BDP heyetinin 18. İmralı ziyareti hafta sonu yapıldı. Abdullah Öcalan’ın açıklaması eski tartışmayı yeniden ateşledi. Hatırlanacağı gibi ilk ziyaret 3 Ocak 2013’te yapıldı. Bu ziyaret müzakereler tarihinde yeni bir sayfa açmış ve adına ‘çözüm süreci’ denmişti. Çözüm sürecinin başladığı ilk günden kamuoyu üçe ayrılmıştı. Her hâl ve şartta karamsarlar, ihtiyatlı iyimserler ve her durumda iyimser olanlar.Eski tartışma neydi? Diyalog başlamış olsa da taraflar sonunda savaşmaya yeniden başlayacaktı. Bu bloğun içinde iki tarafın şahinleri yer alıyor. Ne söylenirse söylensin, hangi adım atılırsa atılsın ‘kesin inançlı’ duruşlarını bozmuyorlar. Bozamayacakları da anlaşılıyor. Bu cephenin ana fikrini ‘tek yol savaş’ söylemi oluşturuyor.- Öcalan savaş kartını mı gösterdi?İlk görüşmeden 18. görüşmeye gelinceye kadar aynı söylemi dile getirdiler. Son görüşme notları üzerinden de benzer tezler ileri sürüldü. Cumartesi günkü görüşmeden sonra pazar günü Lice’de iki askerin kaçırılması aynı tezlerin yüksek sesle dillendirilmesine neden oldu.Peki gerçekten son durum ne? Kandil’in sürecin ilerleyişinden rahatsızlığı biliniyor. Zaten sözcüler her fırsatta bunu dile getiriyorlar. Ancak son mesajın iki farklı adresi var. Birincisi, bu tür gerilim söylemleriyle müzakere masasındaki Öcalan’ın eli sağlam tutulmaya çalışılıyor.Diğer yandan örgüt kadrolarının gevşememesi ve çözülmemesi amaçlanıyor. Yani Kandil’in açıklamalarının ana hedefi çözüm sürecinin kendisi değil, örgütsel bütünlüğün korunması ve Öcalan’ın çözüm sürecinde elinin güçlü tutulması. Çünkü ‘örgütsel bütünlük’ örgüt ve Öcalan için sürecin varoluşsal unsurunu oluşturuyor. Son tahlilde PKK ne söylerse söylesin Öcalan’ın dediği olacaktır. Ancak Öcalan da örgütü boşa düşürecek hamlelerden uzak duracaktır.- BDP heyeti yerine devlet heyeti gitti!Normal şartlar altında BDP heyeti geçen hafta görüşmeye gidecekti. Ancak son anda ortaya çıkan bir gelişme o ziyarete engel oldu. Çünkü adaya başka ziyaretçiler gitti. Aralarında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın olduğu kalabalık heyet önceki hafta adaya gitti. İddialara göre Öcalan’la uzun bir görüşme oldu. Bu ziyaretten sonra BDP heyetinin adaya gitmesi bekleniyordu. Ancak olmadı.BDP heyetinin adaya neden gitmediği konusunda iki farklı görüş var. Birincisi normal şartlar altında ziyaret olacaktı ancak son anda Başbakan Erdoğan’la yapılması gereken bir buluşma gerçekleşmedi ve ziyaret ertelendi. İkinci teze göre ise devlet heyetinin ziyareti sırasında adada bir sorun çıktı ve görüşme gerçekleşmedi.Normalde her ayın on beşine doğru yapılması gereken BDP heyetinin ziyareti ilk defa manidar biçimde uzadı. Seçimlerden sonra devlet heyeti iki defa Öcalan’la görüşürken BDP heyeti bir defa görüştü. Ailenin ziyareti de BDP’nin ziyaretinden sonraya bırakıldı.- Öcalan ne istiyor?Öcalan çözüm sürecinin sağlıklı biçimde yürüyebilmesi için en başta yasal güvence istiyor. BDP seçimden önce ilgili yasa teklifini hükümete iletti. İkincisi, adadaki bazı mahkûmların değiştirilmesini talep ediyor. Üçüncüsü, cezaevi koşullarının iyileştirilmesini ve son olarak da adaya gazetecilerin gelmesini arzuluyor. Öcalan bu talepleri uzun zamandır dile getiriyor. Öcalan’ın bu talepleri yanında PKK’nın da bazı istekleri var.Kandil’in talepleri arasında hâlen sürmekte olan karakolların yapımının durdurulması olmak üzere, baraj inşaatları ve özerklik meselesi var. Devlet heyeti bu talepleri her defasında not ediyor ve Ankara’ya taşıyor. Ancak önce Gezi Parkı sonra 17 Aralık süreciyle birlikte hükümetin önceliklerinin değişmesi, süreci zora sokuyor.- Bundan sonra ne olacak?Öcalan’ın son açıklaması süreci derinleştirmek ve hızlandırmak için yeniden ‘zorun rolü’nü göstermek istemesinden kaynaklanıyor. Ancak çatışmaların yeniden başlaması PKK’nın işine gelmez. Çünkü Rojava’da alanda olan örgütün, ayrıca Türkiye’de yeniden eylem başlatması tüm kazanımların kaybına neden olabilir.Son tahlilde Öcalan, 18. görüşmede ilk defa farklı bir hissiyatla konuşmuş olsa da süreç, kazanımlarıyla yoluna devam ediyor. Çatışma kartı, taktik üretkenliğin bir sonucu olarak ileri sürülse de stratejide şimdilik bir değişiklik bulunmuyor.Geldiğimiz noktada Hakan Fidan’ın adaya gazetecilerin gitmesi için Başbakan Erdoğan’ı ikna etmesiyle süreç hızlanacak ve müzakereler derinleşerek devam edecektir.
Tayyip Erdoğan’ın 1915 olayıyla ilgili hafta içinde yaptığı açıklama büyük fırtına koparttı. Tartışmaların temelinde ‘Başbakan Erdoğan samimi mi?’ sorusu vardı. Bu soruyu soranları ikiye ayırmak mümkün. Birinci grupta Erdoğan ağzıyla kuş tutsa ikna olmayacak geniş cephe var. Erdoğan, denizin üzerinde yürüse, ‘yüzme bilmiyor’ diyecekler.Bu blokta yer alanlar sadece Erdoğan’ın Ermeni açılımına karşı değiller. Bu isimler Erdoğan’ın Kürt açılımına da, Alevi açılımına da, AB açılımına da karşılar. Son tahlilde Erdoğan’ın varlığına karşılar. Erdoğan ne yaparsa yapsın pozisyonları değişmiyor. Erdoğan’la olan sorunlarını kişiselleştirmiş durumdalar.İkinci grupta yer alanlar ise yakın zamana kadar Erdoğan’a yakın durmakla birlikte Gezi’den sonra birinci gruba yaklaşan isimlerden oluşuyor. Bu cephede yer alanlar, birinci gruptakiler gibi Erdoğan’ın varlığına değil, bazı politikalarına karşılar.Ermeni açılımı ve Dejavu haliErdoğan, belediye başkanı olduğunda ‘şeriat getirmek istiyor, demokrat değil’ diye eleştirilirken, başbakan olduğunda ülkeyi Malezya yapacağı öne sürülmüştü. Sürekli bir niyet okuma arayışı ve gizli ajanda şüphesi vardı.Geçen yirmi yılda ne Türkiye İran oldu, ne ılımlı İslam geldi, ne de laiklik elden gitti. Ancak iddialar maske değiştirerek devam etti. Dile getirenler ne bir özeleştiri verdiler ne de bir açıklama yaptılar. Bugün benzer eleştirileri 1915 açıklaması için yapıyorlar.Erdoğan, 1915 açıklamasına benzer bir konuşmayı 2005’te Diyarbakır’da yapmıştı. Bu konuşma daha sonra ‘Demokratik Açılım ve Çözüm Sürecinin’ başlangıcı oldu. 2014’e gelindiğinde ise tarihsel bir bağlama oturdu. Çözüm arayışları tarihe not düştü ve ciddi bir literatür oluşturdu. Devletin hafızasında önemli bir birikim sağladı.Ermeni açılımını eleştirenler dün aynı kelimelerle Kürt açılımını eleştiriyorlardı. Muhafazakar-milliyetçi kökenden gelen birinin Kürt sorununu çözemeyeceğini, hatta anlayamayacağını iddia ediyorlardı. Geçen süre içinde Erdoğan, devletin Kürt politikasını değiştirdi. 2013’te çözüm süreci başladığında eleştirenler sonra dağdan inişi izlemeye gittiler.Yurtta barışı sağlayamayan, dünyada barışı sağlayabilir mi?Bu sorunun türevi sorular var. Ülkenin batısında OHAL uygulayan Erdoğan, Kürtlere demokrasi getirebilir mi? Alevilerin sorununu dinlemeyen Erdoğan, Kürt sorununu çözebilir mi? Geziyi kavrayamayan Erdoğan, çözüm sürecini yürütebilir mi? Bu soruları uzatmak mümkün. Ancak tümünün ortak keseni Erdoğan bu sorunları çözebilir mi, açılımları sonuca ulaştırabilir mi cümlesinde toplanıyor.Geçen on iki yıla bakıldığında hükümetin tabii ki pek çok eleştirilecek yönü var. Ancak eğri oturup doğru konuşmak gerekirse aynı hükümetin yüzyıllık sorunları çözmek için büyük bir uğraş verdiği görülüyor. Açılımın en somut sonucu 15 aydır tabut gelmemesi değil mi?Yüzyıllık sorunlar karşısında muhalefet ne diyor?Hükümetin performansını kavrayabilmek için muhalefet partileri üzerinden bir okuma yapmak daha doğru olabilir. CHP, Cumhuriyeti kuran parti, MHP ise elli yaşına yaklaştı. Ülkenin yapısal sorunları belli. Dünden bugüne ortaya çıkmış problemlerden değil, yüzyıllık sorunlardan bahsediyoruz.CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Dersim dramı, Kürt sorunu, PKK’nın dağdan inmesi, Alevi konusu, Ermeni meselesiyle ilgili çözüm projelerini bilmiyoruz. Hakeza MHP’nin de öyle.Türkiye Başbakanı’nın mı açıklaması, Tayyip Erdoğan’ın mı?Ortada basit bir mantık ve muhakeme problemi yanında ayrıca totolojik bir yaklaşım var. Tayyip Erdoğan bu açıklamayı kişisel bir açıklama olarak mı yaptı, yoksa ülkenin başbakanı olarak mı? Yaşanan pekçok ilkten ve açıklamanın içeriğinden öte ‘samimiyet’ terimi değer yüklü bir ifade. Ortada bir evlilik veya platonik bir aşk ilişkisi yok. Sonuçta Başbakan sıfatıyla yapılan bir açıklama var. Dolayısıyla ‘samimiyet sorgulaması’ kamu politikası için öne sürülecek bir argüman olamaz.Öte yandan ‘Tayyip Erdoğan otoriterleşiyor, kucaklayıcı bir konuşma yapmalı’ deniliyor. Erdoğan konuştuğunda bu defa burun kıvırıp ‘olmadı, samimi değil’ deniliyor. Öncelikle bu üstten, hiyerarşik dili kullanma hakkını size kim veriyor? İkincisi, samimiyeti neye ve kime göre ölçeceğiz? Kimin elinde samimiyet metre var? Biraz tutarlılık lütfen!
Başbakan Erdoğan, cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir devlet adamının yapmadığını yaparak bir kez daha tarihe not düştü. Ermeni meselesinde ortak acıya dikkat çeken ve taziye dileyen mesajıyla bir tabuyu daha yıktı. Mesajın yayınlanmasıyla başlayan tartışma, mesajın önemi ve tarihselliği hakkında ciddi bir fikir sunuyor. Türkiye yüz yıllık sorunlarıyla yüzleşerek, demokratikleşme yolunda bir adım daha attı. Erdoğan’ın mesajını tarihi kılan pek çok sebep var. En başta ulusal ve uluslararası çok büyük bir farkındalık yarattı. Özgüvenli bir duruşla Türkiye’nin pozisyonunu ortaya koydu. 2015 öncesi hamle ve psikoloji üstünlüğünü ele geçirdi.Büyük devlet, sorunlarıyla ve kendisiyle yüzleşir...Büyük liderler, büyük sorunlar karşısında aldıkları tavırlarla tarihe geçerler. Erdoğan, bazı kesimlerin umudunu kestiği anda bir putu daha yıkarak farklı liderliğini bir kez daha gösterdi. 12 Ağustos 2005’te Diyarbakır’da yaptığı konuşmada büyük devletlerin gerektiğinde özür dileyebileceklerini dile getirmişti. Dünkü mesajı, Erdoğan’ın kaldığı yerden devam ettiğini gösterdi.Erdoğan 2005’te şunları söylemişti: “Her ülkede geçmişte hatalar yapılmıştır. Her ülke geçmişinde zor günler yaşamıştır. Türkiye gibi büyük bir devlet ve güçlü ülkede pek çok zorluğun harmanından geçerek bugünlere geldik. O nedenle geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere asla yakışmaz. Büyük devlet, güçlü millet kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir.” Bu sözler daha sonra başlatılacak Kürt açılımının ilk adımını olmuştu.1915’ten 2015’e Yüzyıllık Acı: Ermeni Meselesi...Başbakanlık kaynakları, mesajın Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı arasında yaşanan yoğun trafik ve uzun çalışmalar sonucunda hazırlandığı ifade ettiler. Aynı kaynak, Ermeni meselesi başta olmak üzere Alevi vatandaşların sorunlarıyla ilgili yeni çalışmaların yolda olduğunu ve hükümetin açılımlara devam edeceğini dile getirdi. Erdoğan’ın açıklamasında altı çizilmesi gereken en önemli mesaj “kadim, eşsiz coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklerine sahip halkların geçmişi, olgunlukla konuşabileceklerine inanıyoruz” ifadesi yanında “20. Yüzyıl’ın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz” sözleriyle resmi paradigmayı yerle bir etti.Erdoğan bu sözleriyle bir anlamda ‘biz büyük bir devletiz ve millet olara k sorunlarımızı daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlı k hukukuyla çözeceğiz’ diyordu. Bir anlamda farklılıkları yok sayan, vesayetçi, darbeci paradigmanın çöküşünü, ABD’de Lincoln’ün temsil ettiği ‘hürriyetlerin, farklılıkların ve birliğin’ doğuşunu ilan etti.Metnin politik çözümlemesinde ne var?1. Türkiye, ilk defa Başbakan düzeyinde manifesto gibi deklarasyon yayınladı.2. Ermenice dâhil dokuz dilde yayınlanan mesaj Türkiye yeni pozisyonunu ilan etti.3. İlk defa ölenlerin yakınlarına taziye bildirildi, ortak acı vurgulandı.4. Başkaları ne diyecek ezikliğinden çıkıp sorunla yüzleşme çabası ve özgüveni sergilendi.5. Soylu bir yas tutma arayışı vurgulanırken ateş düştüğü yeri yakar sözü öne çıktı.6. Kelimelerin titizlikle seçildiği metinde sanki yeni Türkiye’nin politik dili görülüyor.7. Mesaj, 1915’e cevap olmaktan daha çok samimi bir özeleştiriyi ve anlama çabasını yansıtıyor.8. 1915’in saf acılarına sahip çıkıldığı ve bunların ortak acıyı yansıttığı vurgulanmış.9. Devletin/Hükümetin aydınlardan ve üniversiteden ileri bir yerde durduğu ortaya çıktı.10. Metnin 23 Nisan’da yayınlanması 1920 ruhuna dönmek bakımından manidardı.11. Başbakan bu mesajıyla gündem değiştirme gücünü ve ustalığını bir kez daha gösterdi.12. Erdoğan, gücünü açılımlardan ve tabu yıkmaktan aldığını bir kez daha ortaya koydu.13. Erdoğan, rakipleriyle arasındaki perspektif farkını kapanmamak üzere daha da açtı.14. Erdoğan, Kürt, Alevi, Roman açılımından sonra Ermeni açılımı yapıp yüz yıllık sorunları kendilerinin çözeceği mesajını verdi.15. Erdoğan, Kürt sorunundan sonra Ermeni meselesinde de devletin resmi paradigmasını değiştirerek yeni bir politika ve söylem ortaya koydu.
Tunceli’ye ilk defa yirmibeş yıl önce genç bir üniversite öğrencisi olarak gelmiştim. O vakitler Erzurum yolu Bingöl üzerinden değil, Tunceli ve Pülümür güzergahından geçerdi. Daha sonra bu yol tamamen yasaklandı. 20 yıl önce, 20 sonra Tunceli’yi düşünürken kendi kişisel hikayem gözümün önüne geldi. Yirmi yılda Türkiye, bölge ve hepimiz çok değiştik. Ancak bu değişim çok sancılı ve kederli oldu.Sadece şu örnek dahi sanırım yaşanan değişimi görmek bakımından önemlidir. Elazığ’dan Tunceli’ye gelirken eskiden tam beş kontrol noktasından geçerdiniz. Şimdi tek bir kontrol noktasında durdurulmadan rahatça yol alabiliyorsunuz.Dersim dört dağ içinde...Tunceli, tarih boyunca birçok acıya şahitlik yapmış bir coğrafya. İmparatorluk dönemine uzanan bu sorunların temelinde merkezi idarenin düzenlemelerine karşı çıkan bir toplumsal muhalefet bulunuyor. Şeyh Sait olayı sonrasında Dersim’in de isyan edeceği korkusuyla bölgede sıkı tedbirler alındı. 1925 yılından 1938 yılına kadar devam eden olaylar, bölgeyi açık cezaevi durumuna getirdi. Dersim ismi Atatürk tarafından Tunceli olarak değiştirilirken, Tunceli Kanunu çıkarıldı. Başbakan İsmet İnönü’nün “Dersim vilayetinin oluşturulmasıyla birlikte askeri bir idare kurulması ve Dersim vilayetinin ıslahının bir programa bağlanması lazımdır” sözleriyle, 25 Aralık 1935’te 2884 sayılı “Tunceli İlinin İdaresi Hakkındaki Kanun” kabul edildi. Kısa süre sonra Dersim operasyonunun düğmesine basılırken insanlar mağaralarda zehirlendi. Mete Tuncay’ın ifadesiyle ‘Kurtuluş savaşında verilen kayıptan daha büyük ekonomik ve insani kayıplar yaşandı.’20 yıl önce, 20 yıl sonra...Bugün yaşananları anlayabilmek için 1938’e değil, sadece yirmi yıl öncesine gitmek yeterli. Tunceli Valiliği’nin 15 Ağustos 1994 tarihli, 1090 sayılı genelgesi ile uygulamaya koyduğu, “gıda malzemeleri hareketlerinin denetimi,” fiiliyatta Tunceli’de gıda ambargosuna dönüşmüştü.Tunceli Valiliği’nin bu genelgesi ile şehrin giriş ve çıkışlarında bulunan kontrol noktalarında Merkez Jandarma Komutanlığı’ndan alınan “kontrollü gıda sevki” izin kağıdı olmadan yiyecek ve giyecek götürülmesi yasaklanmıştır. Güvenlik kuvvetlerinin köylerde yaptıkları operasyonlarda evlerinde elli kilodan fazla un bulunan hanelerden bu unlar alınıp Jandarma Karakolları’na bırakılmaktaydı. 1994 CHP Tunceli raporundaki şu ifadeler sanırım fazla söze gerek bırakmıyor: “1938’de Dersim’den sürgün edilenlere sağlanmış olan olanaklar dahi, bugün köyünden sürgün edilenlere çok görülmekte; yurttaşlarımız kendilerine yöneltilen bu zulmün nedenlerini anlayamamaktadır. Tunceli’de yaşayan vatandaşlarımız 1993-1994’de, demokratik ve çağdaş toplumlara yakışmayan, hukuksal temeli olmayan, Tunceli’yi adeta açık bir cezaevine dönüştüren bir uygulama ile karşı karşıyadır.”On başlıkta Dersim notları...Tunceli Üniversitesi’nin daveti üzerine dün çözüm sürecini konuştuk. Şehirde ihtiyatlı bir iyimserlik var ve her yerde çözüm süreci konuşuluyor. Rektör Durmuş Boztuğ, Ali Kemal Özcan, Orhan Miroğlu ve Muhsin Kızılkaya ile birlikte bir yıllık bilançoyu hınça hınç dolu bir salonda tartıştık. Sabah erken saatte Seyit Rıza meydanında konuştuğum ak saçlı insanlar ‘elleri yüreklerinde çözüm sürecini takip ettiklerini ve hükümetin bu süreci bırakmaması’ gerektiğinin altını çizdiler.1. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da plajı olan tek şehir Tunceli. 2. Munzur Vadisi baharda başka güzel, vaktiniz olursa muhakkak görmelisiniz 3. Otuz yıldır devam eden şiddet bölgenin tabiat güzelliklerinin üzerini örterken eylemsizlik bu güzelliklerle ilgili bir farkındalık yaratmış. 4. Tunceli 2014 yılını yaşasa da şehir hala 1938 sendromunu atlatamamış. 5. Çözüm süreci büyük bir dikkatle ancak daha çok eleştirel gözle takip ediliyor. 6. Şehrin ortasında gecekonduya çevrilen kışla güzel bir kültür merkezi olacağı günü bekliyor. 7. BDP İl Eşbaşkanı Leyla Akyıldız hükümete çağrı yaparak güven artırıcı adımların atılmasını ve hızlı hareket edilmesini talep ediyor. 8. Çarşıda en çok konuşulan konu bölgede yapılan karakol ve kalekol inşaatları. 9. CHP’nin belediye başkanlığını kaybetmesinin sebebi adayın Ankara’dan atanmasına ve ithal aday algısını değiştirememesine bağlanıyor. 10. Tuncelililer, vilayetlerinin adını Dersim olarak değiştirilmesini istiyorlar...
1.Tez: Cumhurbaşkanı Belli, Başbakan Kim Olacak? Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları, parti grubunun yaklaşımı ve tabanın eğilimi köşke kimin çıkacağının netleştiğini gösteriyor. Ancak esas soru, Başbakan kim olacak? Şimdilik bunun bir cevabı yok. Nasıl biri olması gerektiği konusunda bir siluet belirmiş olsa da Erdoğan’ın kafasında da somutlaşmış bir isim bulunmuyor.2.Tez: AK Partide yeni başbakanı kim belirleyecek? Bu konuda tüm gözler Tayyip Erdoğan’ı çevrilse de, yeni başbakan uzun değerlendirmeler sonucunda belirlenecek. Bu isim anketlerde çıkmayan, partiyi bir arada tutamayacak biri asla olmayacak. 2007 Cumhurbaşkanlığında yaşanan süreç şimdi başbakanlık için izlenecek.3. Tez: Yeni Sistemin Adı Ne Olacak? Sistemin resmi adı parlamentarizm, fiili adı yarı başkanlık olacak. Tayyip Erdoğan’ın halk oyuyla cumhurbaşkanı seçilmesiyle fiilen yarı başkanlık sistemine geçilecek. Seçilen kim olursa olsun Cumhurbaşkanı değil, Başkan olacak ve anayasadaki yetkilerini kullanmak isteyecek.4. Tez: Yeni Süreçte Koşullu Başbakanlık Olacak! Mevcut durumda Tayyip Erdoğan’ın yerine gelecek başbakan, şartlı olarak o koltuğa oturacak. Sistem resmen parlamentarizm, fiilen yarı başkanlık olacağı için geçmişe nazaran daha pasif bir başbakan, daha aktif bir cumhurbaşkanı profili göreceğiz.5. Tez: Gül ile Erdoğan arasında sorun yaşanır mı? Erdoğan ile Gül arasında sorun yaşanmaz. Erdoğan ile Gül arasında bir üslup ve yorum farkı var. Ancak bu bir siyaset farkı anlamına gelmiyor. Gül’ün, AK Partinin kurucusu, genel başkanı olduğu unutulmamalı. Ancak bu durum ‘kraldan çok kralcı’ davranan ekipler arasında sorun çıkmayacağı anlamına gelmiyor.6. Tez: Tayyip Erdoğan aday olursa seçilir mi? Tayyip Erdoğan aday olursa birinci turda seçilir ve partide kriz yaşanmaz. Bu soruya başka bir cevabı da 16.12.2011 tarihinde Yalçın Akdoğan’ın Yenişafak’taki yazısıyla verelim. Akdoğan üç yıl önceki analizinde şunları söylemiş: ‘2014’te ne cumhurbaşkanı adayı konusunda bir çatışma yaşanır, ne de AK Parti de bir liderlik sorunu ortaya çıkar. Bugünden spekülasyonlar üretmeye çalışmak, erken kriz simsarlığı yapmaktan öte bir anlam taşımaz... ’ 7. Tez: Başbakanlık için ismi geçen kimler var? AK Parti yaptırdığı anketlerle eğilim yoklaması yanında imaj araştırması yapıyor. Bülent Arınç, B. Atalay, A. Davutoğlu, B. Yıldırım, M.A. Şahin, A. Babacan, Numan Kurtulmuş, E. Ala gibi isimler başta olmak üzere pek çok başbakan adayı var. Ancak buradaki varoluşsal soru taban hangi ismi istiyor. Kim, partinin oyunu ve daha da önemlisi birliğini muhafaza edebilir. İçerden gelen duyumlardan ‘emanetçi’ bir isim olmayacağı anlaşılıyor8. Tez: Abdullah Gül, Erdoğan’a rakip olur mu? Dışardan bakan pek çok yorumcu bunun ihtimal dahilinde olduğunu söylüyor. Ancak iki ismin ortak hikayesine bakıldığında böyle bir olasılık bulunmuyor. Erdoğan aday olduğunda, Gül aday olmayacaktır. CHP-MHP bloğunun adayı olması ise olasılık dahilinde değildir.9. Tez: Gül’ün son demeci ne anlama geliyor? Cumhurbaşkanı Gül’ün Kütahya’daki demeci siyaseti bırakma gibi algılansa da olayın arka planı farklı. Gül bu tavrıyla bir geri adım atarak, isminin yıpranmasına izin vermedi. Belli ki bir süre kendi köşesinde ‘bekle gör’ stratejisini izleyip ‘bir bilen’ olarak duracak. Gül’ün bundan sonraki pozisyonunu, Başbakan Erdoğan’ın tavrı belirleyecek.10. Tez: Abdullah Gül ne yapacak? Fazilet Partisinde ‘yenilikçi hareketin’ liderliğini yapan, AK Partinin ilk başbakanı ve cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül, bir bölen değil, bir bilen olacak. Gül, bazı kesimlerin Erdoğan’la arasında parazit yaratma mühendisliklerine yüz vermeyecek. Erdoğan’la kader birlikteliğinden vazgeçmeyecek. Her şey planlandığı gibi ilerlerse muhtemelen olağanüstü kongrede aday olup genel başkan olmak isteyecek.11. Tez: CHP/MHP bloğunun adayı kim olacak? Seçim sonuçlarına bakılıp cumhurbaşkanı kim olacak sorusuna Erdoğan üzerinden cevap aranıyor. Muhalefetin adayı üzerinde fazla bir değerlendirme bulunmuyor. İkinci tur stratejisi bağlamında blok adayının MHP kökenli biri olması gerekiyor. Devlet Bahçeli Beyin açıklamalarına bakıldığında Haşim Kılıç’ın bu cephenin adayı olması şansı artık kalmadı.CHP NE YAPMALI?Önceki yazıda CHP’nin ne yapması gerektiğini analiz edeceğiz demiştik. Gündemin ışık hızıyla değiştiği yurdumuzda cumhurbaşkanlığı meselesi tüm gündemi kapladı. CHP meselesini tartışmayı sonraya bırakıp kısa bir özet verelim... 1. Seçimlerle ilgili cesur bir özeleştiri yapıp, ikircikli tavrından vazgeçmeli. 2. Sağ açılımını seçimden seçime başvurduğu bir taktik değil, stratejik bir açılıma çevirmeli. 3. Sağ’dan aldığı isimlerin artı değer üretebilen isimler olmasına dikkat etmeli. 4. Sağ’a açıldığı ölçüde sol’a açılmalı. 5. Sağ/Sol ayrımının anlamını yitirdiği bir zamanda konvansiyonal dönemin kavram setini kullanmaktan vazgeçmeli 6. M.Yavaş, L.Savaş mühendisliğinin politik çözümlemesini doğru yapabilmeli 7. Kürt sorunu başta olmak üzere özgürlüklere dair farklı bir söz söylemeden alternatif olamayacağını anlamalı. 8. Kendini AK Parti üzerinden tanımlamaktan vazgeçmeli. 9. Negatif bir dil kullanmak yerine ‘Türk Grup Davranışının’ kodlarını çözüp ‘refah/büyüme/hürriyet’ vaat etmeli. 10. Yönetimini, siyasetini, örgütünü, söylemini, halkla ilişkilerini yeniden yapılandırmalı.
CHP bu seçimde sadece sayısal olarak kaybetmedi. Temelde politik olarak kazanamadı. Asıl sorun aday profili, şartlar, seçimin referanduma dönüşmesi, oy kaymaları gibi türlü nedenler değil. Seçim öncesi girilen politik psikoloji bugün partide ciddi bir travmaya neden oluyor. Cumartesi yapılacak toplantıda eminim kazandı/kaybetti tartışmasından öte siyasette açılan yeni sayfa ve partinin yönü tartışılacaktır.Serinkanlı bir tahlil yapıldığında seçimin CHP açısından dramatik bir sonucu var. Bu seçimle beraber CHP’nin ana muhalefet olma görevini kaybetme tehlikesi belirdi. Türkiye siyasetinin içine girdiği yeni moment doğru okunmaz ve partinin yeniden yapılandırılması gerçekleştirilemezse CHP hem alternatif, hem de ana muhalefet olma görevini kaybedebilir.CHP kutuplaşmanın marjinal tarafı mı oluyor?2011 seçimlerine göre AK Parti yaklaşık beş puan gibi bir kayıp yaşadı. Ancak iktidarın yaşadığı kaybın CHP’ye gitmediği anlaşılıyor. Lokal düzeyde şurada CHP’nin oyu arttı, şurada düştü tartışmalarını anlamlı bulmuyorum. Ancak daha önce de söyledim, CHP ‘derin Anadolu’dan’ kopuyor. Tabiri caizse parti Anadolu’dan dışlanıyor.Partinin Gezi süreciyle girdiği ‘occupyCHP’ ve ‘YCHP’ sürecini halk onaylamıyor. Halkın bir kısmı partinin içine girdiği bu süreci CHP’nin marjinalleşmesi olarak görüp, ‘böyle bir yapıya, devleti nasıl emanet edelim’ diyor.Son tahlilde yaşam tarzı saikiyle hareket eden modern kesimlerde de, muhafazakâr kesimlerde de beklenen oy artışını sağlanamıyor. CHP, bölge partisi olma yolunda hızla gettolaşırken, umut olmaktan çıkıyor. Toplum tarafından hafifsenmeye başlıyor.Derin güven krizi!Sonuçlar CHP’nin, geleneğine, topluma, devlete yabancılaştığını ve güven krizi yaşadığını gösteriyor. Gezi süreciyle içine girilen parantez partiye oy artışı sağlamak yerine politik olarak zemin kaybına neden oldu.Partinin Kemalistle Kemalist, AB’ciyle AB’ci, liberalle liberal, Gülen’ci ile Gülen’ci, muhafazakârla muhafazakâr olması, dışarıdan yaranma çabası olarak görülüyor. Bu diyalogcu tavır dışsal bir fayda sağlamak yerine partinin kendi geleneğine yabancılaşmasına yol açıyor.İçeriden ne kadar görülüyor bilemem ama CHP hızla güven veren bir parti olmaktan uzaklaşıyor. Derin Anadolu, Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’yi marjinal bir parti olarak görmeye başlıyor.Cumhurbaşkanlığında üçüncü parti olabilir!Ankara-İzmir hattının siyaset sosyolojisi bakımından tahlili yapıldığında CHP ile MHP arasındaki oy kaymaları artarak devam edecektir. Bu ortaklaşma cumhurbaşkanlığı seçiminde hızlanabilir. Eğer iki parti tek isimde uzlaşmaz ve ayrı adaylarla seçime giderlerse CHP’nin üçüncülüğe düşme riski bulunuyor.Politik bir değerlendirme yapıldığında bu sorunların tartışıldığı bir kurultay kaçınılmaz görünüyor. Bu kurultay salt seçim sonuçlarının konuşulduğu bir dar ölçekli tartışma değil, partinin yeniden yapılanmasını kapsayan geniş bir tartışma olmak durumunda.Asıl problem kurultayın yapılıp yapılmayacağından öte zamanında düğümleniyor. Burada iki tez ortaya çıkıyor. Bir tarafta Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucuna göre kurultay isteyenler diğer tarafta ise hemen kurultay diyenler bulunuyor.Cumhurbaşkanlığı seçimi kurultay sürecini geriletse de tabandan gelen baskıya yönetimin dayanamayacağı anlaşılıyor. Sonuç olarak hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin kurultay toplanmadan bu tartışmalar bitmeyecektir.Peki CHP ne yapmalı? Bu sorunun cevabını bir sonraki yazıda tartışacağız...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu seçimden sonra Wall Street Journal gazetesine verdiği söyleşide ‘Kürtlere yeteri kadar güven vermediğimiz kanısındayım. Biz o bölgeye çok fazla gittik. Yeni projelerimizle gittik, öneriler götürdük. Çözüm sürecinin AKP tekelinde olmadığını, CHP iktidarında da sorunun çözümü için olağanüstü çaba harcayacağımızı ifade ettik. Ama Diyarbakır ve Hakkâri’de yokuz’ dedi. Bu sözler aslında tarihsel itiraf anlamına geliyor.1970’ler bir yana 1990’larda SHP’nin kalesi olan şehirler zaman içinde kaybedildi. CHP ikircikli politikaları nedeniyle bölgeden çekildi. Geldiğimiz noktada partinin bölge ortalaması yüzde 2 düzeyinde seyrediyor. Kılıçdaroğlu bu seçimde Diyarbakır’da miting dahi yapmadı.CHP’nin bölgede aldığı oy bir yana, Kürt sorunu karşısındaki tavrı, alternatif hâline gelmesine engel. Bir anlamda sorun CHP için imtihana dönüşmüş durumda. Sonuçları üzerinden bir okuma yapıldığında partinin Kürtlere güven verememesi ülkeye/dünyaya güven vermemesi anlamına geliyor.* 20 yılda sekiz Rapor hazırlandı!Son 20 yılda sosyal demokrat partiler toplam 8 Kürt raporu hazırladı...1. SHP Güneydoğu Raporu, 19902. SHP Newroz Raporu, 19923. CHP Tunceli Raporu, 19964. CHP Doğu ve Güneydoğu Raporu, 19995. CHP Demokratikleşme ve İnsan Hakları Raporu, 19996. Algan Hacaloğlu Raporu, 20007. CHP Demokratikleşme ve Hukuk Devleti Raporu, 20018. CHP Van Kürt Sorunu Çalıştayı, 18-20 Şubat 2011(Kılıçdaroğlu başkanlık yaptı)* CHP Kürt sorununun çözümü için ne önerdi?SHP/CHP raporlarında dile getirilen tespit ve öneriler şunlardı:1. Milli Eğitim Bakanlığı gözetiminde Kürtçe eğitim yapılmasına imkân verilmelidir.2. Genel af çıkartılmalıdır.3. Ölüm cezası kaldırılmalıdır.4. DGM’ler kaldırılmalıdır.5. Olağanüstü Hâl Kanunu kaldırılmalıdır.6. Bölge valiliği uygulamasına son verilmelidir.7. Üniversitelerde Kürt enstitüsü kurulabilmesine imkân sağlanmalıdır.8. Kürtçe televizyon ve radyo yayını yapılmasının önündeki yasaklar kaldırılmalıdır.9. Katılımcı ve çoğulcu yerinden yönetim yapılanmasına geçilmelidir.10. Kapsamlı bir idari ve yerel yönetim reformu yapılmalıdır.11. Jandarma yerine sivil kır polisi, özel tim yerine çağdaş bir güvenlik gücü oluşturulmalıdır.12. Köy koruculuğu tasfiye edilmelidir.13. Ekonomik kalkınma için Doğu’da özel tedbirler kullanılmalıdır.14. Bölgedeki hukuk dışı uygulamalara son verilmelidir.15. Adları değiştirilen köy ve mezralara eski adları yeniden verilmelidir.16. Çocuklara isim verme özgürlüğünü kısıtlayan engeller kaldırılmalıdır.17. Faili meçhul cinayetler aydınlığa kavuşturulmalıdır.18. Bölgede işsizlik sigortası uygulamasına geçilmelidir.19. Toprak ve tarım reformu yapılmalıdır.20. Bölgede giderek zayıflayan ticaret ve hayvancılık yeniden canlandırılmalıdır.21. Köye dönüşün önündeki hukuki ve toplumsal engeller kaldırılmalıdır.22. Özel Tim yerine yeni bir güvenlik gücü oluşturulmalıdır.23. Bölgede sınır ticareti geliştirilmeli ve serbest ticaret bölgeleri kurulmalıdır.24. Merkez köy projesi hayata geçirilmelidir.25. GAP hızla tamamlanmalıdır.26. Yeni bir anayasa yapılmalıdır.27. Adalet ve yargı reformu hayata geçirilmelidir.28. Milli İstihbarat Teşkilatı sivilleştirilmelidir.29. Silahlı Kuvvetler’in temel görevi dış güvenlik olmalıdır.30. Fikir açıklama suç olmaktan çıkarılmalı, her alanda örgütlenme özgürlüğü sağlanmalıdır.Raporlarda sıralanan ortak öneriler aslında fazla söze gerek bırakmayacak biçimde. Ancak CHP bu önerileri bir parti siyasetine ve dolayısıyla kamu siyasetine çeviremediği için kendisi için ‘turnusol’a dönüşen bu sorun karşısında ne yapacağına karar veremiyor.CHP, MHP çizgisine kayıyor!SHP’de yöneticilik yapmış ve Erdal İnönü kabinesinde yer almış Onur Kumbaracıbaşı’nın konuyla ilgili özeleştirisi çok önemli. Kumbaracıbaşı 1990 Raporu ve rafta unutma hastalığıyla ilgili şunları söylüyor: “Sanırım günümüzde tartışılan Doğu ve Güneydoğu sorununa getirilen en gerçekçi çözüm önerilerini ve politikalarını içeren metin, 1990 SHP raporudur. Yazık ki parti yeni yönetimlerin elinde, çoğu kez yaptığı gibi, bu çalışmayı da rafta unutarak günübirlik çelişkili söylemlerin girdabında yalpalamasını sürdürüyor... Giderek MHP’yi anımsatan ama son derece bulanık bir çizgiye kayıyor. Parti, Doğu ve Güneydoğu’yu gözden çıkarmış görünüyor. Bölgeye uğramamalarına şaşmamak gerek” (O. Kumbaracıbaşı, İnönü’lü Günler, Detay Yayıncılık, 2007).
Uzun süredir yurt dışında yaşayan, Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Zübeyir Aydar’la Brüksel’de buluşup uzun uzun sohbet ettik. Türkiye’ye dönmesi başta olmak üzere, seçimleri, Gülen meselesini, HDP’yi, Rojava konusunu, KDP’yle yaşanan gerilimi, Türkiye’nin Ortadoğu politikasını ve çözüm sürecini konuştuk.- Türkiye’ye ne zaman dönüyorsunuz?Keşke bu soruya ‘çok yakındır’ cevabını verebilseydim. Malesef halen belirsizlik devam ediyor.- Dönmek istiyor musunuz?Biz burada misafiriz ve misafirler her zaman evine dönmek ister. Seçimdeki argümanlar, özellikle Kürt cenahının kullandığı kavramlar, Newroz’da verilen mesajlar, sloganlar, fotoğraflar bizim buralarda kalışımızı anlamsızlaştırıyor.- Kalışınız neden anlamsızlaştı?Dönmenin fiili alt yapısı var, hukuki altyapısında sorunlar sürüyor- Size göre Erdoğan bu sorunu çözmek istiyor mu, çözebilir mi?Erdoğan’ın geçmiş başbakanlardan farklı pratikleri, epey farklı girişimleri var. İmralı süreci başta olmak üzere büyük bir inisiyatif aldı. Kişisel olarak gördüğüm Erdoğan’da bir çözüm projesi yok. Hükümetin, çalışılıp hazırlanmış, belli bir sonuca bağlanmış, muhataplarıyla tartışılmış, ortaklaşılmış bir projesi yok.- Nasıl bir proje, açar mısınız?Öcalan’ın hükümete verilmiş yol haritası var. Başa dönersek Erdoğan çözmek, bu sorundan kurtulmak istiyor ancak halen bir projesini görmedik. Heyetlere bu konuları müzakere yetkisi verilmedi.- Atılan adımlar yok mu?Hiçbirşey yapılmadı demiyoruz. Bir inisiyatif, diyalog süreci var. Bir yılı aşan bir süredir ateşkes sürüyor ve cenazeler gelmiyor. Bu çok değerlidir. Bu süreç şimdiye kadar kimseye kaybettirmedi. Seçim sonuçları da bunu teyit ediyor. Savaşta biri kazanır, diğeri kaybeder. Ancak barış, iki tarafa da kazandırır.- Çatışma yeniden başlar mı?Keşke diyalogdan müzakereye geçebilseydik. Biz bu sürece bir süre silahları susturalım, hazırlık yapalım, sonra yeniden başlarız diye girmedik. Samimiyetle girdik. Siyaset yolunu açarak, bir daha silahların konuşmayacağı bir ortam yaratmak amacıyla girdik.Ancak hala geri dönülmez noktadayız diyemiyoruz. Keşke bunu söyleyebilseydik.- Siz Suriye’deki Rojava’daki durumu nasıl görüyorsunuz?Öyle görünüyor ki Suriye’de kaos durumu epey sürecek.- Bölgede bir Türk-Kürt ittifakının ayak seslerinden bahsediyorlar, böyle bir gelişme görüyor musunuz?Türkiye yüzyıl önce o bölgelerden çıkarıldı. Bu kendi inisiyatifiyle bir çıkış değildi. Türkiye çıkarken bölgede çok çelişkili yapılar oluşturuldu. Lozan’da ve Ankara Anlaşması’nda Türkiye’ye sen buralara ilişmeyeceksin denildi. Türkiye uzun süre kendi içinde yaşadığı sorunlardan dolayı bu bölgeyle bağını kopardı, sırtını döndü. Fakat bu Türkiye’nin ve Anadolu’nun gerçeklerine aykırıdır. Hititler’den bu yana kim Anadolu’da hüküm sürdüyse bir gözü o bölgeyle baktı ve bölgenin sorunlarıyla ilgilendi. Anadolu’nun bölge üzerinde hakimiyeti Doğu Roma ile kurumsallaştı. Osmanlı ile büyük ölçüde devam etti ve kökleşti. Yanlış anlaşılmasın. Osmanlı’daki gibi bu bölgeler bizim hakimiyetimizde olsun demiyorum. Bu bölgeyle ilgili ve ilişkili olalım diyorum. Son iki yüz yılda buraya Batılı güçler gelip yerleşti. Bölge halkı olmayan ve bölge halkları lehine bir çözümü olmayan, ‘böl-parçala-yönet’ mantığıyla hereket eden yapılar geldi.- Peki bugünkü sorunların bu mantıkla bir ilgisi var mı?Evet, bugün Ortadoğu’da yaşanan sorunların temelinde bu böl-parçala-yönet yaklaşımının etkisi var. Türkiye bu bölgeye sırtını dönerek ve ‘geçmişle hiçbir ilişkim yoktur’ diyerek hareket edemez. Türkiye ilgilenmezse oradaki sorunlar buraya gelecektir.‘Barış Türkiye’yi büyütür’- Türkiye bölgeyle neden ve nasıl ilgilenmeli?Türkiye Suriye’de şimdiye kadar sürdürdüğü Kürtleri görmeme politikasından vazgeçmeli. Geçmişte Irak Kürtleriyle kırmızı çizgiler vardı. Şimdi onlar aşıldı. Bu Rojava için de geçerli olmalıdır. Kürtler’le barış Türkiye’yi büyütür, ufkunu açar.- Peki bu konuda ne yapılmalı?Kürt barışı, Türkler’le Kürtler’in yeniden demokratik ittifakı bölgedeki sorunların çözümüne büyük katkı sağlar. Bu ittifak diplomatik, siyasi, idari, ekonomik olarak Türkiye’nin önünü açar.- Peki size göre bu demokratik ittifak nasıl gerçekleşecek?Irak Kürdü’yle dost olup, kendi Kürdüyle kavgalı bir Türkiye bunu yapamaz. Rojava’yı düşman görerek bunu başaramaz. Türkiye önce Türkçe bilen Kürtler’le anlaşmak zorundadır. Şimdi Türkçe bilmeyenlerle barışıyor ama Türkçe bilen Kürtler’le de barışmalı.- Yani sınırlar kalkmalı mı ?Oratadoğu’daki sınırlar kağıt üzerinde kalabilmeli. En azından AB sınırları gibi sembolik düzeye düşebilmeli. Bu bölge, on beş bin yıl medeniyet anlamında dünyaya liderlik yaptı. Şimdi bu duruma düşmesi hepimiz açısından tirajiktir.‘Öcalan Başmüzakereci’- Gülen Hareketinin Kandil’e mektup yazdığı iddia ediliyor size de bir diyalog arayışı ulaştı mı?Bize yansıyan bir mesaj yok. Diğer arkadaşlardan da bu konuda herhangi bir mesaj gelmedi.- Öcalan’dan, Kandil’den, Avrupa’dan farklı mesajlar geliyor şeklinde bir algı var, ne diyorsunuz?Bunlar örgüt içinde ikilik yaratmaya yönelik hamlelerdir. Abdullah Öcalan’la, Kandil ve bizim aramızda ayrı bir durum yoktur. Abdullah Öcalan bu hareketin kurucu lideri ve önderidir. Veto hakkına sahiptir. Devletle yürütülen müzakerede başmüzakereci odur.‘Seçimin kaybedeni CHP’- Seçim sonuçları ne mesaj verdi?BDP başarılıydı. AKP başarılıydı. MHP birşey kaybetmedi. Bir önceki seçime göre oyunu yükseltmiş olabilir ama bu seçimin kaybedeni CHP oldu. Bu kadar büyük iddia ve kampanyadan sonra CHP’den başarı bekleniyordu ancak olamadı.- BDP Başarılı mıydı?Eskiden bunlar silah zoruyla oy alıyorlar diyorlardı. Barış ortamında, silahların konuşmadığı, operasyonların olmadığı bir ortamda BDP’nin belediye sayısını ve oyunu artırması o iddiaların anlamını yitirdiğini gösteriyor. Seçimler aynı zamanda bir yıllık çözüm sürecinin halk tarafından onaylandığını gösterdi.- Peki BDP’nin Diyarbakır’da oyunun düşmesini neye bağlıyorsunuz?Diyarbakır sonucu bir rehavetin sonucudur. Yani zaten kazanıyoruz psikolojisinin sonucu. Diyarbakır’da çok fazla bir seçim havası da olmadı. Rekabet yoktu.- ‘Kimlik siyasetiyle bir yere kadar, hizmet siyaseti de lazım’ tezleri var, bunlara ne diyorsunuz?Bir hareket sadece politik mesajlarla, kimlik ve kültür mesajlarıyla yürüyemez. Bu hareketin ekonomi başta olmak üzere herkesin tüm sorunlarına cevap arayan bir yönü var ve öyle olmak durumunda.- HDP’nin aldığı sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?HDP çok yeni bir parti. Seçime girme hakkını yeni elde etmiş bir parti. HDP projesi doğru bir projedir. Ancak zaman lazım. Bu bir politik mayalamadır ve tutmuştur diye düşünüyorum.CUMHURBAŞKANLIĞIEn şanslı aday Erdoğan görünüyor- Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürt siyasi hareketi kimi destekleyecek?Öncelikle adaylar henüz netleşmemiş. Bu iki turlu bir seçimdir. Parlamentoda dört grup var. Öyle görünüyor ki ilk tur için herkes gücünü denemek için bir aday gösterecek. İkinci tura iki aday kalır. Bu benim kişisel düşüncemdir. BDP-HDP cenahı da kendi projesini anlatabilmek için birinci turda kendi adayını çıkartabilmeli. Alternatif olduğunu topluma göstermelidir. BDP-HDP bloğu müzakerelere, pazarlıklara, ittifaklara ve diyaloglara açık olmalılar. Bugünden şu desteklenecek, bu desteklenecek demek için henüz erken.- Bu şu derken Erdoğan’ı mı kast ediyorsunuz?Bu hareket diyalog ve müzakereye açıktır. Bu nasıl olur, şartlar nasıl gelişir, bunu zaman gösterecek.- Sizce Erdoğan köşke çıkacak mı?Bütün işaretler onun Köşk’e aday olacağını gösteriyor. En şanslı aday o görünüyor.