Kriz yönetimi, iktidar ve Soma...

Haberin Devamı

Soma faciası tartışılmaya devam ediyor. Son beş yılda yaşanan aşırı politikleşmiş yapının nasıl bir sonuç doğurduğunu gördük. Uzun süredir makro politik meseleleri konuşan Türkiye, insanı ilgilendiren mikro meselelerde sınıfta kaldı. Soma bir kez daha ‘kral çıplak’ sözünü yüzümüze vurdu. Majör sorunları konuşurken küçük meseleleri gözden kaçırdık ve büyük bir faciaya maruz kaldık.

Daha önce de söyledim. Soma, hepimizin yüzüne fener tuttu. Gerçeklikle yüzleşmemizi sağladı. Soma’yı önemsizleştirmeye çalışan ‘kraldan çok kralcılara’ hatırlatalım, 301 insan hayatını kaybetti. Bundan daha önemli bir mesele olabilir mi. Soma, AK Parti’nin rakibinin yine kendisi olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Soma faciasına Uludere’den bakmak!

Yakın dönemin krizleri hatırlandığında iktidarın kriz yönetiminin başarılı olmadığı görülür. Tekel işçileri meselesini gözünüzün önüne getirin, Van depreminde çadır dağıtma olaylarını anımsayın, Uludere sonrası verilen demeçleri hatırlayın; problem daha iyi anlaşılacaktır. Hükümet tüm bu olaylarda önce farklı bir pozisyon aldı, sonra eski pozisyonunu değiştirmek durumunda kaldı.

Sanırım en canlı örnek Uludere’de yaşandı. Olaydan sonra verilen demeçler ve özellikle dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in açıklamaları hükümetin söylemleriyle eylemleri arasında büyük bir paradoks oluşturdu. Parti geçici bir akıl tutulması yaşarken ülke polemiklerle zaman kaybetti. Bu tartışmalarla geçen bir yılın sonunda, Başbakan Erdoğan, Şerafettin Elçi Havaalanı’nın açılışında Roboskili(Gülyazı) ailelerle görüştü ve taziyelerini bildirdi.

Uludere olayında, hükümetin son pozisyonuyla, ilk tutumu arasında yüz seksen derece fark vardı. Bir anlamda yanlış bir tavır benimsenmiş daha sonra bu durum tashih edilmek zorunda kalınmıştı. Benzer olay KCK davalarında yaşandı. Şimdi aynı durum Soma’da var.

Kopenhag kriterlerinden ILO sözleşmelerine Soma...

Soma faciası, AB sürecinin önemi yeniden ortaya koydu. Türkiye, demokratikleşme meselesi başta olmak üzere yapısal reformlar konusunda AB normlarını konuşurken Soma olayı bir kez daha bu sürecin değerini hatırlattı. Türkiye yüz elli yıldır sorun çözme iradesini kaybetmiş durumda. Dışarıdan bir kaldıraç devreye girmezse patinaj yapıp yerinden sayıyor.

Ülkenin içe kapandığı ve iç tartışmaların yoğunlaştığı dönemlerde dünyadan kopuyoruz. Kendi aramızdaki kaotik tartışmalar enerjinin bir anlamda toprağa verilmesine neden oluyor. Soma olayı bu anlamda acı bir ders oldu. Gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye’nin AB standartlarına ne kadar ihtiyacı olduğunu bir kez daha gösterdi.

Türkiye vakit kaybetmeden ILO sözleşmeleri başta olmak üzere tüm sözleşmeleri imzalamalı ve bazı anlaşmalara koyduğu çekinceleri kaldırmalıdır.

Tüm madenler kapatılmalı!

Yeni Soma’ların yaşanmaması için tüm madenleri kapatıp, bağımsız denetimler yaptırılıp, gerekli tedbirler almalıdır. Buradaki işçilerin maaşları birkaç ay devlet tarafından ödenmeli ve tam bir iş güvenliği sağlanmalıdır. Aksi takdirde milletçe daha büyük acılar yaşamaya devam edeceğiz.

Hükümet 2023 vizyonunu konuşurken gelinen nokta, adı konmamış başka bir krize işaret ediyor. Komplocu yaklaşımların en başta hükümete zarar verdiği çok açık. Aynı komplocu mantık nirvanaya ulaşıp 1999 depremini ‘İlluminati’yle ilişkilendirmişti.

Basit düşünelim, aynı madeni yabancılar işlettiğinde neden kaza olmuyor?

DİĞER YENİ YAZILAR