Önceki akşam Çırağan’da Fikir Sofrası adlı düşünce platformunun konuğu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’dı. Organizasyonun ev sahibi Ahmet Arslan konuklarını “Ak Parti’nin hükümeti kurduğu 2002 yılından bu yana kabinede yer alan tek bakan. Sakin ve dik duruşuyla taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanmış, yerli yabancı tüm yatırımcılara güven veren piyasa dostu kişi” diye takdim etti.
Sanıyorum bu ifadelere kimsenin itirazı olmaz.
Zaten bu yüzden 3 dönem kuralı yüzünden ayrılacak olması tedirginlik yaratıyor. Herhalde hiçbir dönemde ekonomik politikaların akıbeti ile bir kişi bu kadar özdeşleşmemişti.
O soru yine soruldu. “Dışarıdan destek verecek misiniz, kabinede yer alacak mısınız?” dendi. Artık alıştığımız cevabı verdi: Önemli olan kişiler değil kurumlardır. Kuralları oturmuş kurumlar kişilerden bağımsız en iyiyi yaparlar.
Ancak akşamın bence en ilginç sorusu Şerif Kaynar’dan geldi. Aslında Kaynar’ın sorusundan daha çok Babacan’ın verdiği yanıt ilginçti.
Korn&Ferry adlı headhunter şirketinin Türkiye yöneticisi olan Şerif Kaynar, THY, İGDAŞ, BOTAŞ gibi önemli kamu kuruluşlarına da itina ile seçilmiş, işinin ehli liyakatı, donanımı tam yöneticilerin ne zaman alınabileceğini, Türkiye’de bunun mümkün olup olmayacağını sordu.
Kamuda da liyakatın, yönetici kalitesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Babacan özellikle son 2 senedir yaşananlara dikkat çekerek “Bazı ihanetler yaşandı. Artık buna dikkat ediliyor. İhanet etmeyeceğinden emin olmak gerekiyor” diye cevap verdi.
17-25 Aralık operasyonundan sonra devlet cephesinde çok ilginç tasfiyeler yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Öyle görünüyor ki artık kamuda görev verilirken ihanet edip etmeyeceğine dair şüphe ya da inanış en önemli meziyet haline gelmiş durumda. Kuşkusuz bu durum performanslar konusunda ciddi handikaplar yaratıyor ancak şimdilik durum bu. Babacan’ın sözleri de bunu teyid eder şekildeydi.
Kilit öğretmenler
Türkiye ekonomisinin önümüzdeki süreçte orta gelir tuzağına düşmemek için eğitimin en önemli faktör olacağını da belirten Ali Babacan, eğitim reformunun önümüzdeki dönemin en önemli meselesi ve icraatı olacağına dikkat çekti.
7.2 yıllık eğitim ortalaması ile 10 bin dolar milli geliri yakalayan ülkenin Türkiye dışında bulunmadığını belirten Babacan eğitim reformunda da kilidi eğitmenlerin çözeceğini, eğitim reformunda odaklanılacak konunun öğretmen kalitesi olacağını ifade etti. Babacan bu arada yurtdışından beyin göçüne de imkan veren ve üstün nitelikli yabancıları Türkiye’ye çekecek, Türkiye’yi bir cazibe merkezine dönüştürecek politikaların da devreye sokulacağının sinyalini verdi.
Ekonomi 3 yıldır patinaj yapıyor mu?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başkanlık sisteminin neden gerekli olduğunu ısrarla anlatmaya çalışırken sanıyorum nisan ayıydı “Ekonomide 3 yıldır patinaj yapıyoruz. Bunu önlemek için de başkanlık sistemine geçmemiz lazım” diye konuşmuştu. Hürriyet’ten sevgili dostum Vahap Munyar bu sözleri hatırlatarak ekonominin dümenindeki Babacan’a “Siz de ekonominin patinaj yaptığını düşünüyor musunuz?” diye sordu.
Siyasi tecrübesi oldukça gelişen Babacan, elbette bu soruya direkt bir yanıt vererek bir polemik malzemesi oluşturmadı ancak cümleleri patinaj ifadesine katılmadığını gösteriyordu. Şöyle yanıtladı soruyu:
“2010 ve 2011 yıllarında Türkiye ekonomisi çok ısındı. Hızlı büyüme döneminde baktık ki cari açık milli gelirin yüzde 10’una gelmiş. Bunun yapısal bir sorun teşkil edeceğini düşünerek tedbir aldık. 2012’den sonra kredi büyümesinde bir yavaşlamayı bilinçli olarak devreye soktuk. 2013 ve 2014 yılları da böyle geçti. Biraz frene basmamız cari açığı kontrol altına almamız gerekiyordu.” Yani Babacan yaşananların patinaj değil, yumuşak ve bilinçli yapılmış bir fren olduğu görüşünde.