Demokrasimizin başı her zaman ve her çeşit ihtilallerle dertte olmuştur. Bundan dolayı da bir türlü gelişip olması gereken olgunluğa erişemedi. Bunun da en büyük sebebi; 1940’lı yılların sonunda, tek parti diktatörlüğünden çıkıp, demokrasiye yelken açarken sergilediğimiz niyet bozukluğudur!
Kötü niyetle girişilen işlerin sonucunun iyi olması beklenemez.
Halkından korkan ve halkına rağmen iş gören bir sistem; halkını önceleyen, halkın özlem ve beklentilerine cevap veren ve hepsinden önemlisi; devlet-millet ilişkilerinde milleti efendi yapıp devleti onun emrine verir mi?
Ama gelin-görün ki, demokrasiye geçilme zorunluluğu vardı; bağlanmak zorunda kaldığımız Batı ittifakı bunu istiyordu. O halde, bu cahil halka (!) demokrasi yutturulmalıydı! Yutturuldu da; kurulan vesayet sistemi ile çok partili hayata geçilecek lakin iktidarlar asla muktedir yapılmayacaktı!
Bunun da formülünü vesayet anayasaları ile teminat altına aldılar.
Bu absürt hal Batı’nın da hoşuna gitti; zira içerideki vesayet odaklarının ipleri kendi ellerindeydi. Sisi’nin Mısır’ı gibiydik; milletin ensesinde boza pişiriliyor; alan da veren de razı olduğundan mahut hal şikayete konu olmuyordu.
Bu bozuk düzeni bir kısım siyasetçiler görüyor; düzeltmeye kalkışanların kendi düzenleri bozuluyordu! Onlar da; ‘ böyle gelmiş, böyle gider!’ diyerek, gününü gün etmeye bakıyor ve ülkede; hak ve hakikat, istikrar ve huzur namına yaprak kımıldamıyordu!
Saadet zinciri; AK Parti döneminde, 2003 yılındaki ‘ Tezkere’ oylamasında koptu. İlk defa ‘ordu, liderlik rolünü üstlenmedi’ ve hem içerideki ve hem de dışarıdaki vesayet odaklarının çanına ot tıkıldı! Türkiye’nin bilerek veya bilmeyerek yaptığı bu hareketle arı kovanına çomak sokulmuş oldu ve Pandora’nın kutusu açıldı!
Vesayetin ağa-babaları artık intikam peşindeydi; dur-durak bilmeksizin bu kinlerini kustular ve halen daha kusmaya devam ediyorlar. Önce; seneler senesi yetiştirdikleri ve ellerinin altında bulunan FETÖ’cü yargı mensupları marifetiyle; zaten sicilleri darbeyle bozuk olan askerler içeri tıkıldı ve sindirildi. FETÖ’cüler bununla yetinmedi; üst üste darbe girişimlerinde bulundular.
Önce askerin ve ardından FETÖ’nün darbe girişimlerine maruz kalan AK Parti iktidarları bunların hiç birisine pabuç bırakmadı. Bunu yaparken; bir vesayet odağı hırpalanırken diğerinin yanında yer almadı; yalnızca Hakk’ın ve halkın yanında durdu ve onların desteğini aldı.
Vesayet darbelerinden bıkmış halk; kendi oyunu koruyan ve dik duran iktidarına sahip çıktı ve yapılmak istenen tüm darbeler boyunca tarih üzerine tarih yazdı!
Halkın gerçekleştirdiği bu beyaz ihtilal, Sayın Erdoğan’ın sevgisiyle ve onun milletin önüne düşmesiyle vuku buldu. Böylece millet, demokrasiye de el koydu; daha doğrusu demokrasinin ne idüğünü ve ne olması gerektiğini gösterdi ve onunla birlikte kendi yolunu açtı.
Sistem değişikliği ile getirilen ‘Başkanlık’ modeli ve ona paralel olarak partili Cumhurbaşkanlığı; dün düzenlenen AK Parti’nin 3. Olağanüstü Kongre’si ile resmiyet kazandı. Böylece halk, hem demokrasisine ve hem de liderine sahip çıktı.
Farkında olanlarımız var, olmayanlarımız var ama Türkiye’miz hem içeriden ve hem de dışarıdan kuşatılırcasına terör örgütleriyle amansız bir mücadele vermektedir. Sayın Erdoğan’ın ismi sürekli dillendiriliyor ancak, asıl hedefte olan Türk milleti ve onun devletidir!
Not: Bir sonraki yazıda; Yönetimi yeniden şekillenen AK Parti neye memurdur?