Dünkü yazıda AK Parti’nin nerede hata yaptığını analiz etmeye çalışmıştık. Özetle, anayasa referandumundan sonra yaşanan problemlerin temelinde ‘Yeni Türkiye’nin inşa krizinin’ yattığını söylemiştik. AK Parti, ‘eski siyasetin’ partisi olarak iktidara geldi ve sistemi restore etti. Partinin ana misyonu eski düzeni tasfiye edip, tarihsel rolünü tamamlamaktı. Partinin misyonu bittiğinde yerine yeni düzeni inşa edecek yeni bir siyaset gelecekti.Geçen on iki yılda AK Parti bu tarihsel rolünü başarıyla tamamladı. Ancak tarihsel bir hüküm olarak ‘yeni düzeni kurma’ misyonu da AK Parti’ye verildi. AK Parti iktidarı döneminde pek çok alanda majör düzenlemeler yapıldı. Başta imar, bayındırlık, kalkınma olmak üzere ülkenin toplam imajı değiştirildi. Ancak aynı parti bayındırlık alanındaki başarısını politik alana transfer edemedi.- AK Parti’nin yeni ajandasında ne var? Her ne kadar parti çevrelerinde bu eleştirilere ikna edici cevaplar verilse de yeni anayasa, siyasi partiler, seçim yasası, AB süreci dâhil olmak üzere pek çok alanda süreklilik içinde bir değişim stratejisi benimsendi. Özal’ın başlattığı glasnost ve perestroyka hızlandırılmak yerine bunlar zamana yayılarak ve toplumsal ikna süreçleri gözetilerek ilerlendi.Tayyip Erdoğan, bazı aydınların ve entelektüellerin radikal ve maksimalist reform taleplerine zamana yayılmış bir takvimle cevap verdi. Böyle olunca liberal aydınlarla parti arasındaki makas açılmaya başladı. Bu koalisyonun bozulması aritmetik olarak partiyi etkilemese de uluslararası imajına hasar verdi. Peki AK Parti bundan sonra ne yapmalı?- AB süreci hızlandırılmalı: Partinin içine girdiği politik miyopi ve bunun sonucunda yaşanan içe kapanma AB sürecinin tavsamasına neden oluyor. AB’nin Türkiye’ye karşı çifte standartlı tavrı bilinmekle birlikte siyasal/yönetsel reformları zamana bırakmak uzun vadede iktidarın aleyhine işledi. AB ve Kürt barışının Başbakan Erdoğan’ın uluslararası bir lider olarak görülmesine yol açan iki stratejik kart olduğunun parti çevresinde algılanması gerekiyor.- Reformların kurumsallaşması sağlanmalı: AK Parti pek çok alanda tarihi düzenlemeler yaptı. Ancak bir süre sonra devlet hastalığına tutuldu ve kişiye bağlı yönetim tuzağına düştü. Siyasette lider eksenli yürüyen sistem, bürokraside de kişilerle kaim hâle geldi. Normal şartlarda yönetsel ve siyasal reformların kalıcı olabilmesi için kurumsallaşması gerekiyordu.- Metal yorgunluğuna son verilmeli: On iki yıllık iktidar ciddi bir metal yorgunluğuna yol açmış durumda. Parti tabanındaki özgüvenin ve demokrasi bilincinin zaman zaman yönetimde olmadığı görülüyor. Bu bağlamda üç dönem kuralının devam etmesi ve partinin yeniden yapılandırılmasına hız verilmesi gerekiyor. Beşir Atalay hoca önderliğinde bu konuda kapalı devre bir çalışmanın yapıldığı iddia edilse de henüz deklare edilmiş bir yeni bir proje bulunmuyor.- Çözüm süreci hızlandırılmalı: Son dönemde yaşanan sorunların bir nedeninin de çözüm süreci olduğu anlaşılıyor. Çözüm süreci, henüz siyasi elitler ve kanaat önderleri tarafından tam olarak kavranamayan bir süreç. Yüz yıllık sorun çözülüp demokrasi ortak keseninde yeni bir Türk-Kürt ittifakı sağlandığında sadece ülkedeki düzen değil, Orta Doğu’daki haritalar değişecek. Tam da bu noktada haritaların değişmesi olasılığının bazı başkentlerde endişe yarattığı ve hükümete karşı ciddi bir dezenformasyona girişildiği görülüyor.- AK Parti yeni anayasa yapabilir mi: Bu sorunun aslı siviller yeni anayasa yapabilir mi şeklinde olmalıdır. Çünkü 1982 anayasası yapıldıktan sonra başlayan yeni anayasa talebinin üzerinden otuz yıl geçmesine rağmen hâlâ yeni anayasa yapılamadı. Politik olarak ne pahasına olursa olsun sivil, demokratik yeni bir anayasa yapamamak yeni krizlere davetiye çıkarmak anlamına geliyor.- Eski kavram setiyle, yeni düzenin inşası: Yaşanan krizin sebeplerinden biri de eski düzenin kavram setiyle, yeni Türkiye’nin inşası sorunu oldu. Eski rejimin pratiklerinden mağdur olmuş bir hareketin paradoksal olarak aynı aygıtları kullanmaya başlaması Gezi başta olmak üzere pek çok alanda AK Parti algısının değişmesine yol açtı.- Yeni siyaset, yeni söylem, yeni kadro, yeni parti: Geçen on iki yıl AK Parti’nin rakibinin de, alternatifinin de yine AK Parti olduğunu gösterdi. Bu bağlamda politik risk katsayısının arttığı bir dönemde AK Parti’nin yeni bir politik ajandayla ülkeyi 2023’e taşıması gerekiyor. Aksi takdirde hikâyesi eskiyen AK Parti, politik misyonunu tamamlamış olarak tarihteki yerini almış olacak. Son tahlilde AK Parti’nin kalkınma meselesini öncelediği kadar, siyasal reformlara hız vermesi ve demokratik standartları yükseltmesi gerekiyor.
Seçimler AK Parti’nin rakibinin yine kendisi olduğunu bir kez daha gösterdi. Basit düşünmekte fayda var. On iki yıldır iktidarda olan bir parti, girdiği altıncı seçimde, CHP ve MHP’nin toplamından daha fazla oy aldı. 17 Aralık sürecinde dile getirilen tüm iddialara rağmen kazanan Erdoğan oldu.Sorun tam da burada. AK Parti girdiği seçimlerden başarıyla çıkıp, siyasal ve toplumsal meşruiyetini tazelerken partinin içine girdiği metal yorgunluğu geri planda kaldı. Parti tabanında bu konu yoğun biçimde tartışılırken parti yönetimi krizlerle mücadele etmekten bu meseleleri gündemine alamadı. Kamuoyunun dikkatinden kaçan ancak içeriden yaptığı eleştirilerle önemli bir perspektif sunan SETA Vakfı 2013 yıllığında esaslı bir AK Parti kritiği var.- Kalkınmacı demokratikleşme yeni Türkiye’ye dar geliyor!SETA’nın AK Parti analizinin ana fikrini şu cümleler oluşturuyor. ‘AK Parti yeni döneme ilişkin yeni bir söylem geliştirmelidir. Kalkınmacı ve makro konulardaki demokratikleşme söylemi yeni Türkiye’ye dar gelmektedir. AK Parti 2002-2007 döneminde sistemle kavga etmeden AB üzerinden sistemi açmaya çalışırken; 2007-2010 döneminde siyasal sistemi aktif bir mücadeleyle vesayet sisteminin aktör ve ideolojisini arındırmaya çalıştı.2011’le başlayan dönemin demokratikleşme ajandası kimlik gruplarının devletle ilişkilerini daha hakkaniyetli ve demokratik bir zemine oturtmak olmalıdır.’ Gerçekten yerinde ve analitik bir değerlendirme. (http://file.setav.org/Files/Pdf/20140102151113_2013teturkiye_pdf_4.pdf )- Restorasyon döneminin sonu, kriz zamanlarının başlangıcı...Genel bir kategorizasyonla AK Parti iktidarını iki ana döneme ayırabiliriz. Birincisi 2002 ile başlayan ve 2010 anayasa referandumuna kadar devam eden restorasyon dönemi. Daha önce de bunu farklı şekillerde ifade etmiştik. Başbakan Erdoğan ve kadrosu bu dönemde eski Türkiye pratiklerini geriletirken bir anlamda sistemi restore ettiler. AK Parti, bu dönemde oldukça başarılı bir siyaset izledi.Ancak anayasa referandumuyla birlikte yeni bir dönem başladı. Eski Türkiye’nin yönetsel ve siyasal pratikleri konusunda tecrübeli olan parti kadroları, yeni Türkiye’yi kurma konusunda kriz yaşamaya başladı. Çünkü parti de bunu nasıl yapabileceğini bilemiyordu. Dolayısıyla deneme yanılma yöntemiyle hareket edilmeye başlandı.Bu süreçte zaman, enerji, müttefik ve hedef kaybedildi. Partinin hedefleriyle, pratiği arasındaki makas açılmaya başladı.- Yönetimi yeniden yapılandırmak mı, devlet reformu mu?2010 sonrası dönemde yeni bir siyasal dil, yeni bir siyasal ajanda ve yeni bir kadroyla devlet reformunu yapması gereken AK Parti, özgüven zehirlenmesi ve artan sokak eylemleriyle içe kapandı. Toplumsal muhalefetin AK Parti’nin siyasetine olan eleştirilerini ontolojisine yöneltmesi partinin kimyasını bozarak krizin derinleşmesine yol açtı.AK Parti bu dönemde kendi ajandasını hayata geçirmek yerine muhalefetin gündemine cevap vermeye başladı. Tersinden bir okumayla bu, AK Parti’nin muhalefetin tuzağına düşmesi demekti. Sistemi değiştirmek ve yapısal sorunları çözmek yerine sistemin ıslahı yoluna gidildi. Bu durum AK Parti hikâyesinin eskimesine neden oldu.Referandum sonrası devletin yeniden yapılandırılması yerine, yürütme erkini kapsayan indirgemeci bir rehabilitasyon projesine sapıldı. Kozmetik reform tedbirleriyle sistemin dönüştürülebileceği düşünüldü ve hata yapıldı.Bir sonraki yazıda AK Parti’nin ne yapması gerektiğini tartışacağız...
‘Anti-Erdoğan cephesi’ yerel seçimlerde büyük bir mağlubiyet aldı. Erdoğan karşıtı bloğun süreç başladığında üç stratejik hedefi vardı. Birincisi oyunu yüzde 30’a düşürmek ve Erdoğan’ı başbakanlıktan indirmek. İkincisi Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına engel olmak. Üçüncüsü ise bu iki senaryo işlemezse AK Parti’yi bölmek.Seçim tam tersi bir sonuç çıkardı. Erdoğan, saldırılara karşı tek başına mücadele ederek bu süreçten güçlenerek çıktı. Hamle ve gündem üstünlüğünü yeniden ele geçirdi. Sadece kendisinin değil, Cumhurbaşkanlığı seçiminin, çözüm sürecinin ve ülkenin kaderini tayin edecek bir pozisyon kazandı.Politik rulette kim kaybetti?Erdoğan karşıtı blok için aritmetik olarak kaybetmenin ötesinde dramatik bir tablo var. Başta Gülen hareketi olmak üzere onunla konjonktürel işbirliği yapanlar ve yurt dışındaki suflörleri ‘Erdoğan meselesini kişiselleştirerek rasyonel karar veremez hâle geldiler’. Bunun sonucunda büyük bir stratejik hata yaptılar.Erdoğan’la mücadelesini, ontolojik bir sorun hâline getiren bu cephe, dış sesin telkiniyle kumar masasında kazanacağından emin kumarbaz edasıyla tüm mal varlığını masaya sürdü. Bir anda her şeye sahip olacağına inan(dırıl)ıp politik rulet oynadı. Ancak şartlar lehine olmasına rağmen kazanamadı. Oyunu kaybettiği gibi tüm mal varlığını ve daha da önemlisi itibarını da kaybetti.Bundan sonra ne tür izahat yapılırsa yapılsın tarih, Kemal Kılıçdaroğlu’nu Gülen hareketiyle taktik işbirliği, Gülen hareketini ise CHP için CHP’lilerden daha çok çalışan bir yapı olarak kaydetti. Peki bu ayıp mı? Tabii ki hayır. Değer atfederek bir hüküm vermiyorum sadece olgusal bir tespit yapıyorum.Erdoğan sandıkla devrilmiyor!Girdikleri iddiada her şeyini kaybedenlerin yollarından dönmeyecekleri anlaşılıyor. Seçimin üzerinden bir hafta geçmesine rağmen özeleştiri konusunda herhangi bir işaret gelmedi. Bu cephenin politik psikolojisini ‘operasyonlara rağmen sandıkta yenemedik’ kızgın ruh hâli oluşturuyor.Bundan sonra ne olacağını güvenlik bürokrasisinde çalışmış tecrübeli bir isimle konuştum. Toplumsal hareketler uzmanı olan şahıs şunları söyledi: “(...) yerel seçim muharebesini kaybeden bu cephe savaşın bitmediğini düşünüyor. Deplasmanlı bir eleme maçında ilk maç tamamlandı ve Erdoğan galip. Ancak şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimi var.’Erdoğan, muharebeyi kazandı ama sancağı yerine koymadı. Sancağı hâlâ elinde tutuyor ki taraftarları sancağın indiğini görüp dağılmasınlar. Üç taraf da yeni hamleler için şimdilik mevzilerinde bekliyorlar.‘Sıcak yaz’a, yeni senaryolar...İçinde bulundukları çevrenin irrasyonel mütalaalarıyla seçimleri rasyonel biçimde değerlendiremeyen yapı, taktik hedeflerini revize etti. Kısa vadeli eylem planında sokak gösterileri var. 1 Mayıs’la başlayıp, Gezi’nin yıldönümünde sokaklar paralize edilecek. Yazın sokaklara kan banyosu yaptırmak isteyecekler. Yeni toplumsal provokasyon senaryoları devreye sokulacak.Bu bağlamda Kürt siyasi hareketi bir kez daha kendi cephelerine çekilmeye çalışılacak. Bu başarılamazsa DHKP-C başta olmak üzere diğer sol fraksiyonların eylem gücü devreye sokulacak. İstikrarsızlık büyütülüp, Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasına engel olmaya çalışılacak.”Erdoğan geri atmazsa ne olacak diye sorduğum uzman “her şeyi denedik ama başarılı olamadık, yeni bir yol bulmalıyız psikolojisiyle hareket eden uluslararası odaklar ve ortakları son sahnede ‘Erdoğan’a suikast’ kartını sahaya sürecekler” dedi.Başarılı olabilirler mi? Bunu zaman gösterecek. Ancak cumhurbaşkanlığı seçimine kadar gerilim artarak devam edecek. Evrensel prensiptir, hiçbir doğum sancısız olmaz...
BDP aritmetik ağırlığından daha yüksek bir politik özgül ağırlığa sahip partidir. BDP’nin seçim performansı sayısal olarak tartışmalı olsa da politik olarak kazandığı bir seçim oldu. Neden politik olarak kazandı? Çünkü Mardin ve Bitlis’in kazanılmasının simgesel ve tarihsel bir anlamı var. Ayrıca öz yönetim tartışmaları yeniden gündeme geldi.BDP yerelde pek çok psikolojik direnç noktasını aştı. Artık üç büyük şehri yönetmenin politik/yönetsel/ekonomik sorumluluğu üzerinde. Tarihi geçiş sürecinde hareketin majör kayıplar yaşamadan yoluna devam edeceği anlaşıldı.BDP sayısal olarak neden kaybetti?BDP çevreleri ‘sayısal olarak kaybetti mi ki?’ sorusunu soracaklardır. Bu soru haklıdır ve yerinde bir kritiktir. Çünkü son tahlilde BDP’nin belediye sayısı 2009’a göre beş artmıştır. Ancak serinkanlı bir mukayese yapıldığında yeni bir politik moment var.BDP geleneği ilk yerel seçimine 1999’da girdi. Bu seçimde 7’si il merkezi belediyesi olmak üzere toplam 37 başkanlık kazandı. 2004’te bu sayı 5’i il merkezi, toplam 69 oldu. 2009’da il sayısı 8, toplam belediye sayısı ise 98’e ulaştı.2014 seçiminde resmi olmayan sonuçlara göre 3’ü büyükşehir, 8 il merkezi olmak üzere toplam belediye sayısı 103’e çıktı. 1999’dan 2009’a geometrik bir artış varken, son seçimde bu yükseliş yerini aritmetik artışa bıraktı.BDP oyları neden düştü?Daha da önemlisi, Diyarbakır başta olmak üzere bazı önemli merkezlerde önemli kayıplar yaşandı. Diyarbakır’da 2011’de 411 bin oy alırken, 2014’te 393 bine geriledi. HDP projesi beklenilen başarıyı getirmedi. Yerel yönetimlerde kimlik siyasetinin öne çıkması hizmeti ve şehirlerin yapısal sorunlarını geriletti. Bu manzara halkta ciddi bir memnuniyetsizlik yaratıp, sonuçlara da yansıdı.Delil Karakoçan’ın Özgür Gündem’deki analizi ciddi bir özeleştiri ve önemli bir perspektif içeriyor: “Değişim Kürtlerin de önemli sorunudur. Kürtler, gerilla mücadelesini benimsemiş, ancak yeni paradigma sonrası demokratik siyasal mücadeleyi tam anlamıyla içselleştirememiştir. Kürt siyasal elitinin geniş toplumsal kesimlerle buluşamaması, giderek yalıtık üstenci bir karaktere bürünmüş olmasından kaynaklanmıştır.” Karakoçan, sonraki bölümlerde kimlik siyasetinin krizinden bahsetmektedir.Etnik kimlik mi, mezhep mi?Bölgede gözden uzak derin bir sosyolojik tartışma da devam ediyor. Etnik kimlik, mezhep kimliği rekabetinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geçmesiyle bazı yerleşim birimlerinde BDP oyları göreceli olarak gerilemişti. Bu yeni durumla hem Türkiye, hem de Kürt siyaseti için ilk defa karşılaşıldı. 2010 referandumunda ilginç bir etno-politik harita oluştu. 2011 seçiminde Dersim vekilliklerini CHP kazandı.Alevi Kürt nüfusun yaşadığı yerleşim birimlerinde BDP’nin oyu geriledi. Yani mezhep kimliği, etnisiteye galip geldi. Ancak nedense yerel seçimlerde o oylar geri döndü. Bu bağlamda Tunceli Belediye Başkanlığı’nın kazanılmasının politik sosyoloji bakımından tarihsel bir anlamı var.10 Maddede BDP’nin seçim sonucu...1. BDP, süreci doğru yönetilebilirse ilk seçimde yüzde10 barajını aşabileceğini gösterdi.2. Halk, adaylardan çok Öcalan ismine ve hareketin şahsı manevisine oy verdi.3. Hareket, Gülen-Hükümet kavgasının dışında kalıp, kendi gündemini konuştu.4. BDP süreçte elini güçlendirdi ve masada daha güçlü oturmaya başladı.5. Halkın özerkliği değil, barış sürecinin geleceğini daha fazla tartıştığı ve önemsediği görüldü.6. Bölgede Tayyip Erdoğan ismi çekip alındığında BDP’nin politik tekel olacağı anlaşılıyor.7. Hareketin silahsız döneme hazırlanma konusunda yapısal sorunları olduğu görüldü.8. Sonuçlar yerel yönetim paradigmasının yeniden yapılandırılması görüşünü ortaya koydu.9. İki dönem kuralı nedeniyle yakın zamanda BDP kongreye gidecek ve yeni bir yönetim iş başına gelecek.10. BDP’ye, HÜDAPAR gibi uzun vadede alternatif olabilecek yeni bir muhafazakâr rakip geldi.
MHP, aldığı oydan daha fazla bir özgül ağırlığa sahip partilerdendir. Bu seçimde de öyle oldu. Aritmetik olarak istenilen başarı sağlanamasa da genel seçimler için doğru bir strateji belirlenirse yüzde yirmi eşiğinin zorlanabileceğini gösteren bir sonuç ortaya çıktı. Bu sonuçlar AK Parti’nin sahici alternatifinin CHP’de değil, MHP’de aranması gerektiğini gösterdi.Devlet Bahçeli’nin Adana ve Osmaniye seçim gezilerini takip edip mitinglerini izlemiş, Adana ve Mersin başta olmak üzere Doğu Akdeniz’de sürpriz yapacağını yazmıştım. Gerçekten de MHP ilk defa bu iki şehri aynı anda kazanarak lokal ama önemli bir başarıya imza attı.Devlet Bahçeli’yi kim aldattı?Mülakatımızda Devlet Bahçeli, “geçmişte Gülen hareketi hakkındaki söylediklerinin ardında durduklarını“ belirtmesine rağmen kamuoyu önünde cemaat hakkındaki öz fikrini asla söylemedi. Belli ki cemaat hakkında kendisine farklı bir dosya sunulmuş ve seçim öncesi Gülen’den gelecek oyların küstürülmemesi gerektiği söylenmişti.MHP’nin cemaat karşısındaki ikircikli tavrı oy getirmediği gibi milliyetçi muhafazakâr tabanda kafa karışıklığına yol açtı. AK Parti tabanından gelecek oylara da engel oldu. Dışişleri Bakanlığı’ndaki toplantı kayıtları yayınlandığında eğer Devlet Bahçeli bir basın toplantısı düzenleyip ‘devlet içindeki bu tür yapılara asla izin vermeyeceklerini ve Başbakan Erdoğan’a bu konuda açık destek verdiklerini’ söyleseydi, öngörülmeyen bir oy patlaması yapabilirdi.MHP’de yeni jenerasyon geliyor!Adana ve Mersin başarısı partinin izlemesi gereken stratejiyi göstermesi bakımından manidardır. Hüseyin Sözlü ve Burhanettin Kocamaz’ın Ceyhan ve Tarsus’ta sağladıkları yerel başarının üzerine çıkıp büyükşehirleri kazanması, teşkilatların önemsenmesi durumunda garantili sonuçlar doğacağını gösterdi. Ancak Devlet Bahçeli ile birlikte MHP’nin oylarını kemikleştirerek büyüdüğünü ve her seçimde hareketin biraz daha özgüven kazandığını belirtmek lazım. Türkeş döneminde en fazla yüzde 8,5 oy alan MHP’nin Bahçeli’yle yüzde 20 bandına yaklaşması aslında fazla söze gerek bırakmıyor.AK Parti’nin alternatifi CHP mi, MHP mi?CHP’nin Mansur Yavaş, Lütfü Savaş tercihiyle sağladığı başarı ile BBP’nin Keçiören’de Turgut Altınok’la sağladığı sayısal artış genel merkeze açık bir mesaj veriyor. Ancak Devlet Bahçeli’nin bu konularda ilkesel tutarlılığı konjonktürel başarıya tercih etmesi bazı kesimlerde eleştirilse de ona devletlü bir sıfat kazandırıyor.Seçim sonuçları, AK Parti’nin alternatifinin solda değil, sağda olduğunu bir kez daha gösterdi. MHP bu süreci doğru okursa yeni adres pekâlâ MHP olabilir. Ancak bunun için partinin Adana/Mersin’i kazanan yeni jenerasyonla, yeniden yapılandırılması gerekiyor.MHP neden kazanamadı?1. MHP’nin Gülen hareketi karşısında ikircikli tavrı ona artı değil, eksi puan yazdı.2. Aday tercihinde genel merkezin bazı isimleri kişiselleştirmesi partiye pahalıya mal oldu3. Aday tercihlerinde yapılan hatalar toplamda aritmetik başarının düşük olmasına yol açtı.4. Teşkilatların istediği isimler aday yapılsaydı daha büyük bir oy ve başarı elde edilebilirdi.5. Ankara ve İstanbul’da MHP’lilerin büyük kısmının CHP’yi desteklediği görüldü.6. Genel Merkez doğru isimler tespit ederse MHP’nin önünün açık olduğu anlaşıldı.7. Bahçeli’nin oyları sindire sindire parti kimliğini kemikleştirdiği gözlendi.8. MHP yerelde popüler adaylarla yarışırken, AK Parti Erdoğan markasını sahaya sürdü.9. MHP’nin büyükşehir ve il belediye sayısının toplamı BDP’nin gerisine düştü.10. CHP ile MHP tabanı arasında 2009’da başlayan geçişkenlik bu seçimde daha da arttı ve kurumsallaştı.
CHP, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle beklediği sonucu alamadı. İster aritmetik ister politik bir değerlendirme yapılsın, ortada ‘kral çıplak’ durumu var. Tüm kampanyasını ‘anti Erdoğan’ tezi üzerine kuran Kılıçdaroğlu bir anlamda hayal kırıklığına uğradı.Ankara, İstanbul ve Hatay’da oyunu artırmasına bakıp CHP başarılı denebilir. Bu doğru, ancak gözden kaçan bir durum var. Ankara ve Hatay’daki başarı ‘sağ’dan transfer edilen isimlerle oldu.Türkiye geneli ve özellikle Orta Anadolu sonuçları, siyaset sosyolojisi perspektifinden analiz edildiğinde CHP’nin ‘derin Anadolu’dan’ koptuğu işaretini veriyor. Yozgat, Tokat, Çankırı, Kastamonu sonuçlarına bakıldığında bu tez daha iyi anlaşılabilir.Gülen ittifakı CHP’ye ne kazandırdı?Seçim öncesi Kılıçdaroğlu, cesur ama riskli bir hamle yaparak partiyi sağa açmaya karar verdi. Toplumun önemli bir kısmı CHP’nin gerçek bir sosyal demokrat parti olmasını beklerken Kılıçdaroğlu partideki kimlik krizini derinleştirecek bir adım attı.Sağa açılma yanında daha büyük bir risk alınarak Gülen hareketiyle ‘Erdoğan karşıtlığı’ üzerinden konjonktürel bir koalisyon kuruldu. CHP yöneticileri ısrarla inkâr etseler de en son Hüseyin Gülerce, ‘cemaatin kapı kapı dolaşarak CHP için oy istediğini‘ söyledi.İşin tuhafı, Gülen hareketiyle köprüleri atan Erdoğan oylarını artırırken cemaatle ittifak yapan CHP’nin oyunda bir değişim olmadı. Yani cemaat tabanı Gülen’i değil, Erdoğan’ı dinledi. Normal şartlar altında aslında alınan bu sonuçlar başarısızlık sayılmayacaktı. Ancak Kılıçdaroğlu, cemaatle ittifak yaparak politik kariyerinin en büyük riskini aldı. Şimdi koltuğunu kaybetme tehlikesi altında.Sağ’da inecek var!Kılıçdaroğlu’nun ‘Yeni CHP’ tezine rağmen parti hâlen ontolojik bir kimlik sorunu yaşıyor. Tüm bunların yanında Kılıçdaroğlu’nun seçimden sonraki konuşması ‘sonuçların doğru okunmadığının ve problemlerin devam edeceğinin’ işareti oldu. Açılımların beklenilen sonucu vermediği bu seçimler CHP’de ‘umudun tükendiği’ seçim olarak tarihe geçecektir.Topluma umut vaat edemeyen CHP’de artık sözün bittiği yere gelinmiş durumda. Atatürk’ün partisi olduğunu söyleyen bir politik hareket, Atatürk kadar cesur ve vizyon sahibi bir politika yürütemediği için bir türlü iktidar alternatifi olamıyor. Partideki dip kaynama yakında kurultay hazırlıklarına başlanılacağının işaretini veriyor...Neden böyle oldu?1. Kılıçdaroğlu, sağ/cemaat açılımını yönetemedi ve bu projeyi halka anlatamadı.2. Yeni CHP tezi, plastik kaldı ve sahici bir değişim/dönüşüm getirmedi.3. Partideki örgütlenme/söylem/liderlik sorununun aşılamaması sandığa yansıdı.4. CHP, ülkeyi AKP’den daha iyi yönetebileceğine toplumu ikna edemedi.5. Seçim kampanyasının negatif dile yaslanması beklenilen sonucu getirmedi.6. Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a yönelik ‘başçalan, hırsız’ ifadeleri onay almadı.7. Parti ortak aklı kullanmadığı gibi profesyonel destek almadı veya bunları yeterince dinlemedi.8. Gülen ittifakı oyları artırmadığı gibi etkileri sonra görülecek tarihsel bir kırılma yarattı.9. Kürt meselesine ikircikli yaklaşım başta Tunceli’nin kaybı olmak üzere partinin Güneydoğu’dan tamamen silinmesine yol açtı. Batı Kürtlerinin de desteği alınamadı.10. Kılıçdaroğlu kendi gündemini konuşmak yerine, Erdoğan’ın gündemini konuştu ve kendisini Erdoğan üzerinden konumlandırdı.
Normal şartlar altında AK Parti’nin oyunun düşmesi gerekiyordu. On iki yıllık iktidarında metal yorgunluğu oluşmuştu. Söylemi zedelenmiş, kadroları eskimişti. Bunun yanında, karşı kampanyada dile getirilen iddiaların partiyi siyaset sahnesinden silmesi icap ediyordu. Ancak tam tersi oldu. Erdoğan demokratik ülkelerde eşi görülmemiş büyük bir başarı elde etti.Neden böyle oldu? Bu sorunun tek bir cevabı yok. En başta Erdoğan’ın tabanıyla kurduğu ontolojik duygudaşlık bu başarının en büyük nedeni. Bunu anlayabilmek için onun mitinglerini izlemek gerekiyordu.Ağlayan meydanlar ne söylüyor?Başbakan Erdoğan’ın çok sayıda mitingini izledim. İnsan manzaralarını yakından görmek için meydanları dolaştım, esnafla konuştum, cami cemaatini kışkırtıcı sorularla çözümlemeye çalıştım. Olan biteninin özeti, Erdoğan’la ona oy veren kitle arasında hiçbir partide görülmeyen mistik bir bağ var.Sesinin kısıldığı Diyarbakır mitinginde, meydandaki herkes dersem belki mübalağa olur, ancak meydandaki kadınların tamamının ağladığını iddia edebilirim. Daha sonra TV’lerden mitingi izleyenlerle konuştuğumda birçok kişinin ekran başında ağladığını işittim.Erdoğan’ın sesinin kısılmış olmasını ve konuşamamasını ağlayarak izleyen bir topluluk var. Bu manzara aslında fazla söze gerek bırakmıyor. Rakiplerinin ‘işte bu defa bitecek’ dediği son hamle Erdoğan’a seçime iki gün kala en az üç puan yazdı.Siyaset mühendisliği geri tepti!Erdoğan, 17 Aralık sürecini siyasete müdahale olarak anlattı ve bunda büyük başarı sağladı. Peki kitle inandı mı? Serinkanlı bir değerlendirme yapılırsa, tabanda bu iddiaların bir karşılığı var. Ancak peş peşe yayınlanan kasetler ve en son Dışişleri Bakanlığı’ndaki toplantı kayıtlarının yayınlanması operasyon algısını kuvvetlendirdi.Fark ettiniz mi? Gülen cephesi, Erdoğan’la ilgili çok sayıda kaset yayınlayıp, iddiaların içinin boşalmasına ve kaset mühendisliği algısına neden olurken hükümet Gülen’le ilgili çok az kaset servis etti.Erdoğan’la ilgili iddialar geri teperken, Gülen’in konuşmaları, meşruiyetini ve masumiyetini yok etti. Gülen’in etkinliğini Erdoğan’ın onun arkasında durmasına borçlu olduğu ortaya çıktı.Erdoğan’ın başarısının ardında ne var?17 Aralık’la oluşan seferberlik duygusu derin milleti harekete geçirdi. Seçimin referanduma dönüşmesi Erdoğan için büyük avantaj sağladı. Kaderini Erdoğan’la özdeşleştiren kitleler bir kez daha onun yanında durdu. Erdoğan’ı kasetler üzerinden tasfiye arayışı başarısız oldu. Kırsal oylarının büyükşehre dâhil edilmesi ona avantaj sağladı. Erdoğan, topluma umut ve istikrar vaat ederken kendi gündemini anlattı. Muhalefet ise kendisini Erdoğan üzerinden tanımladı ve kazanamadı. Seçimi güçlü lider kazanır prensibini Erdoğan, bir kez daha ortaya koydu.Erdoğan bundan sonra ne yapacak?Sonuçlar, psikoloji, gündem ve hamle üstünlüğünü yeniden Erdoğan’a verdi. Bununla birlikte AK Parti’nin rakibinin yine kendisi olduğunu bir kez daha gördük. Erdoğan’a politik ömür biçenler bir kez daha kaybetti.Bu sonuçlarla birlikte AK Parti 2023 stratejik hedefindeki önemli bir direnç noktasını aşmış oldu. AK Parti büyük bir özgüven kazandı. Ancak unutmamak lazım, insanın kendisini en kuvvetli gördüğü an, aslında en zayıf olduğu andır. Şimdi AK Parti’nin yeni bir hikâye yazma ve devletin demokratik dönüşümünü gerçekleştirme mecburiyeti var...
Saatler gece yarısını gösterirken sonuçlar kabaca belli oldu. Ancak rekabetin bazı illerde son ana kadar devam edeceği anlaşılıyordu. Ortada net bir durum var. Erdoğan 3 genel, 3 yerel ve 2 referandum olmak üzere yeni zafer daha kazandı. Artık ülke siyasetinde yeni bir sayfa açılıyor.Görülmemiş sertlikte bir kampanyadan sonra Erdoğan’ın başarısı üzerinde yeniden düşünmek lazım. Kampanya döneminde dile getirilen iddialar bir yana on iki yıllık bir iktidardan sonra girilen üçüncü yerel seçimde AK Parti yeniden kazandı. Dünya ve ülke tarihinde görülmemiş bir durumla karşı karşıyayız.Erdoğan’ın başarısının ardında ne var? Seçimin referanduma dönüşmesi Başbakan Erdoğan için büyük avantaj sağladı. Kaderini Erdoğan’la özdeşleştiren kitleler bir kez daha onun yanında durdu. Açıkça söylemek gerekirse, bu sonuçta Erdoğan’ın başarısı kadar muhalefetin başarısızlığının payı var. 17 Aralık sürecinde yaşananlar tepkiye yol açtı. Bu kadar tartışmadan sonra Erdoğan’ın tartışmasız bir başarı kazanmasının üzerine tekrar tekrar düşünmek gerekiyor. Böylesine yoğun iddiaların toplumun yarısında karşılık bulamadığı anlaşılıyor. Erdoğan’ı kasetler üzerinden tasfiye hamlesi başarısız oldu. Kırsal oylarının büyükşehre dâhil edilmesi AK Parti’ye avantaj sağlamış gözüküyor.Seçimin mağlubu CHP değil, Gülen oldu. Kampanya sürecinde muhalefetten daha yoğun bir muhalefet yürüten Gülen hareketi seçimin kaybedeni oldu. Bir din adamının parti lideri gibi muhalefete soyunması manidar bir durumdu. Seçim sonuçları Gülen grubunun da özgül ağırlığını gösterdi. Keşke böyle olmasaydı. Acaba durup bir an için, neden böyle oldu diye düşünürler mi? Seçim gecesi yapılan tartışmalara bakıldığında bu olmayacak. Görünen o ki Gülen hareketi böyle bir özeleştiri yapmayacak. CHP’nin cemaat ve sağ açılımının ise beklenilen başarıyı getirmediği görülürken parti içi tartışmaların yeniden başlayacağı anlaşılıyor. CHP bu seçimlerin en çok tartışılan partisi olacak.MHP ve BDP kazandı!Kesinleşmeyen rakamlara bakıldığında BDP Doğu ve Güneydoğuda büyük bir başarı elde etti. Ülkenin batısında yapılan tartışmalardan uzak durarak kendi gündemini takip etti. Oyunu ve belediye sayısını artırarak genel seçimlerde ülke barajını aşacağının sinyalini verdi. MHP ise söylendiği gibi Doğu Akdeniz’de ve ülke genelinde ciddi bir oy artışı sağladı. MHP de BDP gibi Erdoğan ile CHP ve Gülen arasındaki savaşın dışında kalarak topluma üçüncü bir yol gösterdi.Seçimin öne çıkan başlıkları...1. Erdoğan tartışmasız yeni bir zafer kazandı. 2. CHP’nin cemaat ve sağ açılımı beklenen zaferi getirmedi.3. Gülen-Erdoğan savaşının dışında kalan BDP ve MHP avantaj sağladı.4. Seçimin referanduma dönüşmesi Erdoğan’a büyük başarı getirdi.5. Gece yarısı rakamlarına bakıldığında kalelerde değişim olmadı.6. Mustafa Sarıgül, Şişli, İstanbul ve CHP liderliğini kaybederek en çok kaybeden oldu.7. BDP çözüm sürecinde masada elinin daha güçlü olacağını gösterdi.8. Erdoğan liderliğini bir kez daha pekiştirdi ve büyük bir kişisel başarı elde etti.9. Sonuçlarla beraber Gülen hareketinin özgül ağırlığın şehir efsanesi olduğu ortaya çıktı.10. Seçimler yeni bir irade çıkardı ve Yeni Türkiye için ilk adım atılmış oldu.