Son seçim sonrasında mecliste oluşmuş bulunan aritmetik tablo ülkenin sosyal ve politik şartları itibarıyla ancak iki hükümet formülüne imkân veriyor. Daha 7 Haziran akşamı, seçim sonuçlarının henüz belli olduğu saatlerde ifade ettiğimiz üzere, HDP’nin içinde yer alacağı veya dışarıdan destekleyeceği herhangi bir koalisyon formülünün gerçekleşmesi mevcut sosyal ve politik şartlarımız gereğince- mümkün olmayacağı için, elde “AK Parti-CHP” veya “AK Parti-MHP” koalisyonları dışında başka bir seçenek kalmıyor.
Yine benim ilk günden beri fırsat buldukça ifade ettiğim bir başka görüşüm “AK Parti-CHP” koalisyonunun Türkiye’nin bazı büyük sorunlarının çözülmesi ve toplumsal gerilimin azaltılması yolunda daha tercihe şayan olduğu, ancak toplum kesimlerindeki hassasiyetler itibarıyla “AK Parti-MHP” koalisyonunun bundan daha kolay olduğu şeklinde...
Nitekim başlangıçta MHP lideri Bahçeli neredeyse kapılarını AK Parti’ye kapatmış olduğu yorumuna yol açan sertlikte birtakım şartlar ileri sürmesine rağmen “AK Parti-MHP” koalisyonuna giderek daha fazla şans verilmeye başlandı. Bu formülü kolaylaştıran faktörlerin başında iki partinin seçmen tabanlarının ideolojik-kültürel bakımdan birbirine yakın olması hususu çokça zikrediliyor. Eğer AK Parti’yi merkez sağ bir parti olarak görüyorsak tabanının MHP tabanı ile yakınlığının olması kadar doğal başka bir şey olamaz zaten. Ancak AK Parti tabanında MHP koalisyonuna desteğin diğer seçeneklerden çok yüksek seviyelerde olduğunu yapılan anketler de gösteriyor.
“AK Parti-MHP” koalisyonuna karşı olanlar ise öncelikle bu formülün Çözüm Süreci’ne zarar vermesi endişesini dile getiriyorlar. Bu endişe aslında yersiz. Çünkü HDP’nin yüzde 13 gibi yüksek bir oranda oy alarak meclise girme hakkı kazandığı seçimin hemen ardından bir KCK yöneticisinin “Biz cezaevindeki Öcalan’dan talimat almayız” açıklaması yapması Çözüm Süreci’nin akıbeti hakkında yeterli ipucu veren bir gelişme. Dolayısıyla iki parti arsında bu konuda çıkabilecek fikir ayrılıklarının kıymeti harbiyesinin olmasını beklememek gerekir. Ancak Kürt Siyasi Hareketi normalleşmenin sürdürülmesi konusunda bir iradeye boyun eğerse, AK Parti’nin de MHP’nin de meseleye bakışları ülkenin ve milletin bütünlüğünün korunması hedefi doğrultusunda olduğu için yeni bir isim veya yeni bir form altında da süreci devam ettirmeleri mümkün olabilir.
MHP liderliği açısından “devletin bekası” söz konusu olduğunda bunun sağlanması için kendilerinden beklenmeyen formüllere başvurmaları her zaman mümkün görülmeli. Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi konusundaki adımların vaktiyle rahmetli Türkeş tarafından başlatıldığını unutmayalım. Ayrıca MHP’deki lider otoritesi ve parti disiplini icap ettiğinde tabanda hoş karşılanmayacak kararların bile sükûnet içinde alınabileceğinin teminatı.
Ancak bunun olması için kurulacak koalisyonun bir-birbuçuk yıl sonra yapılacak bir erken seçimle sona ermeyeceği, dönem sonuna kadar sürdürüleceği garanti altında olmalıdır. Aksi takdirde MHP ile koalisyon AK Parti için faydadan ziyade zarar getirir. Son seçimde kaybettiği Kürt seçmeni geri kazanması iyice zorlaşır.
Çözüm Süreci’ni sürdürmenin muhtemel bir AK Parti-CHP koalisyonunda daha kolay olduğu, hatta bugüne kadar atılamayan bazı adımların daha büyük bir toplumsal konsensüse dayalı şekilde atılmasının mümkün olacağı söylenebilir. Ancak MHP’de varlığının avantaj teşkil ettiğini söylediğimiz lider otoritesi ve parti disiplini CHP’de yeterince mevcut olmadığı için bu partinin AK Parti ile koalisyon oluşturması zor.
Ancak hem MHP’nin hem de CHP’nin bu konuda verecekleri karar aynı zamanda “koalisyon mu, yoksa erken seçim mi?” sorusunun da cevabı olacak
Bu bağlamda erken seçim senaryolarını da bilahare konuşalım.