Aslanla filin savaşı...

Haberin Devamı

Aslında bugün çözüm sürecine BDP’nin bakışını yazacaktım. Ancak gündem ışık hızıyla değiştiği için süreci başka bir güne bırakmayı uygun gördüm. Türkiye bıkmadan cemaat-hükümet mücadelesini konuşuyor. Zaman içinde mücadelenin yavaşlayacağı öngörüleri boşa çıktı. En son yayınlanan tapeler mücadelede nirvana noktasıydı.

Zamanın aleyhine işlediğini anlayan paralel yapı yeni bir hamleyle inisiyatifi ele almak istedi. Normal şartlarda bu tür yayınların 31 Mart’tan sonra yapılacağı bekleniyordu. Ancak gündem araştırmalarıyla halkın nabzını tutan ana kumanda Ankara, İstanbul hatta Antalya’da Erdoğan’ın kazanacağını, İzmir’i ise küçük bir farkla CHP’nin aldığını görünce altın vuruş yaptı.

Öldürücü hamleler öne çekildi...

Erdoğan’ı imha planı revize edildi ve hamleler öne çekildi. Erdoğan’ın şahsına ve ailesine yönelik yeni yayınlar sırada bekliyor. Amaç Erdoğan’ı iş göremez hâle getirmek ve ‘garantili emekliliğe’ sevk etmek.

Savaşta bile uyulması gereken kurallar hiçe sayılarak ölümüne bir mücadele veriliyor. Kazanmalarına imkân var mı? Daha önce söyledim. Milletin ve devletin karşısında hiçbir yapı başarılı olamaz. Bırakın, 27 Mayıs mühendisliğini düşünün. O kadar geriye gitmek istemiyorsanız 2007 yılında yaşananlara yeniden bakın.

Paralel yapı kazanamaz çünkü tarihin yanlış kompartımanında duruyor. Mevcut isimlerin üzerini kapatın ve sakince düşünün. Bir ülkede Cumhurbaşkanı, Başbakan, ordu, halk bir mesele hakkında aynı kanaate sahipse oradan nasıl bir sonuç çıkar. Geldiğimiz noktada paralel yapının devletin içine girip, devletin gücünü gayrı ahlaki ve illegal biçimde kullandığı görüldükçe Gülen hareketi meşruiyetini ve masumiyetini kaybediyor.

Hareket masumiyetini ve meşruiyetini kaybediyor...

Gülen hareketi farkında olarak veya olmayarak içine sızan derin yapılar marifetiyle kriminalize ediliyor. Millet nezdindeki masumiyetini kaybediyor. Bir gönüllüler hareketine bundan daha büyük bir kötülük yapılabilir mi? Allah’ın rızasını ve milletin takdirini kazanma derdinde olan bir yapı, ‘eski devletin profesyonel komitacı’ unsurları tarafından adım adım batağa sürükleniyor.

Geçen hafta görüştüğüm bir stratejist önemli açıklamalar yaptı. Aslında bu sohbeti yazmayacaktım ancak olan bitene bakınca yazmam gerektiğini düşündüm. Bu konuları iyi bilen ve yakın geçmişte bu tür mücadelelerin içinde olan stratejist, aslanların file saldırmasının hikâyesini anlattı. Hikâye şöyle:

Normal şartlar altında aslanlar ve filler geniş Afrika düzlüklerinde birlikte yaşar. Kuralları fil koyar ve aslanlar buna uyar. Ancak aslan yeterince avlanamadığında 30-40 aslan, sürü hâlinde gözünü karartıp file saldırır. Önce filin sürüsünden tecrit edilmesi gerekir ve kurdukları tuzakla bunu sağlarlar. Saldırı için uygun zamanı kollamaya ve geceyi beklemeye başlarlar. Aslanla filin savaşı öylesine kanlı ve vahşice olur ki bazen başka bir aslan sürüsü daha yardıma çağırılır.

Küçük savaş ne, büyük savaş hangisi?

Sürü lideri yetişkin fil dört gün boyunca iyice yorulur. Takati kalmayacak derecede yıpratılır. Dördüncü günden sonra tüm aslanlar aynı anda saldırıp fili yere düşürürler ve aynı anda onu parçalarlar.

Stratejist bu öyküde filin Başbakan Erdoğan, aslan ve sırtlanların ise ona saldıran unsurlar olduğunu söyledi. Daha ilginç bir eklemede bulundu. Cemaat-hükümet savaşının sonucu belli. Bu küçük savaş ve bunu Başbakan Erdoğan kazanacak. Ancak geride büyük savaş ve jeopolitik güç oyunu var. Onu kazanması için küçük savaşta gücünü fazla kaybetmemesi gerekiyor, dedi.

Aslanların görevi fili yemek değil, yormak. Ancak file saldırırken hesap hatası yaptılar. Fil onu var eden sürüden kopartılamadı. Yığınakta yapılan hata savaşın sonucunda aslana büyük bedel ödetecek...

DİĞER YENİ YAZILAR