Aslında bugün çözüm sürecine BDP’nin bakışını yazacaktım. Ancak gündem ışık hızıyla değiştiği için süreci başka bir güne bırakmayı uygun gördüm. Türkiye bıkmadan cemaat-hükümet mücadelesini konuşuyor. Zaman içinde mücadelenin yavaşlayacağı öngörüleri boşa çıktı. En son yayınlanan tapeler mücadelede nirvana noktasıydı.Zamanın aleyhine işlediğini anlayan paralel yapı yeni bir hamleyle inisiyatifi ele almak istedi. Normal şartlarda bu tür yayınların 31 Mart’tan sonra yapılacağı bekleniyordu. Ancak gündem araştırmalarıyla halkın nabzını tutan ana kumanda Ankara, İstanbul hatta Antalya’da Erdoğan’ın kazanacağını, İzmir’i ise küçük bir farkla CHP’nin aldığını görünce altın vuruş yaptı.Öldürücü hamleler öne çekildi...Erdoğan’ı imha planı revize edildi ve hamleler öne çekildi. Erdoğan’ın şahsına ve ailesine yönelik yeni yayınlar sırada bekliyor. Amaç Erdoğan’ı iş göremez hâle getirmek ve ‘garantili emekliliğe’ sevk etmek.Savaşta bile uyulması gereken kurallar hiçe sayılarak ölümüne bir mücadele veriliyor. Kazanmalarına imkân var mı? Daha önce söyledim. Milletin ve devletin karşısında hiçbir yapı başarılı olamaz. Bırakın, 27 Mayıs mühendisliğini düşünün. O kadar geriye gitmek istemiyorsanız 2007 yılında yaşananlara yeniden bakın.Paralel yapı kazanamaz çünkü tarihin yanlış kompartımanında duruyor. Mevcut isimlerin üzerini kapatın ve sakince düşünün. Bir ülkede Cumhurbaşkanı, Başbakan, ordu, halk bir mesele hakkında aynı kanaate sahipse oradan nasıl bir sonuç çıkar. Geldiğimiz noktada paralel yapının devletin içine girip, devletin gücünü gayrı ahlaki ve illegal biçimde kullandığı görüldükçe Gülen hareketi meşruiyetini ve masumiyetini kaybediyor.Hareket masumiyetini ve meşruiyetini kaybediyor...Gülen hareketi farkında olarak veya olmayarak içine sızan derin yapılar marifetiyle kriminalize ediliyor. Millet nezdindeki masumiyetini kaybediyor. Bir gönüllüler hareketine bundan daha büyük bir kötülük yapılabilir mi? Allah’ın rızasını ve milletin takdirini kazanma derdinde olan bir yapı, ‘eski devletin profesyonel komitacı’ unsurları tarafından adım adım batağa sürükleniyor.Geçen hafta görüştüğüm bir stratejist önemli açıklamalar yaptı. Aslında bu sohbeti yazmayacaktım ancak olan bitene bakınca yazmam gerektiğini düşündüm. Bu konuları iyi bilen ve yakın geçmişte bu tür mücadelelerin içinde olan stratejist, aslanların file saldırmasının hikâyesini anlattı. Hikâye şöyle:Normal şartlar altında aslanlar ve filler geniş Afrika düzlüklerinde birlikte yaşar. Kuralları fil koyar ve aslanlar buna uyar. Ancak aslan yeterince avlanamadığında 30-40 aslan, sürü hâlinde gözünü karartıp file saldırır. Önce filin sürüsünden tecrit edilmesi gerekir ve kurdukları tuzakla bunu sağlarlar. Saldırı için uygun zamanı kollamaya ve geceyi beklemeye başlarlar. Aslanla filin savaşı öylesine kanlı ve vahşice olur ki bazen başka bir aslan sürüsü daha yardıma çağırılır.Küçük savaş ne, büyük savaş hangisi?Sürü lideri yetişkin fil dört gün boyunca iyice yorulur. Takati kalmayacak derecede yıpratılır. Dördüncü günden sonra tüm aslanlar aynı anda saldırıp fili yere düşürürler ve aynı anda onu parçalarlar.Stratejist bu öyküde filin Başbakan Erdoğan, aslan ve sırtlanların ise ona saldıran unsurlar olduğunu söyledi. Daha ilginç bir eklemede bulundu. Cemaat-hükümet savaşının sonucu belli. Bu küçük savaş ve bunu Başbakan Erdoğan kazanacak. Ancak geride büyük savaş ve jeopolitik güç oyunu var. Onu kazanması için küçük savaşta gücünü fazla kaybetmemesi gerekiyor, dedi.Aslanların görevi fili yemek değil, yormak. Ancak file saldırırken hesap hatası yaptılar. Fil onu var eden sürüden kopartılamadı. Yığınakta yapılan hata savaşın sonucunda aslana büyük bedel ödetecek...
ÇÖZÜM SÜRECİNİN ANATOMİSİ (1)Yolun başında ‘bu süreç yürümez’ diyenlerin aksine süreç tarihsel mecrasında ilerliyor. Sorunlar yok mu? Tabii ki var. Hep dedik, bir kez daha yineleyelim. Bu dinamik bir yapı. Sonuç odaklı değil, süreç odaklı bakmak gerekiyor. Kimsenin elinde sihirli değnek yok.Tabii ki süreç dikensiz gül bahçesi değil. Ancak meseleyi kişiselleştirip, negatif bir dil kullanmanın barışa hizmet etmediği çok açık. Çözüm sürecini Erdoğan karşıtlığı üzerinden okuyanlar olumsuz yargı bildiriyorlar.Vesayetçi ve hiyerarşik dil...Düşük yoğunluklu savaş yıllarında Demirel’e, Ecevit’e, Çiller’e, Mesut Yılmaz’a yöneltmedikleri eleştirileri iktidara yöneltiyorlar. Kürt meselesine yaklaşımından dolayı Özal’ı yere göğe sığdıramayanlar, Özal’ın hayallerini hayata geçiren Erdoğan’a ağızlarına geleni söylüyorlar.Bunun da ötesinde ‘Erdoğan kötü, siz ne öneriyorsunuz’ sorusuna ikna edici cevap veremiyorlar.Gezi olaylarında ve 17 Aralık sürecinde Kürtlerin kendi saflarında olmasını isteyenler bunu başaramayınca bu defa onlara karşı kara propaganda yürütüyorlar. Kürtler olmadan Erdoğan’ı tasfiye edemeyeceklerini anlayınca her ne pahasına olursa olsun, Öcalan’ı kendi cephelerine çekmeye çalışıyorlar. Tam bu noktada ‘vesayetçi/hiyerarşik’ bir dille Kürtleri masadan kalkmaya zorluyorlar.On altıncı BDP heyeti adaya gitti...Hedefleri kişisel hesaplarını Öcalan üzerinden kapatmak. Daha süreç başlamadan ‘biz olmadan çözüm olmaz’ deyip kendilerini üçüncü taraf olarak konumlandırdılar. Bugün geri adım atamıyorlar.BDP heyetinin ilk Öcalan ziyareti 3 Ocak 2013’te gerçekleşti. Bu cephenin farklı unsurları ‘süreç çökecek, savaş yeniden başlayacak, ülkeye demokrasi vaat etmeyen iktidar, Kürt sorununu çözemez’ dedi. Fakat 8 Şubat’ta on altıncı BDP heyeti adaya gitti ve Öcalan’la görüştü. Tüm söyledikleri boşa düştü.Daha önce söylediğimizi tekrarlamakta fayda var. Süreç Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan üzerinden başladı. Bu iki isimden biri ‘süreç bitti’ demediği müddetçe yapılacak her türlü yorum yanlış olacaktır.Süreç direnç kazandı ve toplumsallaştı...Geçen bir yılda bölgeden tabutların gelmemesi sürecin en büyük kazanımı oldu. Süreç zaman içinde normalleşti ve toplumsallaştı. Bunun yanında ülkenin en güçlü üç isminden ikisinin aynı yerde durması karşı tarafın oyun planını bozdu. Bir yılın kazanımlarını şöyle sıralayabiliriz.1. Eylemsizliğin devamı süreç için ontolojik bir anlam kazandı.2. Şiddetin durması ‘paralel yapının’ ortaya çıkmasına zemin hazırladı.3. Gezi ve 17 Aralık süreci muhafazakâr cenahta Öcalan algısını değiştirdi.4. Süreç Öcalan’ın özgül ağırlığını ve tarihsel rolünü ortaya çıkardı.5. Toplumsal direnç yükseldi ve halk sürecin tarafı hâline geldi.6. Öcalan’ın gücünü şiddetten değil, müzakereden aldığı ortaya çıktı.7. Hükümetin ve muhalefetin geleceğinin Kürt siyasetinin elinde olduğu görüldü.8. Türkiye, kaybet-kaybet stratejisinden kazan-kazan noktasına geldi.9. Sürecin yavaş da olsa kararlı biçimde ilerleyeceği anlaşıldı.10. Kürt sorununu çözmeden Yeni Türkiye’yi kurmanın mümkün olmadığı anlaşıldı.11. Devleti dönüştürecek ve demokratikleştirecek kaldıracın Kürt sorunu olduğu görüldü.Bir sonraki yazıda BDP’nin sürece yaklaşımını irdeleyeceğiz...
Yerel seçimlerin referanduma dönüşmesi CHP’nin seçim stratejisini zora sokuyor. Normal şartlarda yerel sorunların belirleyici olacağı noktada genel sorunlar daha çok konuşuluyor. Adını koyalım yerel seçim, genel seçime dönüştü. Bu durum hükümet için pozitif, muhalefet için negatif bir dışsal fayda sağlıyor.Seçimler, Başbakan Erdoğan için bir güvenoyuna dönüştü. Duyguların ayakta olduğu bir ortamda ‘var oluş seçimine’ gitmek kimin işine yarar? Normal zamanda Erdoğan’a kızıp oy vermeyecek insanlar seferberlik psikolojisiyle ‘son kez’ diyerek yeniden Erdoğan’a yöneliyorlar.Cemaatin yapıcı etkisi mi yıkıcı etkisi mi daha fazla?Cemaatin seçimde ‘Erdoğan karşıtlığı’ üzerinden CHP’yi destekleyeceği belli oldu. Bu destek şimdilik açıktan olamasa da sürüyor. Hatta cemaat CHP örgütünden daha aktif ve istekli duruyor.Peki öyleyse cemaatin seçimlere etkisi ne olacak? Bu sorunun ikili bir cevabı var. Birincisi yapıcı/pozitif etki, ikincisi ise yıkıcı/negatif etki. Hizmet hareketi bir yandan CHP’yi desteklemek suretiyle yapıcı bir etki sağlamaya çalışıp, Erdoğan’a bir ders vermek istiyor. Diğer yandan 17 Aralık süreci üzerinden yıkıcı bir etki yaratıp, Erdoğan karşısında elini güçlendirmeye çalışıyor.Etki analizinin kesin sonucunu 30 Mart’ta göreceğiz. Ancak Gülen Hareketi ve Kılıçdaroğlu geçici bir ittifak yaptılar. Fakat seçimin ‘Erdoğan için güvenoyuna’ dönüşmesi bu hesapları bozabilir.Kılıçdaroğlu’nun ‘sağ’la imtihanıSeçimler sadece Erdoğan için değil, CHP Lideri Kılıçdaroğlu ve İstanbul adayı Sarıgül için de güvenoyuna dönüştü. Kılıçdaroğlu’nun ‘sağ açılımı ve cemaat ittifakıyla’ aldığı riskler koltuğunu tehlikeye atıyor. 30 Mart akşamı Ankara, İstanbul’u kaybettiğinde veya oyunu beklenen düzeye çıkaramadığında partide yeni bir iktidar mücadelesi başlayacak.Kılıçdaroğlu, kazanamazsa lider ve politika değişecek. Bu süreç sadece Kılıçdaroğlu’nu değil, Sarıgül dahil tüm yönetimi tasfiye edecektir. Çünkü tabanda ilan edilmeyen öfkeli bir sorgulama yaşanıyor. Bu kitle zaferde sesini çıkarmayacak ancak mağlubiyette radikal değişimler olacaktır.Toplumsal gerçeklik bize ne söylüyor?Sosyal demokrat bir parti mi, ulusalcı bir CHP’mi sorusunun kişilere göre değişen cevapları var. Erdoğan’ın küresel değişim rüzgarını arkasına alıp, mega projelerinden rahatsız olan kitle Erdoğan’dan daha değişimci bir lider değil, Erdoğan’ın dönüşüm projelerine direnecek bir politik duruş bekliyor.Bu bağlamda CHP’nin yeni arayışının daha fazla sol değil, belirsiz dönüşüm projeleri karşısında başka bir siyaseti kapsaması gerekiyor. Sosyolojik gerçeklik bize bunu söylüyor. Görünen o ki mağlubiyet durumunda parti görece daha ulusalcı, sert bir pozisyona evrilecek.Peki Kılıçdaroğlu zafer kazanabilir mi? Sanırım 2012 Değerler Araştırması partinin cemaat ittifakı ve sağa açılma siyasetine yalın bir cevap veriyor. Yılmaz Esmer, 2012 Değerler Araştırmasında ‘T ürk toplumu, Avrupa’nın, hattâ dünyanın en dindar toplumlarındandır. Dinin, Türklerin yaşantısında çok önemli yeri var dır’ diyor.Galiba asıl soru da bu, ‘dindarlık/muhafazakarlıkta Kılıçdaroğlu, Erdoğan’la yarışabilir mi?’ Görüldüğü gibi CHP için büyük çelişkiler ve zor sorular var.
Yerel seçimler yaklaştıkça siyasetin nabzı hızlanıyor. Dün Başbakan Erdoğan, Ankara Arena Spor Salonu’nda partisinin adaylarını tanıtıp, seçim beyannamesini açıkladı. AK Parti ilk defa yerel seçim beyannamesi hazırlayarak seçime giriyor. Parti kurmayları bu durumu 30 Mart seçimlerine verilen tarihsel önemle açıklıyorlar.2009 yerel seçimleri aday tanıtım toplantısı Karapürçek’te yapılmıştı. 2009’la mukayese edildiğinde çok daha organize, canlı ve coşkulu bir kitle vardı. Salonda tüm ayrıntılar düşünülmüştü. Salona ve konuşmalara cemaat-Hükümet tartışması damgasını vurdu.AK PARTİ MAKİNESİ!Salonun hazırlanması, platformun dizaynı profesyonellik kokuyordu. Kampanyanın ardındaki görünmez isim Erol Olçok. Erdoğan’ın başarısının görünmez mimarlarından.2011 seçimlerinden bir hafta önce “Aynı yoldan geçmişiz biz“ şarkısıyla, şapkadan tavşan çıkartan Olçok, ilerleyen günlerde yeni sürprizler olduğunu söyledi. Bunların neler olduğunu sorduğumda ise “herkes için büyük sürpriz olacak“ dedi.2009’da ‘özgüven zehirlenmesi’ yaşayan ve ceketimizi koysak kazanırız diyen AK Parti’nin yerine işi baştan daha sıkı tutan ve her şeye yeniden başlayan bir parti var.YEREL YÖNETİM PARADİGMASI DEĞİŞİYOR...Başbakan Erdoğan, Gezi’de yaşananlara kızsa da hazırlanan ‘Yerel Seçim Beyannamesi’ Gezi’de dile getirilen ‘katılımcılık/çevrecilik/toplumculuk’ taleplerine cevap niteliği taşıyor.Bu durumu Gezi’ye destek verenler ne kadar inandırıcı ve samimi bulur bilinmez ancak partinin bir özeleştiri yaptığı anlaşılıyor. “Şehirleri ve gönülleri yeniden inşa edeceğiz“ cümlesi oldukça manidardı.Tersinden bir okumayla AK Parti, Gezi Parkı’yla ortaya çıkan sosyal psikolojinin taleplerini yeni şehircilik fırsatına çevirmeye çalışıyor. Belli ki Erdoğan ‘imar belediyeciliği’ pratiğini değiştirmek istiyor. “İnsan/Demokrasi/Şehir“ sloganı klasik belediyecilik anlayışından kopuşu ifade ediyor.YEREL SEÇİM Mİ, REFERANDUM MU?Türkiye’de ilk tek dereceli yerel seçim 1963’te oldu. O tarihten günümüze tam on yerel seçim yapıldı. Aslında tüm yerel seçimler genel seçim havasında geçti. Ancak hiçbiri 30 Mart 2014 gibi bir referanduma dönüşmemişti.Başbakan, yerel seçimden çok genel seçim kampanyasında konuşur gibiydi. Erdoğan konuşurken en çok alkışı ‘paralel yapı, Haşhaşi’ benzetmesi yaptığı sırada aldı. Salonda sık sık tekrarlanan ‘Ezilenlerin gür sesi / Suskun dünyanın hür sesi’ melodisi partinin ruh hâlini yansıtıyor.Bunun yanında kampanyanın Erdoğan’ın şahsı üzerine kurulduğu görülüyor. YENİ TÜRKİYE’NİN SEÇİM BEYANNAMESİ...Erdoğan konuşmasında yerel seçimin ‘Yeni Türkiye’nin seçimi’ olduğunu söylerken ülkenin yol ayrımında olduğunun altını çizdi. Bir anlamda Başbakan, yerelden genele yansıyan yeni bir yönetim paradigmasıyla ‘Yeni Türkiye’nin kurulacağının işaretini verdi.AK Parti yerel yönetim anlayışını değiştirerek ‘Hizmet Belediyeciliğinin’ yanına ilk defa kimlik siyasetini koyuyor. Bu bağlamda 1970’li yıllarda CHP’li belediyeler tarafından dile getirilen ‘toplumcu belediyeciliği’ günümüze uyarlıyor.Beyannamenin omurgasını oluşturan 1. Katılımcı Belediyecilik, 2. Kültürel Belediyecilik, 3. Sosyal Belediyecilik, 4. Çevre Dostu Belediyecilik, 5. Hizmet Belediyeciliği, ilkeleri AK Parti’den ilk defa duyduğumuz evrensel prensiplerdi.
‘Paralel yapı bir anlayıştır. Amaca ulaşmak için her yolu mübah gören takiyeyi esas alan bir yapı. Kapalı grupların anlayışına dayanır. Bu kendisini destekleyen insanlara zarar veren bir anlayıştır. Siz o zaman bir şantaj şebekesine dönüşmüş olursunuz’Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan, söyleşimizin ikinci bölümünde İslamcı siyasetin bugün gelmiş olduğu nokta, çözüm süreci ve 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere ilişkin sorularımıza yanıt verdi.- Hükümet cemaat meselesinde kim kaybediyor?Yanlış yapan kendisi kaybeder. Güven çok önemlidir. Hükümetin güveninin sarsılmasından öte milletin güveninin kaybedilmesi önemlidir. Güvenin kaybedilmesi kötüdür. Bediüzzaman Hazretlerine ‘neden siyasete karışmadığı, dünyevi işlere girmediği sorulduğunda’ cevap olarak şunu söylüyor. ‘Ben iman hizmeti yaparken bu tür işlere karışmıyorum ki sırf bundan dolayı iman hizmeti yapıyor demesinler, hizmetlerimize halel gelmesin diye uzak durdum’ diyor. ‘Burada güven sarsılması olursa başka hedefler için bu işi yapıyor algısı olursa bu güveni tamir etmek çok zordur’ diyor.Hüseyin Yayman - "Sırtımızdan hançerlendik"- Siz hizmet hareketinin milletin güvenini kaybettiğini düşünüyor musunuz?Ben bu konuda çok yazı yazdım ve yazılarımda cemaat demedim. Sosyal alanda çalışan klasik cemaat hizmeti veren yapılar üzerinden bir analiz yapmadım. Bu ayrı bir analiz konusudur. Orada da elbette eleştirilecek konular vardır. Ben değerlendirmelerimi paralel yapı üzerinden yaptım. Cemaat konusu ilahiyatçıların, bilim adamlarının, sosyologların alanına giriyor. Ben değerlendirmelerimi şu anda mücadele ettiğimiz paralel yapı üzerinden yaptım. Bunun daha doğru olduğunu düşünüyorum.- 10 yıl boyunca var olan ‘kazan-kazan koalisyonu’ bozuldu mu?Ben ‘kazan kazan’ stratejisini bir grupla ittifak yapıldı anlamında söylemedim ve söylemiyorum. Sonuçta ülkedeki bütün STK’lar, yapılar ve cemaatler bundan kazançlı çıkmıştır. Bir koalisyon ilişkisini söylemiyorum. Hükümetler her kurum, yapı ve kişiyle ilişki içindedir. Bunun kimisi AK Partiyi destekler kimisi desteklemez. Devlet kadroları içinde de çok farklı kesimlerden, gruplardan, cemaatlerden insanlar var. Biz bunu bir sorun olarak algılamadık ve bir sorun olarak görmedik. İnsanların devlet hizmetine girmesini bir sızma olarak da görmedik. Ama bu kişiler farklı bir ajandayla hareket ederlerse, devlet hiyerarşisi dışında birtakım yerlerin telkinleriyle hareket etmeye başlarlarsa, bazı yapılanmaların içerisine girmeye çalışırlarsa bu kabul edilemezdir. Bizim itirazımız bunadır.- Muhafazakar siyaset tartışması var, gerçekten İslamcı siyaset kaybetti mi?AK Parti ısrarla siyasal tartışmasına çekilmek isteniyor. Bu uluslararası camiaya dönük algı operasyonudur. Bu operasyonun iki ayağı var. Birincisi AK Partinin radikal örgütlerle ilişkisi var deniyor. İkincisi biz ılımlı bir hareketiz mesajı verilmeye çalışılıyor. Biz bu tuzağa düşmeyiz. AK Partinin pratikleri bellidir. Bizim yaptıklarımız ortadadır. AK Parti siyasal İslamcı bir hareket değil, muhafazakar bir harekettir. Bunun içinde muhafazakarlık, dindarlık, maneviyat var. Bu haklı bir şeydir. Burada bir başarısızlık görmüyorum.- Paralel yapı nedir?Paralel yapı bir anlayıştır. Amaca ulaşmak için her yolu mübah gören takiyeyi esas alan bir yapı. Bu çarpık bir anlayıştır. Kapalı grupların anlayışına dayanır. Bu kendisini destekleyen insanlara zarar veren bir anlayıştır. Siz o zaman bir istihbarat örgütüne ve şantaj şebekesine dönüşmüş olursunuz.- Hizmet hareketi neden istihbarat raporlarıyla süreci okuyor?Bu bir güç zehirlenmesidir. Devlete nizam vermek, siyaset mühendisliğine soyunmak, politikaları biz belirleriz hastalığıdır.Bu Türk demokrasisinin temel sorunudur. Darbeci anlayış, vesayetçi anlayışa dönüşmüştür. Bu anlayışın temeli bütün politikaları ben belirlerim anlayışıdır. Siyaset kurumu değil, ben belirlerim yaklaşımı var. Bu vesayetçi hastalıklı bir yapıdır. AK Parti bu yapılarla mücadele etmek için gelmiştir. Aktörlerin değişmesi, yapısal sorunu değiştirmiyor.- TIR olayı da böyle midir?Tabii ki öyledir. Bunu başka türlü nasıl izah edersiniz. Türkmenlere giden bir yardımı, radikal unsurlara gidiyormuş gibi bir algı yaratma çabası var. Nasıl izah edilebilir. Radikal unsurların mücadele ettiği Türkmenlere giden bir yardımı radikal unusurlara gidiyor diye takdim ediyorsunuz. Kendi ülkenizin milli kurumlarına operasyon çekiyorsunuz. Bu çok vahim ve kabul edilemez bir durumdur.- Dershanelerin kapatılmasına Oslo’da mı karar verildi?Dershane konusunun Oslo’yla ne alakası var. Dershane meselesi eğitim meselesidir. Kendi bağlamında değerlendirmek lazım. Oslo’da bir pazarlsöz konusu değildir.YEREL SEÇİMLER: Ankara ve İstanbul’da fark 10 puan- Yerel seçimler için hedefiniz nedir?Burada temel ölçü bir önceki seçimdeki oy yüzdesi ve belediye sayısıdır. Bizim hedefimiz ise bir önceki yerel seçimdeki oy yüzdesini geçmek ve önceki seçimdeki belediye sayısını artırmaktır. Amacımız büyükşehir belediye sayısını artırmaktır. Ankara ve İstanbul’da fark on puandan aşağı olmayacaktır. - Seçimlere yerel seçim havasından çok genel seçim havasında mı gidiliyor ?Doğru. Yerel seçimin üzerinde ağır bir genel seçim gündemi var. Yerel seçim bir genel seçim havasında yapılacaktır. Ancak biz her zaman hizmeti öne çıkaran bir partiyiz. Bu seçim bizim için görece rahat bir seçim olacak. Ana muhalefet partisi popülizme sarıldı. Oportünist ve makyavelist bir yaklaşımla bir takım isimler öne çıkardı. Ancak beklenen etkiyi yaratmadılar.ÇÖZÜM SÜRECİ‘Öcalan’ın iradesinin arkasında duruyor’- Çözüm sürecinin başında ‘ihtiyatlı iyimserlik’ kavramını kullanmıştınız? Süreçte son durum nedir?Düne göre daha iyimserim. Başta bu sürecin bileşenlerinin nasıl davranacaklarını bekleyip görelim demiştim. Süreci bir bütün olarak değerlendirdiğimizde şu anda ciddi bir sıkıntı bulunmuyor. Öcalan’ın iradesinin arkasında durulduğu görülüyor. Süreç zaman içinde direnç kazanmıştır.- Kısa vade de hangi adımlar atılacak?Seçim atmosferinde daha farklı adımlar atmak çok mümkün görünmüyor. Bu noktada trenin rayda kalması hayati önemdedir. Ve kazanımdır. Tren rayda ve yoluna devam ediyor.- Bir sonraki istasyonda ne var?Seçim atmosferine girildiği için bir rekabet olacak. Bu atmosferde sürece zarar vermemek ve sorumlu bir dil kullanmak gerekiyor. Bu herkes için geçerlidir. Süreci siyasi hesaplara kurban etmemek lazım.- Takvimde sorun mu var?Sorun yok. BDP’nin bir takvimi, Hükümetin bir takvimi var. Ancak ülkenin de ayrı bir takvimi var. Bunların hepsini idare etmemiz gerekiyor. Çözüm sürecinin Türkiye’nin ajandasıyla birlikte yürümesi lazım. Bu konu sorunların anasını oluşturuyor. Çatışmaların durması, akan kanın durması önemli kazanımdır. Bundan sonra sürecin bu zemin üzerine yürümesi gerekiyor. Hükümet burada samimiyetini ve iyi niyetini ortaya koydu. Buna bağlı yol yürüyor ve yürümeye devam edecek.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, cemaat-hükümet meselesi ve hakkındaki iddialara ilişkin konuştu...‘Daima kardeşlik vurgusu yapan yazılar yazdım. Ama bunlar alaycı bir biçimde istismar edildi. bizim gibi muhabbetten, uhuvvetten, kardeşlikten, aklı selimden bahseden insanlar önce hedefe konuldu ve bu köprüler havaya uçuruldu’‘Hayal kırıklığı yaşamamız bize yanlış yapıldığı ihanet edildiği, sırtımızdan hançerlendiğimiz için değildir. Türkiye’ye yanlış yapılması, ülkeye kaybettirilmesine gidecek bir hamlenin içine girilmiş olmasındandır’Yalçın Akdoğan’la Meclis’teki odasında buluşup, son dönemdeki tartışmaları ve hakkındaki iddiaları sorduk. Her zamanki gibi ketum tavrıyla sorulara ilginç cevaplar verdi. Olaylar hakkında ilk defa bu netlikte konuştu. Özellikle çözüm süreciyle ilgili baştaki ‘ihtiyatlı iyimser’ tavrının pozitife döndüğünü ve artık ‘iyimser’ olduğunu ifade etti. Akdoğan, sürecin rayında olduğunu, bundan sonra güzel şeyler olacağını ifade etti. Hizmet hareketiyle ilişkilerde yaşadıkları hayal kırıklığını anlattı. ‘Sırtımızdan hançerlendik’ dedi. Ancak paralel yapıyla cemaati ayırdı. Özgüvenli ve kendinden emin konuştu. İşte o söyleşi.- ‘Meclis TV yayını kessin’ dediniz mi?Benim Meclis TV’yi aramam, yönlendirmem, müdahale etmem, yayını kapattırmam kesinlikle doğru değil. Zaten bu yönde bir ses kaydı yok. Ben yayını kapatın demiyorum. Fatih Saraç’la konuşmam çıktı, zaten bunu inkar etmiyoruz. Benim oradaki kastım Meclis TV saat yediden sonra yayınlarını kesiyor. Bu meclisin aldığı bir karardır. Özellikle Gezi olayları sırasında Mecliste tansiyon çok yükselmişti. Ağza alınmayacak hakaretler sıralanıyordu. Bu kavgaların, hakaretlerin verilmesini doğru bulmadım.- Neden?Ben size sorayım. Bir TV stüdyosunda kavga çıktığında o televizyon kanalı yayınına devam mı ediyor, ara mı veriyor. Benim söylediğim buydu. Meclis’teki bu kavgaları yayınlamak ne kadar doğrudur? ‘Meclis TV’yi kapatıyoruz’ dediğim, saat yediden sonra yayının kapatılmasını söylüyorum. Bir kez daha söyleyeyim Meclis TV yöneticilerini ne tanırım, ne bilirim, ne hayatımda görüşmüşüm, ne müdahale etmişim. Daha da ötesi bahsedilen gün Meclis TV yayınına devam etmiş. Meclis TV’nin çalışma şartları, usulleri bellidir.- Cemaat-hükümet meselesinde başta uzlaşmacı bir üslubunuz vardı, sonra sertleşti. Neden?Ben en başından beri itidali, sağduyuyu, sulhu savundum ve bunu yazılarımda dile getirdim. Daima kardeşlik vurgusu yapan yazılar yazdım. Ama bunlar bir süre sonra alaycı bir biçimde istismar edildi. Biz muhabbet dedikçe, kardeşlik dedikçe birilerinin bunları alaya aldığını gördük. Malesef ilk saldırıyı da kardeşlik dememize rağmen bana yaptılar. Ben o zaman birtakım uyarılar yaptım. Bu kavga öyle bir kapı açar ki sadece bugünkü insanları değil, sonraki kuşakları etkiler dedim. Büyük bir fitnenin fitilini ateşler ve bu kapıyı açmamak gerekir şeklinde uyarıcı yazılar yazdım.- ‘Kazan-kazandan, kaybet kaybet’e gidileceğini söylediniz...Doğru, ‘kaybet-kaybet’ sarmalına sürükleniriz ve bunun kazananı olmaz şeklinde uyarılar yaptım. Ama bizim gibi muhabbetten, uhuvvetten, kardeşlikten, aklı selimden bahseden insanlar önce hedefe konuldu ve bu köprüler havaya uçuruldu.- Sizce bunlar bilinçli mi yapıldı?Evet, bilinçli yapıldığını düşünüyorum. Amaç irtibat, diyalog kapısını kapatmaktı.- Peki neden?2004 MGK belgesi yayınlandığında ilk açıklamayı ben yaptım ve ilk saldırıya da ben uğradım. Farklı bir söz söylediğinizde hemen saldırıya uğruyorsunuz. Tehdit ediliyorsunuz. Biz iyi niyetle uhuvvetten bahsederken onlar bunu istiskal ettiler. Bu tavrın birilerinin nezdinde kıymeti harbiyesinin olmadığını gördük. Doğrusu buna çok üzüldüm.- Hayal kırıklığı yaşıyor musunuz?Hayal kırıklığı yaşamamız bize yanlış yapıldığı ihanet edildiği, sırtımızdan hançerlendiğimiz için değildir. Türkiye’ye yanlış yapılması, ülkeye kaybettirilmesine gidecek bir hamlenin içine girilmiş olmasındandır. Siz Tayyip Erdoğan’ı beğenmeyebilirsiniz, desteklemeyebilirsiniz, görüşlerine katılmayabilirsiniz. Ama hükümeti devirmek için bu tür adımlar atarsanız bunlar kabul edilemez. Türkiye’yi sarsacak, türbülansa sokacak adımlar atarsanız o zaman iş değişir. O vakit bu siyasi muhalif olmaktan çıkar, başka bir yapıya dönüşür. Biz hep Türkiye kazanacaksa biz kaybetmeye hazırız felsefesiyle geldik. Birileri anladığım kadarıyla kendi grup çıkarlarını, kendi amaç ve hedeflerini Türkiye’nin üzerinde görüyor. Türkiye’nin milli kurumunu hedefe koydular ve yeni bir vesayet düzeni kurmayı amaçladılar.- Nasıl bir vesayet düzeni kurmak istediler?Biz on yıldır darbecilerle de vesayetçi odaklarla da mücadele içindeyiz. Vesayetin her türlüsüne karşı olduk. Askerden gelse de, başka bir gruptan gelse de karşı oluruz. Milletin emanetine sahip çıkmak bizim asli görevimizdir. Bu emanete kim el uzatırsa, milletin iradesine dokunursa, devlet içinde paralel yapı kurarsa, devlet aygıtı üzerinden devlete operasyon çekmeye çalışırsa biz karşısında oluruz.‘Ben gazetecileri aramam onlar beni arıyor’Patronları arayıp gazetecileri işten attırdığınız iddialarına ne diyorsunuz?Kişisel dostluklarım dışında benim herhangi bir gazeteciyi medya patronunu aramam hiçbir zaman söz konusu değildir. Böyle bir müdahaleci anlayışa da sahip değiliz. Beni sürekli medya mensupları arar. Benim aradığım çok nadirdir. Ama benim üzerimden bir şehir efsanesi üretildi. ‘Gazeteleri, TV’leri arıyor, işten attırıyor’ diyorlar. Bunların hiçbiri doğru değil. Biz kimsenin ekmeğiyle oynamayız. Kimsenin işten atılması için bir Allahın kulunu da aramadım. Ama sonuçta genel yayın yönetmenleri, temsilciler, gazeteciler bizi bilgi almak için ararlar. Şimdi biz bu telefonlara çıkmayacak mıyız?Hükümetin medyada muhalif sesleri kestiği iddiası da var?Bir medya analizi yapılabilir. Kaç gazete muhalif, kaç gazete hükümetin yanında. Kaç gazeteci hükümeti doğrudan eleştirmekte, ideolojik yazılar yazmakta kaç gazete hükümeti desteklemektedir. Bir muhalefet partisi gibi, kendisini bir misyona adamış gibi, bağnaz ve partizan bir yaklaşımla hükümete hakaretler eden birçok insan var. Bu insanların oranı medyada daha fazladır.YARIN: İslamcı siyaset kaybetti mi?
Abdullah Gül Ne Yapacak?Cumhurbaşkanı Gül’ün nasıl davranacağını anlamak için Erdoğan’la hukukunu bilmek gerekiyor. Bu konuda pek çok şehir efsanesi üretiliyor. Ancak bunların hiçbirinin doğru olmadığı yakında görülecektir. Gül - Erdoğan ilişkisini yorumlamada yaşanan sorun aslında AK Parti için de geçerli. Özal - Yılmaz; Demirel - Çiller üzerinden yapılan tahlillerin bugün için bir karşılığı yok. Bu konuda bazı prensipleri hatırlatmakta fayda var:1. Erdoğan, stratejik kararlarını son ana kadar açıklamayan bir lider.2. Yerel seçimler önemli bir kavşak. Alınacak sonuca göre planlar revize edilecek.3. Bu konu, zamanı geldiğinde partinin karar alma süreçlerinde detaylıca tartışılacak.4. Gül - Erdoğan cephesi kadar ‘Anti Erdoğan’ bloğunun tavrı önemli olacak.5. Gül ve Erdoğan rakip değil, birbirini tamamlayan iki isim.6. Gül ile Erdoğan arasındaki üslup farkı, siyaset farkı anlamına gelmiyor.7. Cumhurbaşkanı’nın ilk defa halk tarafından seçilmesi ve Erdoğan’ın siyasi kariyerinin finali olması bağlamında seçim olağanüstü bir psikolojide gerçekleşecek.***‘Babanın oğula bırakmayacağı makam: Cumhurbaşkanlığı’Eski okumalarla, bu süreci doğru okumak mümkün değildir. Geçmişte Gül’ün Başbakanlığı Erdoğan’a, Erdoğan’ın ise Cumhurbaşkanlığını Gül’e bıraktığını hatırlamakta fayda var. Demirel’in ifadesiyle ‘Babanın oğula bırakmayacağı koltuktan’ iki isim de tereddütsüz feragat etmişti.Gül ve Erdoğan farklı karakter ve üslupta olsalar da aralarında büyük bir duygudaşlık; kaderdaşlık ve davadaşlık var.***Erdoğan Cumhurbaşkanı, Gül Başbakan: Parti grubunda ve tabanda en çok konuşulan senaryo bu. Partinin birlikteliğinin muhafazası ve 2023 hedefi için bu seçenekte uzlaşma var. Her şey öngörüldüğü gibi gelişir ve yerel seçimlerde sorun çıkmazsa mayısla birlikte siyasette yeni bir sayfa açılacak. Erdoğan Cumhurbaşkanlığına, Gül Başbakanlığa oturacak.Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı hayali bitti diyenlere 1994 belediye seçimleriyle başlayan hikâyeyi hatırlatmakta fayda var. Seçimin, sosyolojik bileşenlerine bakıldığında mesele daha iyi anlaşılabilir. Yüzde elli bloğuna sahip Erdoğan’ın kaderini Kürtlerin tavrı belirleyecek. Olağanüstü bir gelişme olmazsa bu senaryoda Erdoğan birinci turda köşke çıkacak.***Gül Cumhurbaşkanı, Erdoğan Başbakan: Masada olan zayıf seçenek. İstanbul-Ankara kaybedildiğinde veya AK Parti’nin oyu yüzde 38 psikolojik eşiğinin altına düştüğünde bu senaryo devreye girecek. Bu durumda yine Gül - Erdoğan ittifakı kazanacak.***Abdullah Gül parti kuracak: RP, FP, SP, AK Parti pratiğini bilmeyenlerin öngörüsü böyle. Bu bir tez olmaktan öte, bir temenni. Bu tezin ana fikrini irrasyonel analizler oluşturuyor. Hayrünnisa Gül ve Emine Erdoğan arasında sorun olduğunu düşünen kimi yorumcular Gül’ün ayrı parti kuracağını ileri sürüyorlar.Ayrıca Erdoğan - Gül ayrışmasının politik rasyonalitesinin olmadığını söylemek gerekiyor. Son tahlilde Gül, bu partinin kurucusu. Partisini bırakıp, nereye ve neden gitsin?***Bundan sonra ne olacak: Gül’ün Cumhurbaşkanlığı pratiği ve mutedil karakteri bundan sonra ne tür kararlar vereceğinin işareti sayılır. İçki yasası, 4+4+4 düzenlemesi, şike yasası, Kürtaj düzenlemesi gibi kritik süreçlerde ve AB, Kürt meselesi, 17 Aralık operasyonunda Gül, hükümetin yanında durdu. İnternetle ilgili düzenlemede de muhtemelen benzer tavır gösterecek ve yasayı onaylayacak.Son tahlilde, Erdoğan - Gül üzerinden yeni bir mühendislik planlayanlar bir kez daha kaybedecek.
2007: Hrant Dink, Zirve Yayınevi cinayeti, e-muhtıra, 367 Krizi...Bugün yaşananları anlayabilmek için geçmişe bir göz atmak gerekiyor. 2007 yılı, 1993 senesi gibi örtülü bir darbe yılı oldu. Hrant Dink cinayetiyle başlayan sene kan, şiddet ve muhtıralarla devam etti. Olaylara bakın ve bugünle mukayese ederek kararı siz verin.***19 Ocak, Hrant Dink öldürüldü.1 Mart, ‘Öcalan zehirlendi’ iddialarıyla Kürtler sokağa indi. Öcalan ‘Beni Cudi’ye gömün’ dedi.20 Mart, Deniz Baykal, ‘Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olamaz’ dedi.8 Nisan, Güneydoğu’da çıkan çatışmalarda aynı gün 9 asker şehit oldu.12 Nisan, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, ‘Cumhuriyetin değerlerine sözde değil, özde bağlı biri Cumhurbaşkanı olmalı’ dedi.13 Nisan, Cumhurbaşkanı Necdet Sezer Harp Akademilerinde yaptığı konuşmada, ‘Cumhuriyetin değerleri ilk kez açıkça tartışma konusu yapılmaktadır’ ifadesini kullandı.***Zirve Yayınevi cinayeti, Teziç’e saldırı, Cumhuriyet mitingleri14 Nisan, ADD Tandoğan’da ‘Cumhuriyet Mitingi’ düzenledi.18 Nisan, Malatya Zirve Yayınevi’nde biri Alman, ikisi Türk 3 Hristiyan, boğazları kesilerek öldürüldü.23 Nisan, Hatay ve Şırnak kırsalında iki asker şehit oldu.24 Nisan, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklandı.25 Nisan, YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’e saldırı düzenlendi.26 Nisan AK Parti MV. Hamza Albayrak ve CHP MV. İnal Batu partilerinden istifa etti.27 Nisan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda Abdullah Gül 357 oy aldı.CHP, toplantı yeter sayısı (367) olmadığını söyleyip Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.27 Nisan, Genelkurmay Başkanlığı e-muhtıra yayınladı.28 Nisan, Hükümet, Genelkurmay’a ‘karşı bildiri’ yayınladı.28 Nisan Diyarbakır Başsavcılığı 54 DTP’li belediye hakkında soruşturma başlattı.29 Nisan, İstanbul Çağlayan’da Cumhuriyet Mitingi yapıldı.1 Mayıs Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanlığı oturumunun birinci turunu iptal etti.Aynı gün AKP MV. İbrahim Aşkar “(...) Ülkemiz hızla kaosa sürüklenmektedir. Kaygılarım AK Parti’de siyaset yapmamı bugünden itibaren mümkün kılmamaktadır” diyerek istifa etti.***ANAP-DYP Birleşti, CHP-DSP İttifak yaptı, Gül çekildi...3 Mayıs, 22 Temmuz 2007 tarihine erken seçim kararı alındı.5 Mayıs, ANAP-DYP birleşme protokolü imzaladı.5 Mayıs, Mersin-Çanakkale-Manisa’da Cumhuriyet mitingleri yapıldı.6 Mayıs, Yaşananlar karşısında Abdullah Gül adaylıktan çekildiğini açıkladı.13 Mayıs, İzmir Alsancak’ta büyük katılımla Cumhuriyet mitingi yapıldı.17 Mayıs, CHP-DSP seçim ittifakı kararı aldı.22 Mayıs, Ankara’da canlı bomba eylemi oldu, 6 kişi hayatını kaybetti ve 91 kişi yaralandı.24 Mayıs, Bestler-Dereler’de çatışmada 7 asker şehit oldu.30 Mayıs, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, ‘Tayyip Erdoğan bizi hedef gösteriyor’ dedi.1 Haziran, Abdüllatif Şener, seçimlerde aday olmayacağını açıkladı.***Referandum günü Dağlıca baskını, sınır ötesi operasyon...4 Haziran, Tunceli Pülümür’de karakol baskınında 7 asker şehit oldu.7 Haziran, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, sınır ötesi operasyon yetkisi istedi.13 Haziran, Abdullah Gül’ün kızının Bilkent Üniversitesi’ndeki diploma töreninde olaylar çıktı.13 Haziran, İstanbul Ümraniye’de gecekondu baskınında patlayıcılar bulundu.18 Haziran, YÖK, Kübra Gül mezuniyet törenine baş örtüsü ile katıldığı için Bilkent Üniversitesi hakkında soruşturma başlattı.18 Ağustos, Atlas Jet’e ait uçak kaçırıldı.25 Ağustos, Şırnak Uzungeçit’te 2 asker şehit oldu.28 Ağustos, TBMM, 3. turda Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçti.21 Ekim, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi için referandum yapıldı.Aynı gün Dağlıca Taburu baskınında 12 asker şehit oldu.***Sonuç ya da kim bunlar: Bu kronoloji 2007’de yaşanan olayların sadece bir kısmını kapsıyor. Görüldüğü gibi aktörler, mekân ve olaylar değişse de senaryo aynı. Amaç istikrarsızlık yaratarak, siyaseti zayıflatmak veya kriz çıkararak vesayet düzenini tahkim etmek.Erdoğan 2007 sürecinden yüzde 46 oy alarak ve Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı yaparak çıktı. O süreci yöneten siyasal ve bürokratik kadro şimdi çok daha tecrübeli ve kurmay bir zekâya sahip. Devletin hafızası, milletin ortak aklı dün olduğu gibi bugün de bu olayların üstesinden gelecektir.Ancak esas soru gözden kaçmasın. Kim bunlar? 1993, 2007 ve 2014 olaylarını neden tezgâhlıyorlar?Not: Bir sonraki yazıda Abdullah Gül parti mi kuracak, AK Parti’nin başına mı geçecek, yoksa Cumhurbaşkanlığı’nda devam mı edecek, sorularına cevap arayacağız...