ING Bank Başekonomisti Mark Cliffe ile önceki sabah bir kahvaltıda buluştuk. Sorularıma verdiği yanıtlardan sonra dedim ki “Allah para sahiplerinin de parayı yönetenlerin de yardımcısı olsun, sabır versin, akıl sağlığını korusun”Tam da ‘Paran mı var derdin var” dönemine giriyoruz. O yüzden kendimi parasız ama mutlu şanslılardan sayabilirim.Geçtiğimiz bir kaç yıldır ekonomistlerin dünyanın yeni bir normale yönlendiği görüşünde olduğunu hatırlatan Cliffe, fon yöneticileri tarafından ortaya atılan bu ‘yeni normal’ kavramının, ‘yeni anormal’ olarak değişmesi gerektiği görüşünde.Yeni normalin farklı ve bambaşka bir düzlemde olacağını söylüyor. Politika üretenler ve finansal piyasaların hiç de alışık olmadıkları sularda ilerlemeye zorlanacakları için yeni sürprizlere de gebe olunduğunu belirtiyor.Cliffe’in yeni durum tespiti şöyle:“Ekonomi politikaları dengesiz bir zeminde. Geleneksel olmayan para politikası müdahaleleri varlık fiyatlarını yukarı çekmede ekonomik büyümeden daha başarılı oldu. Bu durum faiz oranlarını normalleştirme yolculuğunun piyasaların umduğundan çok daha çetrefilli olacağının bir göstergesi. Politikacılar büyümeyi artırıcı mali ve yapısal reformları hayata geçirmede isteksizler. İşdünyasına güven verecek ekonomik politika kaymalarının hayata geçmesi gerekiyor. Ancak bu kaymanın tetiklenmesi için yeni bir resesyon şokuna mı ihtiyaç olduğu sorusu henüz yanıtlanmış değil.”Mark Cliffe enteresan da bir Türkiye analizi yaptı. Ortaya koyduğu harita çok ilgimi çekti. Türkiye’nin etrafı sorunlarla dolu kıpkırmızı ve Türkiye ortada bir vaha gibi yemyeşil görünüyor. Tabii sorunları da yok değil. Ancak performansı, diğer ülkelerle karşılaştırınca görece iyi görünüyor. Kıskanabileceğimiz belki de tek ülke Hindistan gibi duruyor.“Kariyerimde hiç görmediğim kadar karmaşık bir durum var” dese de bazı tespitleri ve öngörüleri yatırımlara ışık tutabilir.Aktarıyorum:- Fed’den Haziran’da faiz artırımı bekliyorum. Bu da finans piyasalarında bir çalkantı yaratacak. Fed’in faiz artırması sürpriz olmayacak ancak esas soru nasıl sürpriz tepkilere yol açabileceği yönünde. O kısmı kestirmek zor.- Fed ilk faiz artırımını yaptıktan sonra ikinci adımı atmak için uzun süre de bekleyebilir.- Ben Fed’in ekonomik aktiviteyi canlandırmak için elindeki tüm silahları kullandığını ve mühimmatını bitirdiğini düşünüyorum. Faiz artırdıktan hemen sonra çark da edebilir ve faizi yine eski seviyesine de getirebilir.- Yunanistan’ın parasal birlikten ayrılacağını düşünmüyoruz. Bu iki tarafın da hayrına olmaz. Muhtemelen 60 milyar euro civarı yeni bir kurtarma paketi bekliyoruz. Bu euro için iyi haber olur. Ancak unutmamak lazım ECB, ‘euro’yu düşük tutmaya çalışıyor.- Ukrayna sorunu çözülmeyecek, Putin geri adım atmayacak ancak petrol fiyatlarının yeniden yükseliş trendine gireceğini öngörebiliriz. İkinci yarıdan sonra 70 dolarlar seviyesi görülebilir.- 3. çeyrekte dünyada daha iyi bir ekonomi bekliyoruz.
Alman MAN’ın Neoplan’ları üreteceği Ankara Akyurt’taki fabrikada MAN Yönetim Kurulu Üyesi Heinz Jurgen Löw ile sohbet ediyoruz.Tanesi 550 bin euro’dan başlayan bu çok özel otobüslerin satılacağı pazar tüm Avrupa. MAN lokasyon olarak satış pazarlarına daha yakın olan Polonya’daki üretim tesisi yerine Ankara’daki tesise bu özel görevi vermeyi tercih etmiş durumda. Her ne kadar Polonyalılar biraz bozulmuşlar ancak Türkiye’nin hakettiğini de düşünüyorlar.Üretilen otobüslerin buradan Avrupa’ya gidişi adet başına en az 4.500-5 bin euro maliyet yaratıyor ancak MAN yönetimi Ankara için 1 dakika bile düşünmemiş.Löw neden Polonya değil de Türkiye’deki fabrikanın tercih edildiğini şu sözlerle aktardı:“Burada başarmaya aç bir toplum görüyorum. Böyle bir uluslararası yatırımda yerel özelliklerle Alman disiplininin iyi yanlarını çok iyi birleştirdik. Burada yetenek var, dinamizm var. Muhteşem bir üretim tesisi var. Bu tesisimizle o kadar gurur duyuyoruz ki dünyanın her yerinden gelen müşterilerimize bayilerimize bu çok özel tesisi göstermek istedik. 1200 kişiyi ve basın mensuplarını bu tesiste ağırladık”MAN, Volkswagen Grubu bünyesinde faealiyet gösteriyor. Grubun 12 markasından biri de MAN. Neoplan gibi üretimi gerçekten özel yetenek isteyen bir otobüsün Ankara’da yapılıyor olmasının bir gösterge olup olmayacağını soruyorum. Çünkü malum Türkiye WV’den uzun zamandır yatırım bekliyor. Löw biraz politik şu yanıtı veriyor:“Biz WV’nin bir markasıyız ve bundan gurur duyuyoruz. Dolayısıyla zaten WV Türkiye’de demektir. Neoplan üretimi ile de bu duruşumuzu bir adım öteye taşımış oluyoruz.”Geçmişe özlemLöw pazarla ilgili rakamları da paylaşıyor. Ankara’da yaklaşık 2 bin otobüs üretilecek ve başta Avrupa olmak üzere tüm dünyaya dağılacak.2007 ve 2008 satış rakamlarına gözyaşları içinde gıpta ile baktıklarını şu an 25 bin ile toplam pazarın o rakamların üçte 1 daha altında olduğunu söylüyor. Bir daha öyle rakamlar görülüp görülmeyeceği ile ilgili de endişeleri var.Özellikle Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı sonrası en büyük krizi yaşadığını ifade ederken, Almanya’daki ilginç yasa değişikliğine dikkat çekiyor:“Hitler döneminde demiryolu taşımacılığını desteklemek amacıyla şehirlerarası otobüsle seyahat yasaklanmıştı. Hitler dönemi kapandı ama aynı amaçla bu yasak devam etti. 2 yıl önce değiştirildi bu yasa. Artık şehirlerarasında seyahat otobüsü firmaları oluşuyor. Wi-fi hizmeti de verildiği için bu hizmet çok hızlı bir şekilde gelişiyor. Alt gelir grupları, öğrenciler tercih etmeye başladı. Bu trend otobüse olan talebi artıracaktır. Türkiye’deki yatırım da bu karardan olumlu etkilenecektir kuşkusuz.”
Borsa’da son dönemde halka açılan küçük küçük şirketlerin neredeyse tamamı, işlem görmeye başladıktan sonra başlangıç fiyatını bir daha görmedi.Son yıllardaki halka arzlar sorgulanıyor. Zira son dönemde halka açılan şirketlere yatırımcı şüphe ile bakıyor. Şirketlerin ölçekleri, fiyatlamaları şüphe yaratıyor. Hal böyle olunca halka arzlarda da sıkıntı yaşanıyor. Rakamlar yalan söylemez. Bir önceki yıl 721 milyon dolar olan halka arzların toplamı geçen yıl 320 milyon dolara geriledi.145 milyon dolarlık AvivaSa, 75 milyon dolarlık Ulusoy Elektrik ve 33 milyon dolarlık Ulusoy Un arzlarını bir kenara koyarsak kalan 13 şirketin arzında gerçekleşen rakam sadece 67 milyon dolar. Yani şirket başına ortalama 5 milyon dolarlık arz büyüklüğü. Bu arzın ne kadarı gerçekten yatırımcılar tarafından alınmıştır o da muamma. Çünkü biliyoruz ki arzlarda çoğu hisse yatırımcılara satılmıyor, blok olarak iskontolu şekilde spekülatörlerin eline teslim ediliyor. Onlar da sonra Borsa’da ikincil halka arzı diledikleri fiyattan gerçekleştiriyorlar. Yıllar geçiyor, oyun değişmiyor. Arz edilen şirketlerin büyüklükleri bir kenara performansları da tartışmalı. Arz sonrası işlem gördüklerinde ya uçuyorlar ya da yatırımcı tabiri ile bayılıyorlar.İlginç örnekler varİşte birkaç örnek. Arbul Tekstil diye bir şirket halka açılmış. Halka arz fiyatı 2 lira. Cuma günü en son 0.84 liradan işlem görüyordu. A1 Capital’e sormak lazım. Bu fiyatlamayı hangi ekonomik kriterlerle yaptın, 2 liralık arz fiyatına nasıl ulaştın? RTA Laboratuarları diye bir şirket. 13 liradan halka arz edilmiş, şimdilerde 8.84 lirada. Fiyatlayan, halka arzına aracılık eden yine A1 Capital. Bomonti Elektrik var mesela. 2.05 liradan çıkmış piyasaya Cuma günü itibarıyla 1.20 liradan alıcı bekliyordu. Bunlar yatırımcıyı üzen örnekler. Bir de ekstra yükselişler göstererek yine bende fiyatlaması ile ilgili şüphe uyandıran hisseler var. Mesela Plaspak Kimya. Neta Yatırım tarafından halka arz edilen bu şirketin hisseleri 2.66 liradan 8.61 liraya çıkmış. Olağanüstü bir performans. Ya ilk fiyatlama çok yanlış, ya da yatırımcı ilk bakışta görülemeyen bir cevher gördü herhalde...Politeknik Metal diye bir şirket var. Onun performansı da şaşırtıcı. 8.36 liradan 13.65 liraya çıkmış çok kısa sürede. İzmir Fırça adlı şirket de 1.85 liradan halka açılmış ancak Cuma günü itibarıyla 4.84 liralarda geziyordu. Bunca yıllık ekonomi gazetecisiyim. İnanın bu şirketlerin adını ilk kez duyuyorum. Ne zaman kuruldular, palazlandılar, ne zaman Borsa’ya açılacak kıvama geldiler, kaçırmışım. Sermaye piyasaları bu tip şirketlerin serpilip gelişmesi için tabii ki büyük şans. Sakın bunlara karşı olduğum gibi bir algı oluşmasın. Ancak yatırımcı da bu kadar enayi yerine konmasın. Bu şirketlerin halka arzı ve sonrasında yaşananlar büyük bir komedi gibi duruyor.3 liralık inşaatçı yüzünden tavuk kadar değerimiz yokMüteahhitler yönetmeliklerin belirlediği kalınlıkta yalıtım malzemesi kullanmıyor. Ceplerine koydukları ek kazanç metrekarede 3 TL’den fazla değil ama tenezzül ediyorlarTürkiye binalarda yeterli yalıtım ve denetim olmadığı için enerji ithalatına yılda 12 milyar $ fazla para ödüyor. İzolasyonun en ideal yapıldığı tek yer tavuk çiftlikleriİnşaat sektörünü yalıtım ile buluşturan artık jenerik olmuş bir marka olan İzocam bu yıl 50’nci yılını kutluyor. İzocam Genel Müdürü Nuri Bulut ve Satış Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Fatih Öktem ile bir öğlen yemeğinde bir araya gelerek hem İzocam’ı hem de inşaat sektöründe yalıtımı konuştuk. Türkiye’de inşaat sektörü malum ekonominin son yıllardaki tartışmasız lokomotifi. Ancak ne yazık ki bina kalitesi istenilen ölçüde değil. Hatta belirlenmiş standartlara bile uyulduğu söylenemez. Para hırsının belki de tavan yaptığı alan inşaat sektörü. Seramikleri, muslukları, banyo mutfak dolaplarını görüyoruz da görmediğimiz alanlarda neler neler oluyor. Bunların başında da yalıtım var. Rakamlar aslında herşeyi net şekilde ortaya koyuyor:- Türkiye’de 16 milyon m3’lük bir pazar söz konusu. - Türkiye’de kişi başına 0.2 metreküp yalıtım tüketimi mevcut. Oysa Avrupa kişi başı 0.7 m3 yıllık yalıtım tüketimi mevcut. ABD’de bu 1 metreküpü buluyor. Türkiye’de standartlar tutturulsa pazarın 40-45 milyon m3’e çıkması gerekiyor. Fark müteahhitin cebine gidiyor.- Oysa yalıtım çok önemli. Türkiye enerjiye yaklaşık 55 milyar dolar ödüyor ve bunun 20 milyar doları ısınma amaçlı. Binaların yalıtımı eksiksiz olsa 20 milyar dolarlık harcamadan en az yüzde 60 yani 12 milyar dolar tasarruf etmek mümkün. Ancak müteahhit metrekarede 3 liranın 5 liranın hesabını yaptığı için, denetim de evlere şenlik olduğu için ısı kaybını önlemek imkansız.- Türkiye’de sürekli yalıtımın önemi de vurgulanıyor, hatta Enver gibi, Enerji Hanım gibi karakterlere dünya para harcanıyor ancak her şey ne yazık ki kağıt üzerinde. Tasarruftan anladığımız enerji ampullerinden ibaret. Ya da dişlerimizi fırçalarken suyu açık bırakmamak var.- Tamam bunlar da önemli ama esas kayıp kaçak başka yerde. ABD’de konut başına 6 bin 500 dolar yalıtım teşviği var. Krizdeki İtalya bile yalıtıma harcanan tutarın yüzde 50’sini hibe ediyor. Biz ise tüm yalıtım malzemelerine KDV indirimi dahi uygulamayarak yüzde 18’lik oranla bu işe verdiğimiz gerçek değeri gösteriyoruz.- Erzurum’da dondurucu soğuk var. Binalarda 18 cm kalınlıkta yalıtım malzemesi kullanılması şart. Ancak müteahhit metrekarede sadece ve sadece 3 lira tasarruf edebilmek için 5 cm’lik 8 cm’lik kalınlıkta yün kullanıyor. Düşünün 100 metrekarelik dairede 300 lira yapar. Oysa yıllar içinde o evden değil 300 lira, 30 bin liralık enerji havaya gidiyor. - Maalesef Türkiye’de yalıtımın en kusursuzca uygulandığı tek bir alan var. O da tavuk çiftlikleri. İşletmeciler yalıtıma harcamadıkları paranın her yıl kendilerine maliyet olarak döneceğini biliyor. Müteahhit ise evi yapıyor ve satıyor. Sonrası umurunda değil ki...110 milyar $’ı cepte tuttukTaşyünü ve camyünü izolasyonun en önemli parçaları. Bunun da en büyük üreticisi İzocam. 50’inci yılını kutlayan İzocam’ın Genel Müdürü Nuri Bulut bir simülasyon yaptırmış. İzocam’la yalıtılan binalar sayesinde 50 yılda Türk insanının 110 milyar dolarının cebinde kaldığını belirtiyor. Bu çok değerli bir rakam. 200 milyon ton petrole eşdeğer bir tasarruf. Ayrıca 650 milyon ton CO2’nin atmosfere salınmasının da önüne geçilmiş oluyor. Nuri Bulut gelecek 5 yılda 15 milyon m3’lük yalıtım gerçekleştirmeyi planladıklarını söyledi. Bugüne kadar 95 milyon doları son 10 yılda olmak üzere 170 milyon dolarlık yatırım yapan İzocam, yatırıma 5 yıl içinde 40 milyon dolar daha harcayacak. 2014’te 363 milyon lira ciro yapan İzocam’ın karı ise 43 milyon lira. Bir önceki yıla göre yüzde 16’ya yakın artış dikkat çekici. 46 ülkeye ihracat da yapan İzocam’ın cirosu içinde ihracatın payı 70 milyon TL seviyesinde. Satış Pazarlama Müdürü Fatih Öktem ise yalıtım pazarında yüzde 20 paya sahip olduklarına, 20 ülkede yerleşik bayileri bulunduğuna dikkat çekti. Öktem 7 farklı ürünü aynı çatı altında üretebilen tek şirket olduklarının da altını çizdi.Sağolasın İzocam: İzocam’ın bu klasikleşen reklamı Türkiye’de yalıtım bilincinin gelişmesinde büyük rol oynamıştı.
Turkcell’de 44 maddenin görüşüleceği 26 Mart tarihindeki genel kurula sayılı günler kala Rus Alfa’dan çok önemli bir hamle geldi. Alfa Telecom, Turkcell’in yüzde 13.76 hissesini almak üzere Ziraat Bankası ve Çukurova Holding’e bir teklifte bulundu. Alfa, Çukurova Grubu’nun elinde bulunan ancak Ziraat Bankası’ndan kullanılan kredi karşılığı rehin edilen (Çukurova Grubu, Rus Alfa’ya olan 1.604 milyar dolarlık kredi borcunu Ziraat Bankası’ndan kullandığı kredi ile ödemişti. Bu kredi karşılığında da Turkcell İletişim’in dolaylı olarak yüzde 13.76’sını kontrol eden söz konusu hisseler Ziraat Bankası’na teminat olarak verilmişti) Çukurova Telekom Holding’in 51 adet B tipi hissesini istedi. Hisse başına da 54.9 milyon dolar yani toplamda2.8 milyar dolar önerdi.Karamehmet’in Ruslar’la birlikte kurduğu Çukurova Telekom Holding, Turkcell Holding’in hissedarı.Turkcell Holding ise Turkcell İletişim’in yüzde 51’ini kontrol ediyor. Yani Çukurova Telekom Holding ve dolayısıyla Turkcell Holding’e hakim olan, bir anlamda halka açık olan Turkcell İletişim’in de kontrolünü ele geçiriyor. O yüzden Çukurova Telekom Holding’e ait bu 51 adet hisse çok ama çok önemli. Aynı hisselerden 49 tanesi ise halen Rus Alfa’nın elinde.Şimdi bu teklif ne anlama geliyor analiz etmeye çalışalım.Kasada 9.3 milyar TLTurkcell’de ne yazık ki üç ortak yıllar içinde kavgadan bıkmadı ve bir türlü anlaşamadı. Turkcell İletişim adeta kilitlendi. Düşünün ki Türkiye’nin en verimli ve kâr üreten şirketi neredeyse 5 yıldır ortaklarına temettü dağıtamıyor. Oysa şirketin kasasında dağıtılmayı bekleyen geçmiş yıllara ait tam 9 milyar 312 milyon lira para var. 26 Mart’taki genel kurul da çok önemli. Şayet ana ortaklar yine anlaşamaz ve düğüm çözülmezse genel kurula ait tüm yetkileri kullanma hakkı SPK’ya geçecek.Yıllar içindeki hamlelere bakılacak olursa Ruslar da pekala biliyor ki Turkcell’de kontrolün kendilerine geçmesine izin verilmeyecek. (Putin ile Erdoğan şayet kapalı kapılar ardında bizim bilmediğimiz farklı bir pazarlık yapmadıysa)SPK’nın yıllar içindeki hamleleri ve son olarak Çukurova Grubu’nun o hisseler için gerekli krediyi bir kamu bankası olan Ziraat’ten bulması anlamlıydı. Çok güçlü mesajlardı bunlar. ‘Turkcell Türk kalmalı. Ve Türk Devleti bunun için ne gerekiyorsa yapacak’ denmiş oluyordu.Dolayısıyla aslında Rus Alfa o çok değerli 51 hisseye talip olmuyor bana göre elindeki 49 hissenin satış fiyatını deklare etmiş oluyor. Yani ‘Yaklaşık 2 milyar 750 milyon dolar verirseniz, Turkcell’den çıkmaya hazırım’ diyor.O zaman ne olur ?Yüzde 37’si TeliaSonera’ya ait olan Turkcell’de üçlü karmaşık yapı çözülür ve genel kurulu kilitleyen inatlaşma da son bulur.Peki o para kimde?Bulur da bu parayı Çukurova Grubu’nun vermesi imkansız. Zira finans piyasalarındaki gelişmeler malum. Karamehmet’in Genel Enerji’den sağlayabileceği fon miktarı da, düşen petrol fiyatları ile sınırlandı. Yani Karamehmet’in de eli kolu aslında bağlı. O zaman Ziraat Bankası burada devreye girebilir. Ya bir özel sermaye fonu gibi davranarak hisseleri kendi alabilir ya da Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan bir başka yatırımcının devreye girmesi sağlanabilir.Bir kaç telefon görüşmesi yaptım ve çıkardığım sonuç şu ki en mantıklısı Ziraat’in hisseleri alması ve elini güçlendirmesi.Yarın öbür gün Çukurova Grubu kredi borcunu ödeyemezse (Daha önce örneğini çok gördüğümüz için bu ihtimal hep var) eline koskoca bir Turkcell imparatorluğu geçmiş olur.Bir iştirak gibi de değerlendirebilir, paket olarak bir başka yatırımcıya da satabilir. Sorunsuz, hisse yapısı daha az karmaşık bir Turkcell pek çok yatırımcının ilgisini çekecektir. Hatırlayın, Ziraat’ten önce Karamehmet kredi finansmanı için Murat Ülker ile masadaydı ve anlaşma son anda iptal olmuştu.Anlaşılan o ki Turkcell’de kartlar yeniden karılıyor ve oyun yeniden başlıyor.Neden 20 milyar dolar?Turkcell İletişim, şu an itibarıyla Borsa’daki hisse değeri dikkate alındığında 12.9 milyar dolar ediyor. Oysa Ruslar yüzde 13.76 hisse için 2.8 milyar dolar önerdi. Yani yüzde 100’ünün fiyatı bu öneriye göre 20 milyar 348 milyon dolara geldi. Borsa’nın takdir ettiği fiyata göre yüzde 57 daha primli bir fiyat teklif ettiler. Sonuçta söz konusu hisseler yukarıda da anlattığım üzere kontrolü ele geçirmeyi sağlayan çok stratejik hisseler. Yüzde 57 primli olmasından daha doğal bir durum olamaz. Hatta daha yüksek bir ederi hakettiğini bile söyleyebiliriz. Zira bana göre (Ve pek çok analiste göre) Turkcell’in şu anki piyasa değeri zaten gerçek gücünü yansıtmıyor. 3 ortak arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen kavga, bir türlü dağıtılamayan temettüler Borsa’da yatırımcıyı bezdirdi ve şu an Turkcell hisseleri iskontolu işlem görüyor da diyebiliriz.
Türkiye’nin toplam doğalgaz tüketimi 45 milyar metreküp civarında. Sadece Şişecam’ın cam erittiği dev fırınlarında kullandığı doğalgaz miktarı ise 1.5 milyar metreküp. Yani Türkiye tüketiminin yüzde 3.3’ünü Şişecam tek başına yapıyor. Ayrıca 1 milyar kilowatsaat de elektrik tüketiyor. Cam üretimi enerji yoğun bir sanayii. Düz camın maliyetinin yüzde 45’ini enerji gideri oluşturuyor. Oran, ambalaj camında yüzde 25, züccaciyede yüzde 35 seviyesinde.Şişecam yaklaşık 40 milyon lira yatırımla Gebze Çayırova’da Şişecam Bilim ve Teknoloji Merkezi’ni kurdu. Şişecam Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Ahmet Kırman, dünya çapındaki bu ArTeGe (Araştırma ve Teknolojik Geliştirme) Merkezi’nin Başkanı Prof Dr. Şener Oktik ile birlikte tanıtırken bir konuya dikkat çekti:İyileştirme çalışmaları“1980’lerden bugüne fırın teknolojisini geliştirerek yüzde 40’lar civarında iyileşmeler yapıldı. Mesela Polatlı’da kurduğumuz yeni fırın verimlilikte dünyanın sayılı fırınları arasında. Ancak daha gidilebilecek çok yol var. Yıllık 1.5 milyar metreküp tüketimimiz olduğunu düşünürsek, buradaki iyileştirme çalışmaları bizim için çok değerli.”Kuşkusuz bu iyileşme doğalgazı dışarıdan ithal eden ve bin metreküpüne yaklaşık 400 dolar ödeyen Türkiye ekonomisi için de çok önemli. Aynı miktarda cam imalatını 1.5 milyar metreküp doğalgaz yerine yüzde 5 iyileşme ile 75 milyon metreküp daha az doğalgazla yapmak bile çok stratejik. 75 milyon metreküp gaz demek 30 milyon dolar anlamına geliyor. Zaten bu iyileşme bile tek başına Ar-ge merkezine yapılan yatırımı karşılamaya yeterli.Katma değerli ürünlerAncak teknoloji merkezinde başka ilginç araştırmalar da yapılıyor. Prof. Dr. Ahmet Kırman, Türk cam sanayinde en fazla Ar-Ge yatırımı yapan şirket konumundaki Şişecam’ın inovatif teknolojiler ve katma değeri yüksek ürünlerle global pazarda rekabet gücünü daha da artırmayı hedeflediğini söyledi.Şişecam’ın katma değerli ileri teknoloji üretiminin, yeni ürünlerle portföyü zenginleştirmeyi ve verimlilik artırıcı ürünlere yatırım yapmayı sağladığını ifade eden Ahmet Kırman, bu kapsamda yürütülen ArTeGe projeleri hakkında da şu bilgileri verdi: “Düzcamda bina ve otomobillerde en yüksek kalitede termal, optik ve akustik konforu ve ekonomiyi sunan üretim ve kaplamayı hedefliyoruz. Cam ambalajda kullanılan camı inceltip hafifletme ve mekanik mukavemeti artırmaya yönelik çalışmalarımız var. Cam ev eşyasında inovasyonla estetiği buluşturan ürünler, cam elyafta dokumaya uygun ürünler ve kimyasallarda ise yeni soda ve krom bileşikleri konularına yoğunlaşmış durumdayız.”Fransız sanayisine sahip çıktı, ARC’ı göstermediAHMET Kırman, cam üretiminde ilk 3’te olduklarını belirtirken, Fransız cam devi ARC’a talip olma hikayesini de anlattı: “Bağlı ortaklığımız Paşabahçe Cam ile Fransız ARC-International’a satın alma teklifinde bulunduk. Ancak görüşmeler, teklif sunulmadan nihayetlendirildi. Stratejik finansal bilgileri bizle paylaşmadılar. İş planlarını ve know how’larını da operasyonel rakip olduğumuz gerekçesiyle bizimle paylaşmak istemediler. Cam sanayiinde her bir üreticinin yıllar içinde geliştirdiği know how çok değerli. Bunu kimse kimseye vermez. Nitekim, sonuçta Fransız Hükümeti çıktı ve ARC’ın kurtarılması için her türlü desteği verdi.”Kırılmayan şişe, perdeye ihtiyaç duymayan camGEBZE Çayırova’da 15 bin metrekare alana kurulu Araştırma ve Teknolojik Geliştirme Merkezi’nde yapılan diğer araştırmalarla ilgili de Prof. Dr. Şener Oktik bilgi verdi: “Elektrokromik camlar üzerinde çalışma var. Bu camlar gündüz aydınlık verirken gece ise kendiliğinden kararıyor. Perdeye ihtiyaç duymadan evlerin pencerelerini bu camlarla kaplayabilirsiniz. Kırılmayan cam teknolojisi de önemli araştırma konularından biri. Gıda ömrünü uzatan cam ambalajlar da önemli bir konu. Günlük sütlerin ömrüne 5-6 gün daha ekleyen antibakteriyel camlar üzerinde çalışıyoruz. Bir de bulaşık makinasına atılan camların bulutlanma meselesi var. Bulutlanmama özelliğini 2 bin yıkamaya çıkardık. Burada şu an 45 proje yürüyor. 225 kişiyiz.”Cam disc geliyorCAM dünyanın hiç ölmeyen nadide bir ürünü. Eritip eritip çevreyi kirletmeden defalarca kullanabiliyorsunuz. Kullanım alanları genişliyor, standart camdan katma değerli ürünlere doğru geçiliyor. Bunların içinde belki de en ilginci Kuvartz cam disc’ler olacak. Normal bir CD’de 850 megabyte, DVD’de 4 bin 750 megabyte bilgi saklayabilirken cam disc’lerde 360 milyon megabyte bilgi saklamak mümkün olacak. Üstelik yanma riski de yok. Böylece verileri de kaybetme ihtimali neredeyse kayboluyor.Hitachi’nin bu disc’lerin ilk versiyonlarını bu yıl içinde çıkarması bekleniyor.
Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın her eve tapulu otopark hazırlığı var. Ayrıntılarını yandaki haberimizde okuyabilirsiniz.Ancak geçmiş tecrübeler, konuya temkinli yaklaşılması gerektiğini ve cevaplanması gereken sorular olduğunu da ortaya koyuyor.Büyük şehirlerde özellikle de İstanbul’da otopark büyük sorun. Yol kenarlarına parkedilen araçlar trafik çilesinin de önemli bir sorumlusu.Aslında bir otopark yönetmeliği var. Bu yönetmelik otopark yapması zorunlu olan bina ve tesislerin hangileri olduğunu net şekilde belirliyor. Yönetmelik var da işin içine yine yeşil dolarlar girince maalesef kağıt üzerinde kalıyor.Ne mi oluyor?Müteahhitler inşaat izni alırken bina projesinde otoparka da yer veriyor. Yapı Denetim Şirketi, Proje Müellifi ve Şantiye Şefi doğrudan sorumlu olduğu için inşaat sürecinde bir değişiklik yapılmıyor. Ancak inşaat tamamlanıp Yapı Kullanma İzin Belgesi (iskan) alındıktan sonra, yetkili kişilerin sorumlulukları ortadan kalkıyor. Suistimal de işte bu aşamada başlıyor.Otopark olarak ayrılan yerler daire veya dükkana dönüştürülüyor. Bu kanunsuzluğa belediyeler de dahil ediliyor.Yönetmelikde bir madde var. Otoparka müsait olmayan parsellerle ilgili.Parsel otoparka müsait değilse (Eğimden dolayı olabilir mesela) otopark bedeli alınıyor. Belediyenin bu bedeli hangi şartla aldığı yine yönetmelikte açıkça belirtilmiş:“Otopark bedeli alınan parsellerin otopark ihtiyacının Büyükşehir Belediyesince karşılanması zorunludur” deniyor.Peki karşılanıyor mu! Kesinlikle hayır.Karşılanmadığı gibi yollar da İspark tarafından ücretli otoparka dönüştürülmüş vaziyette. Yani binaların otopark yapmamasına göz yumuluyor. Otopark bedeli alınıyor, o bedellerle yönetmelikte yer aldığı gibi ücretsiz otopark yapılmadığı gibi yollar da ekstra ücretlendiriliyor.Güzel yöntem değil mi...Şimdi gelelim planlanan sertifika düzenlemesinin tuhaflıklarına.Yol kenarlarında çoğu İspark tarafından işletilen alanların daire sahiplerine tahsis edileceğini anlıyoruz. Peki bu sertifikalar kim tarafından verilecek, geliri kimin kasasına gidecek?Şayet sertifika bedelini Belediye alacaksa bu paralarla katlı otoparklar yapılacak mı?Diyelim ki vatandaş sertifika aldı, bir otopark alanı oldu.Bu alanı nasıl koruyacak?Sabah evden çıkıp işine gittiğinde, kendine ait bölümü bir şekilde korumayı başarırsa, gün içinde o bölgeye gelen araçlar nereye park edecek?Mevcut durumdan daha vahim bir tablo ortaya çıkmayacak mı?
Rusya önce Batı’nın ambargosu ile sarsıldı, ardından 50 doların altına inen petrol fiyatı ile ekonomik olarak çöktü. Rublenin inanılmaz değer kaybı ile Ruslar için yurtdışına çıkış da ekstra maliyetli hale geldi. Geçen yıl 35 rublesi 1 dolar eden Ruslar’ın bugün 1 dolar alabilmesi için 66 rubleye ihtiyacı var. Rusya böyle zor günler geçirirken, Rus turistin en çok tercih ettiği Antalya’daki turistik tesislerde endişeli bir bekleyiş var.Rezervasyon yokGürallar olarak cam sektörü ve turizmde devreye alacakları yeni yatırımları konuşmak üzere biraraya geldiğimiz Yönetim Kurulu Başkan Vekili Esin Güral Argat, tehlikeye dikkat çekti:“Şubat ayını yarıladık ve Rusya’dan hiç rezervasyon yok. Geçen yıl bu dönemde 1 milyon euroluk satış yapmış olurduk, şu an rakamlar sıfır. Benzer bir trendi cam şirketimizde de görüyoruz. Rusya önemli bir ihracat pazarımız ancak Nisan ayına kadar tek bir sipariş görünmüyor. Turizmdeki tehlike büyük. İki boyutu var. Rus turist gelmediği gibi, Batı Avrupa pazarlarında da tur operatörleri durumu aleyhimize kullanmak istiyor. Operatörler ellerinde rezervasyonlar olduğu halde ‘hiç rezervasyon yok’ baskısıyla işletmelerden ciddi iskontolar istiyor. Buna dayanamayanlar şimdiden yüzde 25 hatta yüzde 40’a varan indirimleri mecburen yaptı. Yine mecburiyetten erken rezervasyon dönemi de uzadı.”İstikrar kaybolurAlibey Hotels&Resorts markası ile Antalya bölgesinde 3 tesis işleten Gürallar’ın fiyat rekabetine girmeyeceğinin altını çizen Argat, şöyle devam etti: “Fiyat kırarsak yıllar içinde elde ettiğimiz istikrar bir anda elimizden kayar gider. Ancak her işletmenin finansal gücü buna müsaade etmeyebilir. Bu yıl turist sayısında olmasa da turizm gelirinde yüzde 25 düşüş olabilir.”Cam ambalaja giriyor Maldivler’e gidiyor‘YATIRIM yapmadan geçen bir senemiz yok’ diyen Gürallar Yönetim Kurulu Başkan Vekili Esin Güral Argat, yeni yatırım planlarını paylaştı. Ailenin bölünmesinden ve porselen tarafının diğer kardeşlerde kalmasından sonra başta turizm ve cam sektöründe faaliyete devam eden Gürallar bu yıldan itibaren cam ambalaj, maden suyu ve yol restoranı işine ilk kez girecek.Gürallar Grubu’nun sofra camı markası Lav’ın bir dünya markası olma yolunda hızla ilerlediğini kaydeden Argat, “Dünyanın sofra camı alanında en büyük 6.üreticisiyiz. Aynı zamanda dünyadaki en genç cam üreticisiyiz. Daha önce Artcraft markası ile büyürken son 2 senedir Lav markasını ön plana çıkardık ve yüzde 10 büyüdük” dedi.Sofra camı tecrübesini cam ambalaja taşıyacaklarını, yıllık 110 bin ton üretim kapasiteli cam ambalaj tesisinin startını verdiklerini ifade eden Argat “Fabrikamızda 200 cc’den 1.500 cc’ye kadar farklı ebatlarda ambalaj üreteceğiz. Tüm fazlar bittiğinde yatırım tutarı 750 milyon lirayı bulacak. 1.000 kişiye istihdam sağlanacak” diye konuştu.Madensuyu yatırımıEsin Güral Argat, bir diğer önemli yatırımın ise turizmde olacağını belirtti. Antalya’da Alibey Hotels and Resorts ismi altında 3 tesisi bulunan grup Maldivler’de yatırıma gidiyor. Argat “Bir adanın üst kullanım hakkını aldık. 2017 Mayıs’ta da otelin açılmasını planlıyoruz. Maldivler’deki otellerin ilk yatırım tutarının yaklaşık 150 milyon TL olacağını öngörüyoruz” diye konuştu.45 milyon liralık yatırımla madensuyu yatırımına da start verdiklerini kaydeden Argat, şöyle devam etti:“Magnezyum oranı çok yüksek, Burdur’daki bir kaynaktan şişeleyeceğimiz madensuyu ile hızlı tüketimde önemli bir oyuncu olmak istiyoruz. Nisan ayında yatırıma başlıyoruz. Türkiye’de yılda 4 milyar şişe madensuyu tüketiliyor. Bizim yatırımımız ilk etapta 350 milyon şişelik olacak.”Esin Güral Argat babalarının isteği ile yol restoranı işine de girdiklerini belirterek “İlk restoranımızı Kütahya Afyon yolu üzerinde açacağız. Anahatun markası ile zincir olmak ve karayollarında nitelikli yeme içme alanında bir boşluğu doldurmak istiyoruz. Sonuçta bu alan otellerimizden dolayı bizim çok iyi bildiğimiz bir alan” diye konuştu.
Kulübünü, gönül verdiği renklere aşık olduğunu iddia edip, işportadan lisanssız ürün almak müthiş bir ironi... Kartal Yuvaları Genel Müdürü Cemil Kent, “Korsan ürün alanın çok değil sadece üçte biri lisanslı ürüne yönelse, her yıl bir Demba Ba kalitesinde oyuncu alabilecek katkı sağlarız” dedi.Beşiktaş’ta FEDA tişörtü çıkarıldığında amaç kulübe gelir yaratmaktı. Ne yazık ki o FEDA tişörtünün bile korsanını yaptılar ve daha acısı satabildiler. Takımını çok sevdiğini iddia edip, tribünde 132 desibel ses çıkarmakla övünen Beşiktaşlı... Bari FEDA tişörtünü lisanslı ürün olarak Kartal Yuvası mağazasından alsaydın da ‘Sağ beke, sol beke adam alın’ diye bağırırken haklı bir sebebin olsaydı.Ben de bir Beşiktaşlıyım ve tribünde üzerinde korsan ürün olan taraftar görünce üzülüyorum. Ne Galatasaray ne de Fenerbahçe’nin stadının çevresinde İnönü’nün çevresindeki kadar işporta tezgah göremezsiniz. Çünkü taraftarı itibar etmiyor. İşporta tezgahından alacağı bir formanın, boynuna asacağı atkının kulübe 1 kuruş bile katkısının olmadığını biliyor.40 milyon TL ciro hedefliyorKartal Yuvası Genel Müdürü Cemil Kent ile hafta içinde sohbet ettik. Bu yıl 250 bin civarında forma satışı olduğunu, cirolarının Mayıs sonu itibarıyla 40 milyon TL seviyesinde gerçekleşmesini beklediklerini belirtti. Korsan üründen şikayet eden Kent’in tüm Beşiktaşlı taraftarların kulağına küpe olması gereken bir mesajı var: “Çok ciddi bir ekip kurduk. Nerede lisanssız ürün satılıyorsa baskınlar yaparak önüne geçmeye çalışıyoruz. Ancak korsanı tamamen yok etmemiz mümkün değil. Burada iş aslında taraftarımıza düşüyor. Taraftarımız bilinçlenmeli ve korsan ürün alırken bunun kulübüne bir katkısı olmadığını düşünmeli. Talep etmediği takdirde bir süre sonra zaten korsan ürün yapanlar kendiliğinden bu işten vazgeçer. Şu an korsanın çok önemli bir büyüklüğü var. Tamamı değil korsan ürüne yönelen taraftarlarımızın sadece üçte biri lisanslı ürünü tercih etse, söz veriyorum her yıl kulübe bir Demba Ba kalitesinde oyuncuyu ben verebilirim.”Kırmızı forma seneye yokCemil Kent iyi bir Beşiktaşlı olmakla birlikte perakende sektörünün içinden gelmiş iyi bir de perakendeci. Uzun yıllar YKM ve Boyner Mağazacılık’da üst düzey yönetici olarak çalışan Cemil Kent, bugünlerde bir yandan siparişleri organize ediyor bir yandan da yeni ürün gamını. Adidas Global ile çalışıldığı için sadece önümüzdeki yılın değil 2016-2017 sezonunun forma dizaynlarını da gördüklerini belirtiyor. Bu arada forma dışındaki ürünlerde grinin yanısıra bordo renk atılarak çalışılan örnekler olduğunu söyledi. Beşiktaş’ın önümüzdeki sezon giyeceği formalar henüz ortaya çıkmadı. Ancak Kent küçük ipuçları verdi: “Sade beyaz ve sade siyah forma, bir de klasik çubuklu forma olacak. Kırmızı forma seneye kullanılmayacak.”Peşin siparişlerle stok maliyeti bittiYaklaşık 65 tane Kartal Yuvası mağazası var. Bunların 50’si franchise. Yani kulübün malı değil, bu işi ticari amaçla yapanların. Geçtiğimiz yıllarda Kartal Yuvası mağazası olanların siparişlerini verdiğini, satamadığı ürünü ise kulübe geri iade ettiğini belirten Cemil Kent sistemi değiştirdiklerini ve stok maliyetini önemli ölçüde azalttıklarını ifade etti. Kent yeni sistemin öncelikle mağaza sahiplerinin hoşuna gitmediğini belirtirken “Başkanımız ve yönetim arkamda durmasaydı bu sistemi oturtamazdım. Ben de burada olamazdım” diyerek şunları söyledi:“Geçen yılın başında mağaza sahipleri ile toplantı yaptık. Ne kadar ürün siparişi vermek istediklerini sorduk. Siparişlerine karşılık gelen çekleri istedik. İlk kez böyle bir durumla karşılaşıyorlardı şaşırdılar. Elbette önce mırın kırın ettiler. Beni şikayet de ettiler. Başkan sağolsun “Onlar mutsuzsa kulüp mutlu demektir” dedi. Bakın dedim. Şimdi sipariş verdiğinizde kar marjınız daha yüksek. Sezon ortasında ürününüz bittiğinde ve yeni talepte bulunduğunuzda bu kar marjları ile benden ürün alamazsınız. İstedikleri kadar ürün çekip, satamadıklarını arabaya yükleyip geri veriyorlarmış. Bu kez taşın altına ellerini koydular. 120-150 gün vadeli çekleri yazıp siparişlerini verdiler. Aynı sistem bu yıl da geçerli. Şubat’ın 19’una kadar 2015-2016 sezonuna ait siparişlerini veriyorlar. Tabii sipariş ettikleri ürünün karşılığı olan çekleri de. Geçen yıl biraz ürkek davrandılar ve siparişleri düşük tuttular. Bu yıl tahmin ediyorum 25 milyon liralık bir sipariş rakamına ulaşırız.” Bu yöntemle hem peşin satış yapıldığını, hem de Adidas’a ne kadar ürün siparişi vermeleri gerektiğini gördüklerini kaydeden Kent, stok maliyetinin karlılığı eriten en önemli sorun olduğunun altını çizdi. Fenerium ve GSStore’larda stok sorununun çözülemediğini söyleyen Cemil Kent, bu yöntem sayesinde Kartal Yuvası’nın cirosunun daha düşük olmasına rağmen karlılıkta rakipleri ile başa başa geldiğini savundu.