Angel Olsen’ın şarkılarını dinlerken hafif bir melankoli ile sarmalanırsınız. Sinematografik şarkı sözlerinde dün ya da bugün söylemekten bazen kaçındığımız kırgınlıklarımızı dillendirir. Ama birden “Shut up Kiss me” gibi yerinizde duramayacağınız bir şarkı ile de çıka gelir. Amerikalı Angel Olsen, son dönemin en güçlü kadın müzisyenlerinden biri. 2016 yılında çıkardığı “My Woman” albümü, dünyadaki birçok önemli listede yılın en iyi albümü seçildi. Geçtiğimiz yıl çıkardığı ‘Phases’ ise Amerikan bağımsız sinemasından bir filmin başrolü olduğunuzu düşündürecek sözlere sahip. Indie müziğin bu kusursuz sesi 3-4 Mayıs tarihlerinde ise Salon IKSV sahnesinde olacak. Öncesinde mail yoluyla Angel ile müziğini konuştum.
Şu an hangi şehirdesin?
Sydney’de bir oteldeyim ve 1 Mart’tan bu yana da ekiple turnedeyiz. Yol, her zaman çok iyi hissettiriyor.
Şarkı sözlerinde sinirli ve melankolik bir tavır var. Hatta Hi-Five ya da Windows şarkılarını dinlerken yalnızlık bu kadar güzel anlatılmaz diye düşünmeden edemiyorum. Şarkılarında kendini bu kadar açık ifade etme bir bakıma senin için terapi mi?
Şarkı sözü yazmayı iyileştirici bir ritüel olarak görmüyorum, daha ziyade hayal gücünü ilgilendiren bir durum bu benim için. İnsanların benim parçalarımda ne bulduğu aslında onlara kalmış. Ama tabii ki her şarkıda benden bir parça var.
Şarkılarını yazarken kadın ve erkek ayrımı yapmadığını belirtiyorsun...
Pek dikkat etmiyorum. Dünyanın neresinden hangi cinsiyetten olursa olsun fark etmeden, bir anlam ifade eden parçalar yapmayı umut ediyorum.
Ben hiçbir zaman oturup tek bir tema ya da fikir üzerine üretim yapan biri olmadım. Sözleri olmayan piyano besteleri, gitarla yazılmış parçalar, klavyeyle yazılmış parçalar yazdım, yazıyorum. Hangi yöne evrileceği hiç belli olmuyor, ta ki ben 20 tane favori seçene kadar…
30 yaşındasın. Bu yaşın bir kadın olarak değişimleri senin için nasıl oldu?
31 oldum aslında ama 30 yaşım benim için sert geçti. Geride kaldığı için çok mutluyum.
Daha önce de İstanbul’a geldin. Bu şehire dair neler hatırlıyorsun?
Arkadaşım Hakancan’la buluştuğumu hatırlıyorum ve her yerde gördüğüm kedileri… Anadolu yakasında vapura binişimi ve tabii Kapalı Çarşı’dan çeşitli baharatlar ve halılar aldığımı anımsıyorum. Beraber Lee Fields’i dinlemeye gitmiştik ve tüm gece boyunca dans etmiştik. İstanbul’da geçirdiğim zaman benim için çok özeldi ve yeni arkadaşlar edinmiştim.