Duyguları kalıplara döküp, onlara engin manalar kazandıran şairlerdir. Şairlerdir ki, insanlara dipsiz kuyulardan sular içirir ve yepyeni dünyalar kazandırır. Onlardan bir tanesi ne güzel söylemiş: ‘ Yılları sevgilimle geçirdim; ne kadar şen ve huzurluydum! Yıllar gün gibi akıp gidiyordu..
Sonra; sıkıntılı günler geldi, öyle ki; günler seneler gibi geçmek bilmiyordu!
Daha sonra ise, hem seneler gibi olan günler ve günler gibi olan senelerin hepsi geçti; hepsi hayal oldu..
Diğer bir ifade ile eskiler; dünya hayatı iki günden ibarettir derler. Biri sevinç günü, diğeri hüzün günüdür. Ne sevinç, ne de hüzün kalıcı olmayıp geçicidir.
İşte bu geçiciliğe ve gerçekliğe işaretle, Yunus’umuz; ‘Ne varlığa sevinmeli, ne yokluğa yerinmeli’ der.
Malum; Bab-ı alinin yokuşu diktir; zor çıkılır ama kolay inilir!
Otuz sene önce, bendeniz Türkiye Gazetesi yazı işleri müdürü iken, Okay Gönensin Cumhuriyet’in yazı işleri müdürü idi; ömrümüzün bitimine bir mızrak boyu kalmışken; kader, bizi Vatan Gazetesi’nde sütun komşusu olarak buluşturdu.
Türkiye’den ayrılırken yazdığım veda yazım epeyce ilgi topladı; medyada ve sosyal medyada yankılandı. Peşinen şunu söylemeliyim; üniversitede dersini vermeme rağmen; benim kişisel olarak sosyal medya dünyam yoktur. Arkadaşların aktarması ile biliyorum.
Zahmet edip, değerlendirmelerde bulunan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Yeri gelmişken şu hususa işaret etmeliyim: Gazetecilerin ve okuyucuların bir kısmı, kastetmediğim değişik teviller yaptılar. Şairin ‘uğursuz yapı’ diye tanımladığı ‘dünya’yı bile başka türlü anlayanlar var ki; bendeniz onlardan ırağım.
Ne diyelim; her kap içindekini sızdırıyor!
Sadede gelecek olursak; yine malumdur ki; asaletin ayarı iki şeyle ölçülür: Birincisi makam ve şöhret, ikincisi ise para, yani zenginliktir. Bu iki şeyin değiştirmeyeceği ve çığırından çıkarmayacağı insan az bulunur. Değiştirmedikleri ise, 24 ayar altın gibidir.
Bir de; fakir ve hatta borçlu olduğu halde, kibirlenen ve yanına yaklaşılamayanlar var ki, onların hiçbir kitapta yeri yoktur. Aslandan kaçar gibi onlardan kaçmalıdır!
Zenginliğin ve şöhretin değiştirmediği merhum Enver Ören’den Demirören’lere geldim. Kaderin cilvesi… Ailenin çınarı hüviyetindeki sayın Erdoğan Bey’e, dostum sayın Yıldırım Bey’e ve nezaket abidesi sayın Meltem Hanım’a kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Ören’i Demirören’le perçinleyen sevgili Mehmet Soysal’a gelince…
Anadolu’muzun, bu yiğit ve altın kalpli evladı ile kırk yıllık dostuz ve bu dostluğumuz iki cihana şamildir. Ören’de de, Demirören’de de neler yaptığının ve yapmakta olduğunun dünya ahiret şahidiyim!
Haftanın üç günü (Pazartesi, Çarşamba, Cuma) siz, Vatan’ın saygıdeğer okuyucularıyla buluşmak dileğimle saygılarımı sunuyor ve esenlikler diliyorum.
Tekrar merhaba!