Batılıların Altın Boynuz diye adlandırdığı, uzunluğu 5 kilometre, genişliği 500 metre olan, insanı gün batımlarında pembe-mavi düşlere sürükleyen Haliç’le buluşturacağım sizi.
Haliç‘in kelime anlamı, nehir ağızındaki koy demekmiş. Konumu dolayısıyla da Bizans İmparatorluğu’nun denizcilik merkeziymiş. O dönemlerde istenmeyen gemilerin girişini engellemek için, şehirden karşıya, eski Galata Kulesi’nin kuzeydoğu ucuna uzanan geniş bir zincir varmış. 4. Haçlı seferinde, Latin haçlılarınca bu kule tahrip edilince yerine, Cenevizliler tarafından Galata Kulesi (1348) inşa edilmiş.
Günümüzde Galata Köprüsü; Galata ve Eminönü‘yü Haliç üzerinden birleştirir. Haliç‘in üzerinde bulunan diğer iki köprü de Atatürk Köprüsü ve Haliç Köprüsüdür. Altın Boynuz Köprüsü ise 1502 yılında Leonardo Da Vinci tarafından dizayn edilmiş fakat dönemin yönetimi tarafından kabul görmemiş. Bir sanatçı olarak keşke kabul görseydi demeden edemiyorum.
Haliç çehresi yeniden yapılandı
Pierre Loti Kahvesinin karşı kıyısında bulunan eski sütlüce mezbahası (hayvan kesim yeri). Haliç‘in temizlenmesiyle beraber büyük bir kültür merkezine dönüştürüldü. Haliç‘in kıyılarına yapılan yürüyüş parkurları bölgeyi çekim merkezi haline getirdi.
Türbenin yeri nasıl kayboldu?
Eyüp Sultan’ın işgaller sırasında kaybolan mezar yerini Akşemsettin tespit edip, mezarın biri başına biri de ayak ucuna olmak üzere iki fidan dikip ayrılıyor. Fatih Sultan Mehmet ise kalbinin mutmain olması için o iki fidanı söktürüp, girişte çeşmelerin bulunduğu yere diktiriyor. Yüzüğünü ise Akşemsettin Hazretlerinin tespit ettiği yere gömer. Ertesi gün Akşemsettin gelip ağacın olduğu yere değil birgün önce tespit ettiği yere gidiyor. Ve yüzüğünü padişaha iade ediyor. O bölge kazılınca Eyüp Sultan’ın hiç bozulmamış cesedine ulaşılıyor.
Fransa’dan gelen kırmızı tuğlalar
Mimar Sinan’ın eseri olan Ferruh Kethüda Caminin az ilerisinde Sancaklar Yokuşu’nda bulunan Fener Rum Erkek Lisesi okulu, Fransa’dan getirtilen kırmızı tuğlalardan yaptırıldığı için halk arasında “Kırmızı Okul” diye de anılıyor.
Haliç’in şekli yukarıdan bakınca boynuza benzer. Güneş doğarken ya da batarken bakınca ise altın gibi parladığını görürsünüz.
Altın Boynuz efsanesi
Haliç (altın boynuz) ile ilgili bu efsaneye göre İo kaçarken sinekten kurtulmak için başını sağa, sola sallar. Boynuzunu oradan oraya vurur ve toprak parçalarını birbirinden ayırır, derin yarıklar oluşturur. Bunlardan birisi de Haliç’tir. Altın renkli boynuzu ile bu iç denizi oluşturduğu için İngilizce altın altından anlamına gelen “golden” ve boynuz anlamına gelen “horn” kelimeleri ile bu şekilde adlandırılmıştır.
Haliç çamurundaki altınların efsanesi
Söylentiye göre, kuyumcu dükkanlarından çıkan atık kanalları Haliç‘e boşalıyormuş. İstanbul kuşatılınca kuyumcu sahipleri mallar düşmanın eline geçmesin diye altınları atık kanallarına boşaltmışlar. Yani komple altın doluymuş altı.
İstanbul’un çok eski bir şehir olması ve Haliç‘in de bu şehrin göbeğinde deniz trafiği ezelden beri var olan bir yer olmasının getirdiği bir iddia olarak hala anlatılıyor.