Avrupa’ya kıyasla geç de olsa, demokrasiyle tanışalı epeyce zaman oldu. Üzülerek ifade etmeliyiz ki; halkın kendini idaresi demek olan bu sistemde idare, bizde hiçbir zaman halka verilmedi.
Bunun yegane sebebi ise, kendini seçkin gören idareci zümrenin, halkı aşağı görmesi ve ona tepeden bakmasıdır. Onlara göre halk, çok cahil ve rüştünü ispat etmekten çok uzakta olan yığınlar mesabesindedir. Dolayısıyla böyle bir halk neyi ve kimi seçeceğini bilemez. Onun seçeceklerini bizlerin (seçkinlerin) belirlememiz lazım.
Demokrasiye geçiş sürecinde yapılan anayasalara dikkat edin; bunların vesayet anayasaları olduğunu görürsünüz. Bunun da manası; davul, halkın seçtiklerinin boyunlarında asılı olacak, tokmak ise, vasilerin elinde bulunacak!
Bu vasiler mi, kim? Elbette atanmış askeri ve sivil bürokratlar..
Bizdeki bürokrat kendini, sürekli olarak hancı görmüş, seçilmişleri ise, hana konaklamaya gelen misafirler olarak değerlendirmiştir. Aynı anayasalara göre oluşturdukları vesayetçi-parlamenter sistemi sittin seneyi aşkın bir zamandır deniyoruz.
Bir de ne görelim? Kurulan ve işletilebilen hükümetlerin ortalama ömrü 16 aydan ibaret. Tam da bürokratın istediği şekilde.. Seçilen kişi daha makamını, işini ve mesai arkadaşlarını tanıma fırsatı bulamadan; geldiği gibi gidiyor!
Hasbelkader, her hangi bir iktidar, bir çivi çakmış olsa bile; diğeri gelip onu da iptal ediyor.
Böyle bir istikrarsızlığın kol gezdiği bir ülkede, hangi kalkınmadan ve başarıdan söz edilebilir?
Malum; hukukta vasi, çocuğa-bunağa-akli melekesi sağlam olmayan, yani deliye atanır. Bizim halkımıza vesayet sistemi reva görüldüğüne göre; acaba hangi kategoride değerlendirilmiştir?!
Doğrusu insan merak ediyor.
Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan açıkladı: Bu sistemde başbakanlar bile birlikte çalışacağı kabine arkadaşlarını (bakanları) belirleyemiyor. Madem ki seçilmişlere bu kadar güvenmeyecektiniz; neden seçim yapıyorsunuz?
Normal demokrasilerde piramidin en üstünde halk vardır, halkın emrinde Meclis, Meclis’in emrinde hükümet ve hükümetin emrinde de (elbette ki yasalar çerçevesinde) bürokrasi vardır.
Kendimize benzettiğimiz bizim demokrasimizin piramidi ters duruyor! Şöyle ki; en üstte atanmışlar, yani bürokrasi, onun emrinde hükümet, hükümetin emrinde Meclis ve bunların hepsinin umurunda bile olmayan zavallı halk, yani millet!
İşte şimdi yapılmak istenen; bu piramidin doğru olarak oturtulmasıdır. Adına Cumhurbaşkanlığı sistemi dinilen yönetim biçimi ile halkın dediği olacak. Halkın dediğinin olmasıyla siyasi kavgalar sona erecek; hükümetlerin kurulması için aylarca münazara ve mücadele edilmeyecek.
Meclis, asli işine, yani kanun yapmaya ve gerçek denetime yönelecek. Şimdiki gibi; iktidardaki bir bakanı, bakanları veya tüm bakanlar kurulunu (hükümeti) düşüremeyeceğini bile bile gensorular vererek, Meclis günlerce meşgul edilemeyecek.
Ve yine şimdiki gibi; sade suya tirit kabilinden denetim mekanizmaları ile Meclisin havanda su dövmesine imkan verilmeyecek.
Öyle ya; şimdiye kadar, hangi sözlü veya yazılı soru önergesinden veya hangi Meclis araştırmasından ne gibi bir sonuç alındı?
Zaman bu kadar ucuz mu; yazık değil mi bu millete?