Batı’nın emperyalist emelleri yalnızca, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini kapsayan maddi değerler olmayıp; hedeflerine koydukları cemiyetlerin, milletlerin manalarını da törpüleyerek aşındırmak ve en sonunda da yok etmektir.
Dünyadaki tüm cemiyetleri bir arada ve ayakta tutan, onların sahip olduğu kültürel değerlerdir, bunların başında da dil ve din gelmektedir. Bundan dolayıdır ki, emperyalistlerin, tahrip için öne aldıkları ve üzerlerinden adeta silindir gibi geçtikleri, milletlerin dilleri ve dinleri olmuştur.
Dünün, üzerinde güneş batmayan ülkesi olan İngiltere; güneşin ışığını yalnızca kendine yansıtmış, işgal ettiği tüm ülkelerde ise, güneşi gizleyerek onları zifiri karanlıkta bırakmıştır.
Büyük bir İslam bilgininin çok yerinde bir tespiti vardır: ‘… Batılı ülkelerin İslamiyet’e verdikleri zararlar çeşitlidir. İslamiyet’i bir fidana benzetecek olursak; mahut ülkeler bu fidanı, punduna getirdiğinde kesmek isterler; keserler de... Ne kadar kesilip budanırsa da, o fidanın yeniden filiz verme imkanı vardır. Ama İngiliz öyle değildir. İngilizler, bu İslam fidanına adeta gözü gibi bakar; dibini çapalar, sular, gübreler ve olabildiğince büyütür. Onu gören de; İngiliz’i, müthiş bir İslamiyet muhibbi, sevdalısı sanır. İngiliz, sinsice bekler, pundunu bulduğu an; fidanın köküne kezzap döker. Onu zehirle kurutur ve bir daha ebediyen o fidanın filiz verme imkanı kalmaz. Bütün bu yapılanlardan sonra İngiliz’in yaptığı ise, daha da trajikomiktir; vah vah deyip herkesten fazla timsah gözyaşı döker! İngiliz’in bu denli amansız düşmanlığından daha şiddetlisi ise; içimizden devşirdikleri yerli işbirlikçi sahte din adamlarıdır!..’
Bundan tam 70 sene öncesinin sözde din adamı; ‘Kur’an-ı kerimdeki Mekke’de inen ayetleri çıkaralım, yalnızca Medine’de inenlerle amel edelim!’ diyen ve kendini Tanrı yerine koymaya çalışan ‘çukur’ ile bu günkü F. Gülen denilen satılmışın ne farkı var? Bunlar var olduğu müddetçe, İngiliz kezzap harcar mı?
Hemen her toplumda vakıf malı olmayan çok çeşitli insan malzemesi vardır ve bunların pazarı bulunmaktadır. Pazarın simsarları, insan nefsinin hayır diyemeyeceği karşılıklarla (para, mal, mevki-makam, kadın ve her türlü şantaj malzemesi) bu kişileri satın alırlar. Onların marifetiyle kaleyi içten içe çökertirler.
Nefislere hoş gelen yeni şekilleriyle dil ve din, özellikle gençler arasında beklentiler doğrultusunda yaygınlaşır. Böylece dilini ve dinini kaybeden yeni nesillerin kalp ve dimağlarında iki büyük gedik açılmış olur. Buralardan giren yabancı baskın kültürler ise, içerisini kolayca talan edip kendi putlarını diker!
İçeridekiler, yalanı, yanlışı ve sahteyi öylesine benimserler ki; düzgün ve doğrular kendilerine yer bulamaz olurlar. Artık dışarısının empoze etmesine gerek kalmadan; içeridekiler, eroin krizine tutulurcasına talepte bulunurlar.
Şeytan(lar) boşa çıkmıştır!
Gerçek şeytanı; günah kovalamayı bırakıp boş oturmakta görenler şaşırıp sorarlar: Ayol! Sen uslandın mı yoksa; neden insanları günaha sokmak için gayret etmiyorsun? Şeytan büyük bir keyifle, yattığı yerden şöyle der: ‘ zamanımızın din adamları benim işimi; beni bile hayrette bırakacak şekilde öyle bir maharetle yerine getiriyorlar ki, bana iş kalmıyor!’
Batı’ın kurup geliştirdiği, destekleyip İslam ülkelerine saldığı; PKK, YPG, PYD, FETÖ, DEAŞ, TALİBAN, EL-KAİDE, DHKP-C, HİZBULLAH vb. terör örgütleri, şeytanın işini yapınca, şeytana seyretmek ve avuç oğuşturmak kalıyor!
Bizim, bütün bunlardan fakımıza gelince; biz hep birlikte, ‘hakikati ceket astarımızın içende unutmuş’ olarak; köşe-bucak her yanı didik didik ediyor ve kaybettiğimiz hakikati arıyoruz!
Bulabilene aşk olsun!