Aynı işi yapan kadınlar

Haydi hayırlısı bakalım... Neden böyle başladım, çünkü biliyorum, bunun sonunda gene bir şey çıkacak... Ama yazmadan duramayacağım...

Haberin Devamı

Haydi hayırlısı bakalım... Neden böyle başladım, çünkü biliyorum, bunun sonunda gene bir şey çıkacak... Ama yazmadan duramayacağım... Şimdi... Geçtiğimiz günlerde Gülse Birsel Kanal D'deki programıma konuk oldu. Boyuna poşuna, kaşına gözüne pek bir bayıldık o ayrı... İlk kez sohbet ettim Gülse ile. Sohbetine, sıcaklığına, rahatlığına öldük bittik o da başka bir konu. Gülse'yi tanıdığımda Ayşe Arman'ı, Simten Danışman ı ve Ece Temelkuran' ı tanıdığım zamanki duyguyu yaşadım bir daha (Pakize Suda'yı daha eskiden tanırım ve hiç unutmamam beni sıcacık selamladığı, yanımıza gelip hararetle bir şeyler anlatmaya başladığı geceyi)... Yukarıda adı geçen 4 gazeteci kadın birbirlerinden son derece farklı duruyorlar değil mi?

Ama yaptıkları işin farkında olmaları, kendileriyle barışık ve kendilerinden emin halleri, kişiliklerine ve işlerine duydukları ciddi sevgi büyük benzerlik gösterir ve bu kadınlar beğendiklerini cesurca ve mertçe dile getirirler. İşte bu bile bence ciddi bir erdemdir ve bu yüzden bulundukları yerleri hak etmişlerdir. Aynı işi yapan başanlı hemcinslerine gıcık olan, hatta bazılarına daha da gıcık olan ve bu yüzden zekâ özürlülere yakışır işler yapanlar da yok değil... Bu "özürlü" satırları her okuduğumda kim, neden, nerede; kim, neden, ne yapıyor, daha iyi anlıyorum... Buraya kadarı yazının bir bölümü. Gelelim ikinci bölümüne. İyi bir okuru olduğum halde kendisi ile karşılaşırsam herhalde o mekândan hemen toz olurum dediğim biri var. Nedensiz bir korku mu diye düşünürüm ama hayır, bir gün onun kalemine konu olursam gibi bir korku, sanırım pek çok insanın içinden geçiyordur. Bu ayki Picus dergisinin kapağında onun gözlerinin güldüğü bir fotoğrafını görünce "Aman, davranayım bir tane alayım hemen" dedim. Ayrıca kapakta da süper bir cümle var; "Perihan Mağden Kutlu Atamana dedi ki" diye... Muhteşem bir iş çıkarmışlar. Kutluğ Ataman'ı ve Picus dergisini binlerce kez tebrik ediyorum. Nasıl okuduğumu bilemedim... Daha ilk soruda takılıp kaldım zaten. Bakın şimdi: "- Niçin bu kadar kırılgansın? - Herhalde çocukken incindiğimden...
- Bunu açar mısın biraz? - Çocukken açılan yaralar bence hiç kapanmıyor. Hiç kapanmayan yara türü bu. Ondan sonra kendini derin bir korumaya alıyorsun. Ondan sonra ne olursa olsun, yaralı kalıyorsun herhalde..."

"Annemle yaşadığım yaralanma oranının bir dünya rekoru olduğunu düşünüyorum. Hiçbir filmdeki, hiçbir romandaki ana-kız ilişkisi, bizimkini Seçemez. Mesela ben şimdi inanılmaz bir hafızasızlık içindeyim. Hiçbir çocukluk hatıramı hatırlamıyorum. Ne kadar yaralandığımı hatırlıyorum o kadar... " Bu cümleler de Perihan Mağden'in ağzından, sayfaya çıkarılmış spot.

Yazılarında kendisinin hiç sakınmadan, saklamadan ortaya koyduğu sert, kırıcı, incitici tavrı onun da bir kırılma payının olduğunu unutturmuş bana.... Bu röportajı kaçırmayın derim.

Bir de, geçenlerde uçakta Nuriye Akman ile karşılaştım. Aman bende bir sevinç bir sevinç, en sevdiği popçuyu görmüş çocuklar gibi... "Aaaa Nuriye Hanım..." diyerek atlayıverdim koltukların üzerinden... "Röportajlarınızı çok seviyorum" diye... Bayılıyorum aynı işi yaptığım kadınların güler yüzünü ve sıcak hallerini gördüğümde. Başarıyı sindirmiş ama en çok hak etmiş gözlerine baktığımda. Kimileri yaptıkları işi kanlı bir savaşa çevirirler bilirsiniz. Doğrusu budur zannederler... Öbürü başarılı olursa ben ne yaparım diye yaşadıklarındar... Neyse. Var işte böyleleri de...

DİĞER YENİ YAZILAR