Bütün Alemi, manto gibi rahmetle bürüyen mübarek Ramazan ayı, göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçti. Onu gerektiği şekilde idrak eden ve onun feyiz ve bereketlerinden istifade edenler; kısaca, günahlarını yakıp dökenler ve tertemiz bir şekilde arınmış olanlar elbette bayramı hak ediyor.
Ama İslam Alemi’nin hal-i pür melaline baktığımızda; fert bazında bayramı hak etmiş olsak bile; sevincimiz kursağımızda kalıyor. Zira sevinçler, ortak günlerdir ve onlar paylaşıldıkça çoğalırlar.
Oysa ki, günümüzdeki gibi, birilerinin, aksırıncaya-tıksırıncaya kadar yiyip, diğerlerinin baktığı yerde kıyamet kopsa gerektir.
Kopuyor da zaten...
Vaktiyle bir büyük veliye; ‘Efendim! Ne olur dua edin de Müslümanlar kurtulsun!’ dendiğinde; ‘Siz bana Müslümanları gösterin; onların behemahal (kesinlikle-mutlaka) kurtulmuş olduklarını size müjdeliyeyim!’ buyurmuş.
Aynı büyük veli, günümüz Müslümanlarının sahip oldukları imanı şöyle açıklamış ve demiş ki; ‘ günümüzdeki insanları işaretleyerek, onlarda iman yoktur denemez. ( Bu, hem çok zor ve çok tehlikeli bir iştir. Zira imansız denilen kişi iman sahibi ise, Allah saklasın söyleyenin imanı gider!). Lakin günümüz imanları, insanların burunlarına konan sinek misalidir; en ufak bir hareketle uçup kaybolurlar. Zoru veya menfaati gördüğünde yok olmaya mahkum bir iman!’
İman temenni etmek değildir; kalpte karar kılmasıyla vücut bulur.
Kalp ise oynaktır ve her an halden hale girer; kalbin, bu denli bir kararda kalmama halinden Peygamberler bile korkmuş ve sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) şöyle dua etmiştir: ‘Ey! Kalpleri halden hale çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!’
Dinimizden ne kadar uzaklaştığımızın resmi; merkezden çevreye doğru dalgalanması gereken nuru, merkeze hapsedip şahsileştirmiş olmamızdır. Müslümanlık birbirleri için yaşayanların dinidir; bu hal dalga dalga genişleyerek tüm toplumu ve İslam toplumlarını kuşatır.
Halbuki günümüz Müslümanlarını, fert ve cemiyet bazında değil birbirleri için yaşamak ve yaşatmak; birbirlerinin kemiklerine musallat olan ve bu uğurda birbirlerini boğazlayanlar olarak görüyoruz.
İşin vahametine bakın ki; yapılmakta olan tüm bu canilikler ve vahşetler, sözde İslamiyet adına yapılıyor ve bir Müslüman diğer bir Müslümanı ‘Allahü ekber’ diyerek öldürüyor!
Tevhid (Birlik) sancağını tuttuğunu iddia eden; enva-i çeşit terör örgütleri şeytan sürüleri halinde İslam beldelerinde terör estirmekte; masum ve mağdurların ahı Arş’ı titretmektedir.
İslamiyet, sözden ziyade yaşamak dinidir; sen dinini öylesine içten ve samimi yaşayacaksın ki, sana ölü gelenler dirilecek! Senin yaşantına bakıldığında; imrenilecek halde değilsen; imanını gözden geçirmen gerekir.
Birbirlerinin kanlarında boğulan günümüz Müslümanları, kötü örnekte emsalsiz olup; tebliğ yerine, insanları Müslümanlıktan soğutma ve ondan nefret ettirmek için yarışıyorlar.
Sahi, biz Müslümanlar bayramı ne kadar hak ediyoruz?!
***
Sevgili Vatan gazetesi okuyucuları; dört ayı aşkın bir zaman diliminde sizlerle birlikte oldum. Bundan böyle; aynı gruba ait, kardeş gazete Milliyet’te yazılarıma devam edeceğim. Sürçü lisan ettiysek af ola diyerek, sağlıcakla kalmanızı diliyorum.
Ayrıca; Demirören ailesine gösterdikleri yakın ilgi ve tensiplerinden dolayı; İcra Kurulu Başkanı sevgili kardeşim Mehmet Soysal’a ve Vatan gazetesi çalışanlarına (Genel Yayın Yönetmeninden matbaadaki işçi kardeşime kadar) en kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Allah’a ısmarladık!