Travis, tüm naifliğine rağmen ihtişamlı sahneler yaratabilen gruplardan. Konserlerinde yüzünüze huzurlu bir gülümseyiş yapışır kalır. 2014 yılındaki İstanbul konserleri sırasında grup üyeleri ile bir araya gelmiştim. Müziğin dünyayı 70’lerdeki gibi derinden değiştiremediğine dair bir sohbete dalmıştık. Bas gitarist Dougie Payne ise olaya çok farklı bir bakış açısı getirip, “Ben müziğin dünyayı değiştireceğine inanmıyorum, insanların dünyayı değiştireceğine inanıyorum. Müzik, insanlar üzerinde çok güçlü etkiler yapıyor. Annem her zaman der ki ‘Belki de dünyadaki en pozitif şey müzik çünkü tamamen safça pozitif.’ Belki insanların günlerini değiştirecek bir etkiye sahibiz. İyi bir şarkı sizi mutlu eder. Tutkunuzu ateşler… Belki insanları nazikleştirebilir. Çünkü nazik ve saygılı olmak dünyadaki en önemli şeylerden biri” demişti.
Günümüzde hemen geçtiğimiz cuma gecesi Zorlu PSM sahnesinde gerçekleşen Travis konserinden çıkarken bu yıllar önceki sohbet aklımdan geçiyor. Travis, 1999 yılında yayınladığı kariyerlerindeki en önemli albümlerden biri olan “The Man Who”nun turnesi kapsamında ülkemize de uğruyor. O albümden bize kalan anıları yeniden hatırlatmak ya da o şarkıları keşfetmemizi sağlamak istiyorlar. 23 şarkılık bir müzikal yolculuk bu konser. İskoçyalı grup beşinci kez geldikleri İstanbul’da kusursuz bir enerji ile karşımızdalar. Sıra sıra şarkılarını çalarken, “Hatırlıyor musun bu şarkının klibi ne güzeldi, bunda da ayrılık acısını atlatmıştım, geçen geldiklerinde bu şarkıda tüm salon şemsiyesini açmıştı” gibi aramızda konuşuyoruz. Bir sanatçı için en güzel an bu olsa gerek. Müzikleri ile izleyicisine iz bırakabilmek ve yıllar sonra sahnede bu kült albümü çalarken enerjilerinden birazcık bile uzaklaşmamış olduğunu karşı tarafa da hissettirmek.
“The Man Who” albümü grubu İngiltere’nin önemli festivallerinden biri olan Glastonbury Festival’inde 99’da sahne almalarını sağladı. Vokal Fran Healy’in dediğine göre onları efsaneye dönüştüren bir an da yaşanmış, “Why Does It Always Rain on Me?” şarkısının ilk satırını söylerken bir anda yağmur yağmaya başlıyor. Bu durum onları iyice tanıtıyor. Bugün ise sahnede tam da o günden gelen bir ses tonu, o günden kalan bir sahne enerjisi ve bugüne ait bir olgunluk vardı. Bu albüm bir bakıma Britpop’un yıldızının parlak olduğu dönemleri de simgeler.
Travis’in konserine dair anekdot ise seyirciye duyulan saygı ve bağ. Grup, bu albümün turnesinde bis yaptıktan sonra Britney Spears’ın ‘Baby One More Time’ şarkısını cover’lıyor. Neredeyse gittikleri her şehirde bu değişmiyor. Biz de bis sonrası bu şarkıyı beklerken vokal Fran, akustik gitarı ile sahneye çıktı ve bir anda Barış Manço’nun efsane şarkısı Dağlar Dağlar’ı söylemeye başladı. Hepimiz şaşkınlıkla şarkıya eşlik etmeye başladık. Çok güzel bir Türkçe ile söylüyordu. Normalde yabancı şarkıcılar “İstanbul teşekkür ederim” diyince çığlık kopar, Türk bayrağı açtıklarında iki kat çığlık olur. Ama tam karşınızda Travis’in Türkçe bir şarkıyı cover’laması, karışık duygular yaşamamızı sağlıyor. Bu özel şarkı grup ile aramızdaki bağı daha da güçlü hale getiriyor. Fran, “Artık dünyada böyle şarkılar yapılmıyor. Bu şarkıyı ilk dinlediğimde çok etkilendim. Tarifsiz bir şekilde bağlandım” diyor.
Konser bitiminde grubun dediği gibi safça bir pozitiflik içinde, güçlü bir şekilde terk ediyoruz alanı. Teşekkürler TRAVIS...