İbn-i Arabi Fütuhat-ı Mekkiyye’sinde orucu, örneği olmayan (misilsiz) bir ibadet olarak tanımlar ve şöyle der: ‘... Allahü teala kendisi hakkında şöyle buyurur: ‘O’nun bir benzeri yoktur.’ (eş-Şura 42. Ayet meali) Allahü teala kendisinin bir benzerinin olmasını reddetmiştir. Şu halde Allahü teala; dini ve akli kayıtlara göre benzeri olmayandır (misilsiz).
Nesai Ebu Ümame’den şöyle aktarır: ‘ Sevgili Peygamberimize (aleyhisselam) geldim ve bana yapacağım bir emir verir misin?’ dedim. Peygamber de ‘Oruç tutmalısın, çünkü oruç misilsizdir’ buyurdu. Böylelikle Hz. Peygamber, Allahü tealanın kullarına emrettiği ibadetler içinde orucun bir benzerinin olmadığını belirtti.
...Müslim’in es-Sahih’te Ebu Hureyre’den aktardığı bir (kudsi) hadiste Allahü teala şöyle buyurur: ‘Orucun dışındaki bütün amelleri kuluma aittir. Oruç ise bana aittir ve onun ödülünü ben vereceğim. Oruç bir kalkandır. Aranızdan birisi oruçlu olduğunda, kavga yapmasın ve kızmasın. Birisi kendisine sataşırsa veya kavgaya tutuşursa ben oruçlu bir insanım’ desin. Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin olsun ki, oruçlunun ağız kokusu kıyamet günü Allahü teala nezdinde misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun iki sevinci vardır: Orucunu açtığında sevinir. İkincisi ise Rabbiyle karşılaştığında oruç tuttuğu için sevinmesidir.’
...Müslim, Sehl b. Sa’d’ın rivayet ettiği bir hadisi eserine almıştır. Peygamber aleyhisselam şöyle buyurur: ‘Cennette ‘reyyan’ denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü oruçlular oradan girecektir ve onlarla birlikte başka kimse girmeyecektir. Şöyle duyurulur: ‘Oruçlular nerede?’ Bunun üzerine oruçlular o kapıdan girerler. Sonuncu kişi girdiğinde, kapı kapanır ve bir daha kimse o kapıdan içeri girmez.’ Orucun dışında, yasaklanan veya emredilen ibadetlerin hiç birisiyle ilgili böyle bir şey söylenmemiştir.
Hz. Peygamber (aleyhisselam) (hadisinde) ‘reyyan (kanmak, doymak)’ kelimesini kullanarak oruçluların, yaptıkları işle kemale erdiklerini açıklamıştı. Onlar, daha önce belirttiğimiz gibi misli olmayan bir şeyi yapmıştır. Misilsiz ise gerçekte kamil olandır. Kamil arifler, dünyadayken o kapıdan girerken orada ‘ahirette) bütün yaratıkların bileceği şekilde (açıkça) gireceklerdir...’
Her ibadette olduğu gibi, oruç da yalnız Allah (c.c.) için tutulur. Oruç arınmaktır; oruç tutan günahlarından arınıp (oruç onları yakıp kül eder) tertemiz olur.
Orucun farzı üçtür; niyet etmek, niyeti ilk ve son vakitleri içinde yapmak (niyet vakti akşam ezanından (iftar) ertesi günün öğlen ezanına bir saat kalıncaya kadar) ve orucu bozan şeylerden sakınmaktır.
İnsan kelimesi nisyan (unutmak) kelimesinin öznesidir. İnsan, yaratılışı gereği unutabilendir. Şu halde, unutmak dinde özür sayılmıştır ve unutmakla yapılan orucu bozmaya yönelik eylemler bağışlanmıştır.
Allahü teala insanları ve cinleri kendisini tanıyıp ibadet etsinler diye yarattı. İşte bu tanıma ve ibadet etmede dikkat edilecek husus; O’na ortak koşmamak ve ibadetleri, yalnızca O’nun emri olduğu için ve Allah için yapmaktır.
Allah için olmayan hiçbir ibadetin (ne denli meşakkat çekilirse çekilsin) kıymeti yoktur. Örneğin: Desinler diye, gösteriş ve riya ile tutulan oruç, akşama kadar boşuna aç ve susuz kalmaktan başka bir mana ifade etmez.
Zira İslamiyet’te ‘niçin’ önemlidir. Yarın kıyamet gününde; ‘niçin oruç tuttun?’ sorusunun cevabı ‘insanlar oruç tutuyor desin diye!’ söyleyenlere; dünyada iken ‘oruç tuttu’ dediler, o halde şimdi ne istiyorsun? Sen yaptığının karşılığını, yaptığın niyete göre almışsın!..’ denilecektir.
Yine Muhyiddin İbn Arabi’nin tespitine göre; bir de kalbin orucu vardır. Allahü teala kudsi hadiste ( manasını Allahü tealanın kalbine indirdiği, lafızlarını (kelimelerini) Hz. Peygamberin söylediği söz): ‘Beni kulumun kalbi sığdırdı!’ buyurur. Kalbin orucu, bu genişliği Yaratanından başkasının doldurmasına izin vermemektir. Yaratanından başka birisi kalbi doldurursa, Rabbinin rızası uğruna oruçlu olması gereken bir vakitte orucunu açmış demektir.
Sevgili okuyucularımın Ramazan-ı şeriflerini tebrik ederim.