha iyi olabilir.Yağlı saçlar: Saç derisinin fazla yağ ürettiği ve saçın hızla yağlandığı saç tipidir. Yağlı saçlara sahip olanlar, saçlarını sık sık yıkayabilirler, hatta her gün yıkamak gerekebilir. Ancak aşırı sıcak su ve agresif şampuanlar kullanmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü bu durum saç derisini daha fazla yağ üretmeye teşvik edebilir.Düz ve kıvırcık saçlar: Saç tipinin düz veya kıvırcık olması, saç yıkama sıklığını etkilemez. Her iki saç tipi için de diğer saç tipine özel önerilere uygun olarak saç yıkama sıklığı ayarlanabilir.5- SAÇLARDA KOKU SORUNUNUN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN NASIL ADIMLAR ATILMASI GEREKİYOR?Prof. Dr. Zekayi Kutlubay: Sebum-yağ üretimi fazla olan saçlarda koku problemi ortaya çıkabilir. Bu kokudan kurtulmak için en az iki günde bir saç yıkanmalıdır. Gerekirse içerisinde antimikrobiyal maddeler bulunan şampuanlar kullanılabilir. Hatta bu şampuanlar, günlük şampuanlarla dönüşümlü olarak da kullanılabilir. Gerekirse kokunun önüne geçmek için saç parfümü de kullanılabilir.6- SAÇI YIKARKEN YAPILAN HATALAR NELERDİR?Dr. Yasemin Fatih Amato: Saç yıkarken yapılan bazı yaygın hatalar, saç sağlığını olumsuz etkileyebilir. Örneğin her banyoda şampuan kullanmak gibi… Her gün şampuan kullanmak, saçın doğal yağlarını yıkayarak saçın kurumasına neden olabilir. Bu nedenle, saç tipinize ve ihtiyacınıza uygun bir sıklıkta şampuan kullanmak daha iyidir. Bazı insanlar için haftada 2-3 kez şampuanlamak yeterli olabilir. Diğer hataları da 8 maddede sıralamak mümkün…1- Saçı kaynar su ile yıkamak: Çok sıcak su, saç derisini tahriş edebilir ve saçı kurutabilir. Ilık su kullanmak, saçı temizlerken saç derisini ve saçı korumak için daha iyidir.2- Saçı yıkarken taramak: Saçı yıkarken taramak, saç tellerine zarar verebilir ve kırılmaya yol açabilir. Saçı yıkamadan önce taramak daha iyidir.3- Aşırı ürün kullanmak: Fazla miktarda şampuan, saç kremi veya saç bakım ürünleri kullanmak saçın ağırlaşmasına ve kalıntıların birikmesine yol açabilir. Ürünleri dikkatli bir şekilde kullanmak önemlidir.4- Yanlış şampuan ve saç bakım ürünleri kullanmak: Saç tipinize uygun olmayan şampuanlar veya saç bakım ürünleri kullanmak saç sorunlarına neden olabilir. Saç tipinizi ve ihtiyaçlarınızı göz önünde bulundurarak ürünleri seçmek önemlidir.5- Saçı aşırı sıkı bağlamak veya strese maruz bırakmak: Saçı aşırı sıkı bir at kuyruğu veya örgü ile bağlamak veya sürekli olarak saçı çekmek, saç tellerini zayıflatabilir ve saç dökülmesine yol açabilir.6- Saçı sık sık ısıyla işlemek: Saç kurutma makinesi, düzleştirici veya maşa gibi ısı kaynaklarıyla işlemek, saçı kurutabilir ve kırılmasına neden olabilir. Saçı ısıya karşı koruyucu ürünler kullanarak korumak önemlidir.7- Yeterli durulama yapmamak: Şampuan ve saç bakım ürünlerini yeterince durulamamak, kalıntıların saçta kalmasına neden olabilir. Bu da saçın yağlı ve mat görünmesine yol açabilir.8- Sert havluyla kurulamak: Saçı sert bir havluyla ovuşturarak kurutmak, saç tellerini zayıflatabilir ve kırılmasına neden olabilir. Daha nazik bir şekilde saçı kurulamak daha iyidir.7-) SAÇ BAKIMINDA NE TÜR ŞAMPUANLARI TERCİH ETMEK GEREKİYOR?Prof. Dr. Zekayi Kutlubay: Paraben ve sodyumlaurilsülfat (SLS) içermeyen şampuanlar tercih edilmelidir. Şampuanların pH değerinin saç derisinin pH değeri olan 5.5’e yakın olması gerekmektedir. Doğal içerikli şampuanlar paraben ve SLS içermediği için daha sağlıklıdır.8- SAÇINI SIK YIKAMAYANLARIN TERCİHİ GENELDE KURU ŞAMPUANLAR VE SPREYLER OLUYOR. BUNLAR NE KADAR SAĞLIKLI?Prof. Dr. Zekayi Kutlubay: Kuru şampuan ve sprey gibi kozmetiklerin kullanımı saç foliküllerini tıkayabileceği için saçlara zarar verebilir. Bu nedenle sık kullanımından kaçınmak gerekir.Son zamanlarda, alternatif saç ve saç derisi temizleme yöntemleri popüler hale geldi. Bunlar arasında şampuansız (no-poo), düşük şampuanlı (low‐poo) yıkama (co‐washing) bulunuyor.No-poo yaklaşımında saç ve saç derisini temizlemek için ticari şampuan ürünlerinden kaçınılır. Bunun yerine, bireyler saçlarını yıkamak için karbonat, elma sirkesi, çay ağacı yağı veya sadece su gibi ev ürünlerini kullanırlar. Bu yaklaşımı savunanlar, doğal yağların daha iyi tutulduğuna ve tehlikeli kimyasallar olarak görülen parabenlere ve sülfatlara daha az maruz kaldıklarında saçlı derinin daha sağlıklı olduğuna inanır.Low-poo şampuanlar ise sülfat içermeyen şampuanlardır ve hafif temizleme özelliklerine sahip deterjan grubundandır. Fakat şunu çok net bir şekilde söyleyebilirim ki şu anda no-poo veya low-poo yöntemlerinin kullanımını destekleyecek anlamlı bir literatür bulunmamaktadır.