Maden kazalarında ülkemizin bulunduğu yer aslında fazla söze gerek bırakmıyor. Soma izlenimlerimi bir cümleyle toplamam gerekirse ‘Ağla Türkiyem, yoksul ama soylu evlatlarına’ diyorum. Hiç sanmam ama inşallah bu son olur...
Madenin bulunduğu vadinin halk arasındaki adı Karanlık Dere. Ülke tarihinin en karanlık faciası burada yaşandı. Yörede her ailede bir madenci var. Dede, baba ve torun madenci olmuş. Aslında yaşananların ana fikri Türkiye özeti gibi. İhmal, denetimsizlik, dikkatsizlik... Konuştuğum insanların gözünde büyük bir keder, acı ve çaresizlik gördüm.
Soma, Ege’nin en verimli ovalarından birine sahip. Tarımda yaşanan sorunlar büyük bir işsizlik sorunu ortaya çıkarmış. İnsanlar köylerini terk ederek maaşlı bir işe girmeyi tercih etmişler. Ancak bu iş onlar için sigortalı kölelik ve tabut haline gelmiş.
Askerimiz fakirdendir...
Ölen işçilerin tamamı fakirlerin çocukları. Anadolu’da kadim gelenek Soma’da da işlemiş ve ölüm yine yoksullara düşmüş. O kadar çok hikaye var ki bir yerden sonra artık dinlemekten yoruluyorsunuz. Uzun hikayelerin ana fikri ‘işsizlik/yoksulluk/ölüm’ kader olmuş.
Madenden mucize eseri çıkan Murat Yavaş’la sohbet ettik. Murat Yavaş, Cenkyeri Beldesinde yaşıyor. Kahveci Ahmet bizi alıp evine götürdü. O kadar yoksulluğun içinde ve ölümden dönmesine rağmen bizi avlunun kapısında karşıladı. Bir kızı bir oğlu var. Kurtulduğuna hala inanamıyor.
Baba oğul ölüme yürüyor!
Dinlediğim en yürek yakan hikaye baba oğul öyküsü oldu. Aynı ocakta, aynı vardiyada çalışan baba oğulun trajedisi. Baba madenden emekli oluyor. Geçim sıkıntısı nedeniyle yeniden madene giriyor. Oğlunu korumak ve kollamak için aynı vardiyaya yazılıyor. Yangın çıktığında birlikte çıkışa doğru yürümeye başlıyorlar. Bir süre yürüdükten sonra baba geriye dönüp baktığında oğlunu göremiyor. Dönüp oğlunu aramaya başlıyor. Ancak bulduğunda biricik evladının hayatını kaybettiğini anlıyor. Bunun üzerine tükenmişlik duygusuyla oğlunun üzerine kapanıp, kendisi de hayatını kaybediyor.
Madenin kapısında konuştuğum Bülent ve Ahmet kurtarma faaliyetlerine bizzat katılmış madenciler. Bilinmesini istemiyorlar ama pek çok arkadaşını kurtarmışlar. Maden de çalışmaya devam edip etmeyeceklerini soruyorum. İkisi sözleşmiş gibi aynı anda mecbur olduklarını ve maden açıldığında yeniden işe başlayacaklarını ifade ediyorlar.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!
Enerji Bakanı Taner Yıldız’la sabah 08:00’de kriz merkezinde görüştük. Kamuoyunda tartışılan soruları kendisine sordum. Yıldız üç temel prensipleri olduğu ifade etti. 1. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın ilkesini varoluşsal bir mesele olarak gördüklerini. 2. Her ne olursa olsun şeffaflıktan vazgeçmeyeceklerini 3. Kimseyi korumayacaklarını ve sorumlulardan hesap soracaklarının altını çizdi. Soma, hükümetin imtihanına dönüşmüş durumda. Yıldız’ın sözlerinin takipçisi olacağız.
Anaların yüreğinde kaynayan mahşer var!
Başlarındaki beyaz tülbentleri kadar ak bir kalbe ve pazen kumaştan kara şalvarları kadar kara talihe sahip anaları gözlemledim. Acıdan konuşamıyorlar. Gözlerindeki derin yasa ve çaresizliğe şahitlik ettim. Gözyaşları üzerinden ülkeyi bölmek isteyenlere en güzel cevabı onların suskun ve asil duruşları veriyor.
Soma izlenimlerimi bir cümleyle ifade etmem gerekirse ‘Ağla Türkiyem, yoksul ama soylu evlatlarına’ diyorum. Zannetmem ama inşallah bu son olur...
Sorularla Soma trajedisi!
Maden kazalarında ülkemizin bulunduğu yer aslında fazla söze gerek bırakmıyor. Soma izlenimlerimi bir cümleyle toplamam gerekirse ‘Ağla Türkiyem, yoksul ama soylu evlatlarına’ diyorum. Hiç sanmam ama inşallah bu son olur...
Suriyeli işçiler var mı?
Yetkililer devletin tezlerini söylerler diye onlara sormadım dahi. Soma’da, Cenkyeri’nde, gidebildiğim köylerde, madende çalışan işçilerle, kanaat önderleriyle, kahve milletinin insanlarıyla konuştum. Hepsi ağız birliği etmişcesine ‘Soma’da az da olsa Suriyeliler var. Tarlalarda çalışıyorlar. Ancak maden de çalışan bir Suriyeli duymadık, bilmiyoruz’ dediler.
Hükümet, şirket ölü sayısını gizliyor mu?
Fısıltı gazetesinde dile getirilen iddialardan biri de bu. Bazı insanlar hükümetin ve şirketin tepkilerden korktuğu için ölü sayısını sakladığını ifade ediyorlar. Hakkını teslim edelim ki yöre insanın kafasında böyle bir şüphe var. Ancak bu iddiayı bizzat Taner Yıldız’a sordum. Yıldız, süreci şeffaf biçimde yürüttüklerini dile getirirken ‘hiç kimsenin hatırı için işçi kardeşlerimize kast edilmesine izin vermeyiz’ dedi. Geçmişte benzer dedikodular karakol baskınlarında dile getirilmişti. Bir cenaze nasıl saklanabilir ki? İnsanlar şirketin kapısına dayanıp ‘evladımız nerede, verin’ demez mi?
Çocuk işçi var mı?
İnsanlar madende birçok ihmal olduğunu, gerekli tedbirlerin alınmadığını hatta şirketin insanları ölüme gönderdiğini söylüyorlar. Ancak küçük yaşta işçi çalıştırma konusunda ‘evet veya hayır’ gibi net cevaplar veremiyorlar. Bu konuda algı, olgunun önüne geçmiş durumda.
Facia nasıl oldu?
Bu soruya en tecrübeli madenciler dahi bir cevap veremiyor. Olayın çok hızlı gerçekleştiğini söylüyorlar. Soma faciası tam aydınlatılamazsa korkarım benzer olaylar devam edecek.
Ölümlerin sebebi nedir?
Madenciliğe hayatlarını vermiş bilge insanlar olayın sebebini çıkan yangına bağlıyorlar. Ancak herkeste büyük bir şaşkınlık var. Hiç kimse yaşananlara inanamıyor. Olayın hızla gerçekleşmesi soru işaretlerini artırıyor.
Somalıların en büyük isteği ne?
Üç gün sonra unutmayın bizi!