Ülker’i ikna ettim, bisküviyi ambalaja koydu, yürüdü gitti

Perde arkasında kalmayı tercih eden İşadamı Rıfat Hassan ilk kez VATAN’a konuştu:

Haberin Devamı

Rıfat Hassan, Akmerkez’in ortağı, Yıldız Holding’in İstişare Konseyi Üyesi. Sabri Ülker’i bisküvileri ambalajlı satması için ikna eden kişi. Hassan, “Ülker bisküvileri ambalaja koydu ve yürüdü gitti. Ama bizi bir yere getiren de Ülker’dir” dedi.

Rıfat Hassan’la Akasya Projesi’nin tanıtım toplantısında tanıştık. Saf Gayrimenkul Ortaklığı tarafından hayata geçirilen Akasya projesinin toplantısında Doğu-Batı Grubu’nu temsilen bulunuyordu Rıfat Hassan. Kendisini bugüne kadar hiç tanımamıştım. O toplantıda yaptığı kısa konuşmanın tümünün altını çizmiştim. Sonra Pazarın Patronu röportajı yapmak için peşine düştüm. Birazdan okuyacaksınız saatlerce değil günlerce oturup sohbet etmek isteyeceğiniz bir kişi...

İlk soruyu o sordu

72 yaşında. Bugüne kadar hiç röportaj vermemiş. Akmerkez’in ortaklarından, Yıldız Holding İştişare Konseyi ÜyesiÖ Kabataş’taki Inteks ve Doğu-Batı Grubu’nun merkezinde konuştuk Rıfat Hassan’la. Röportajda ilk soruyu ben değil kendisi sordu: “Niye benle konuşmak istedin?” diye. O da yalnızca Akasya projesi için kapısını çalmadığımı anlamıştı. Ben aslında “Developer’ım (iş geliştirici)” dedi. Röportaja başladık.

- Siz neden şimdi konuşuyorsunuz?

Bir tek nedeni var konuşmamın. Başbakan Erdoğan, “Ustalık devrim” diyor ya, benim de ortaklarımla beraber ustalık devrim dediğim bir dönem. Akasya’yı da eserim olarak görüyorum. Onun için de senle konuşmayı kabul ettim. Kendim için bir şey istiyorsam namerdim, Süleyman Demirel’in dediği gibi...

- Siz nerede nasıl başladınız çalışmaya? Robert Kolej mezunusunuz...

Okulu bitirdikten hemen sonra askere gittim. Van’da yedek subaylığım dönemimde öğretmenlik yaptım. Van Başkale ilkokulunda iki ay ders verdim. Sonra Van Valisi aradı, ‘Lisede İngilizce öğretmeni yok, kimse gelmiyor buraya seni liseye alalım’ dedi. Yıl 1962 . Van Lisesi’nde öğretmenlik yaptım. Oradan ağlayarak ayrıldım. İstanbul’a döner dönmez başladım çalışmaya.

Ülker’i ikna ettim, bisküviyi ambalaja koydu, yürüdü gitti


Paslanmaz çelik kralı

- Nerede?

Uzun yıllar birlikte çalıştığım Victor Branştayn adlı bir işadamının yanına verdi babam beni. Onun şirketinin adı Batı-Doğu’ydu. Çok iyi bir tüccardı, ilkeli, basiretliydi. Tahtakale’de başladım çalışmaya. Yanında temizlik işlerine bakan çocuğa verdiği maaşla aynı maaşı verdi bana. O zaman yabancı şirketler bana iyi ücret teklif etmişlerdi, İngilizce bilen kişi sayısı o yıllarda çok azdı. Ama babam “Bana bir iyilik yap ve bu adamla çalış” dediği için orada çalıştım. Victor Branştayn bir yıl sonra evlendi, sonra ayağı kırıldı, şeker hastası olduğu ortaya çıktı, kırığı zor geçti ve bir yıl kadar işlerle ilgilenemedi. O dönemde işleri bana teslim etti ve işler çok iyi gitti. Böyle olduğunu görünce işe dönüp geldiğinde bana bir şirketinde ortaklık teklif etti. İşte o şirket Batı-Doğu’dur.

- Ne iş yapıyordunuz?

Çelik ithalatı yapıyorduk en çok. Her şeyin ithalatının yapıldığı dönemde biz paslanmaz çelik kralı olduk kısa süre içinde. Doğu-Batı şirketinin yanı sıra Inteks diye bir şirket kurduk. “Yalnızca bu işlerde kalmayalım” diyen Victor Bey’in tavsiyesiyle gayrimenkul işine girdik Doğu-Batı şirketiyle. 1980’lerde başladık.

Teneke kutulardaydı

- Siz Yıldız Holding’in de iştişare kurulundasınız. Murat Ülker’le yakınsınız. Bu ilişkiler, yakınlıklar nasıl kuruldu?

Siz tam hatırlamayabilirsiniz. Eskiden Ülker bisküviler teneke kutulardaydı. Bakkallarda kese kağıdına koyularak satılırdı. O zamanlar da selefon kağıdı diye bir kağıt vardı. Ben bu kağıtları ithal ediyordum. Amerika’ya gidince bu kağıtların ambalajda kullanıldığını gördüm. “Bu kağıtlar uzun ömürlü tutar, iyi kapatılırsa içine hava girmez, nem tutmaz” dediler. İstanbul’a döndüm. Bu kağıtları nasıl daha fazla satarım diye düşündüm. Bir sene boyunca Ülker’in Topkapı’daki fabrikasına minibüsüme atlayıp gittim.

- İkna etmeniz zor mu oldu?

Sabri Ülker’in kapısını aşındırdım. Ülker bana, “Oğlum tenekeden alınanı bakkallar kese kağıdına koyup zor satıyor, bu ambalaj maliyetimizi çok artırır” diyor. Ben ısrar ediyorum. Hem de “Bu kağıdı çöpe mi atacağız?” diyor.

Kapısını aşındırdım

- Yıl kaç?

1970’li yıllara gelmemiştik. Sık sık gidiyorum Sabri Bey’in yanına. “Bak Sabri Bey kamyonlarla Türkiye’nin her yerine mal gönderiyorsun, bu bisküviler yolda soğuktan, sıcaktan etkileniyor, kırılıyor” diye anlatmaya devam ediyorum. “Raf ömrünü uzatan bir deneme yapmalısın” diye ikna ettim nihayetinde. Ve Sabri Ülker ambalaj kağıtlarını benden almaya başladı.

- Bunun için ayrı bir teknoloji kuruldu herhalde...

Ambalaj makinesini de getirdik. İlk denemelerde beceremedik, kağıtları yapıştıramadık. Amerika’dan teknisyen getirttim. Isı ayarı yapmak gerekiyormuş. Ülker bisküvileri ambalaja koydu ve yürüdü gitti. Bütün rakipleri benden mal almak için sıraya girdi. Sabri Ülker bunu hiç unutmadı. Bizi bir yere getiren şirketlerden biri Ülker’dir, Ülker Ailesi’dir. Bizim dostluğumuz hep sürdü. Beni hiç yalnız bırakmadılar. Devamlı birçok işte bize destek oldu Sabri Bey. Kakao ithalatında iş verdiler. Ortaklıklar yaptılar bizle.

Dönüşüm lafı beni biraz korkutuyor

- İstanbul’un gelişimini nasıl görüyorsunuz. Büyüyor ama güzelleştiğini ve geliştiğini söylemek mümkün mü?

İstanbul 2 bin yıllık tarihi halen barındırıyor. İstanbul’da muhafaza edilmesi gereken çok yer var. İstanbul’u İstanbul olmaktan çıkararak yeni İstanbul yaratamazsınız. Bu dönüşüm lafı beni biraz korkutuyor. Deprem riski yüzünden gecekondulaşmış kısmı düzeltilmeli ama şehrin içindeki gecekondular yerine çok katlı ucuz konutlar yapılmamalı. İstanbul’un güzel silueti o korkunç binalarla dolmamalı. Şehircilik ve plancılık şart. İstanbul’da arsa fiyatları da astronomik pahalı artık.

Ülker’i ikna ettim, bisküviyi ambalaja koydu, yürüdü gitti


Belediyeden pürüz çıkmazsa Akmerkez’in dışı yenilenecek

- Akmerkez’in içi yenilendi dışı kaldı. Son durum nedir?

İçi yenilenirken dışı da yenilenecekti. Her hazırlık yapıldı. Beşiktaş Belediyesi’ne gidildiğinde bekletildi ve ‘Yetki bizde değil İmar-İskan ve Çevre Bakanlığı’nda yetki’ denildi. Oradan izin yeni çıktı. Şu an askıda. Yeniden Beşiktaş Belediyesi’ne gideceğiz. Onlar 1000’lik planlara işleyecek. Her şeyi hazır olan dış cephe ve cafeler yenilenecek. Sanırım Beşiktaş Belediyesi’nden de yeni bir pürüz çıkmaz ve bu yaz bu iş olur.

- Akmerkez’deki mağazaların ciroları ne durumda? Etkilendi mi mağazalar yeni alışveriş merkezlerinden?

Kalabalık ve yoğun yerler insanları yoruyor, Akmerkez alışverişte ciroları düşürmedi. En iyi 3 alışveriş merkezi arasında ciro açısından. Mağazalar memnun.

35 yaşındayken Büyükada’da deniz kazası geçirdim, bacağımı kaybettim

- İş dışında ne yaparsınız?

Haftada 5.5 gün çalışıyorum. 35 yaşındayken Büyükada’da su kayağı yaparken pervaneye ayağımı kaptırdım, bacağımı kaybettim. Bir bacağım protez benim. Çok spor yapardım ben...

- Bacağınızı kaybettikten sonra da mı devam ettiniz?

Evet. Tenis, kayak yaptım. Bu bacakla kayağı bırakmadım. Hatta Sakatlar Olimpiyatları’na davet edildim. Normal kayaklarla kaymaya devam ettim. Dereceler aldım. O zamanlar hırslıydım. Olimpiyatlara davet almama rağmen katılmadım. Dalmaya başladım. Senin geçen hafta röportaj yaptığın Akın Öngör’le daldım. At bindim. Tenis oynadım. Benim topuğu yaylı özel tenis bacağım vardı. 7-8 yıldır spor yapmıyorum. Şimdi çok okuyorum. Okumaya da bayılıyorum. iPad’e kitap indirmeyi de sevdim. Eski nesil olduğum için kitap da taşırım yanımda.

- Koleksiyonculuğa, sanata ilginiz var mı?

Eşimle eski eserlere meraklıyız. Koleksiyonu var eşimin. 3 kızım, 5 torunum var. Onlarla zaman geçiririm.

Akasya ustalık projem

- Saf Gayrimenkul Ortaklığı’ndasınızın. Ustalık projem dediğiniz Akasya Projesi var. Bu ortaklıklardaki en önemli rolünüz nedir?

Ben Amerika’ya sık sık giderdim. Yıllar önce orada karşıma biri çıktı. Adama “Ne iş yaparsın?” dedim. “Ben ‘developer’ım” dedi. Benden yapacağımız iş için yüzde 10 para istedi. “Ne yapacaksın?” diye sordum. “İnşaatı yaptıracağım” dedi. Ben de “Ben inşaat şirketiyle çalışıyorum” dedim. “Parayı bulacağım” cevabını verdi. “Ben bankadan kredi alırım” dedim. “Mimari projeyi bulacağım” dedi. “Bunu da bulurum” dedim.

“İyi çalışıp çalışmayacağını önceden belirlerim, mağaza karmasını ayarlarım” dedi. Sonunda “Abi yüzde 10’u sen al o zaman” dedi. “Ama bu işlerin bilgisi ve deneyimi yoksa sen bu yolda hata yapacaksın istersen sen bu hataların bedelini ödeyerek git, istersen bana yüzde 10 öde” dedi. Türkiye’ye döndüm. Baktım bu laf yani bu iş yok Türkiye’de. Herkes benim gibi, o yüzden de çok yanlışlar oluyor projelerde. Bu işi önemsedim, etüt ettim. Kendimi şu an proje developer’ı olarak görüyorum. Benim inşaat şirketim yok ortaklarımın var. Benim bankam yok, mimar da değilim. Fotoğraflar: MERT İNAN

DİĞER YENİ YAZILAR