Bağımsız müziğin yani ‘indie’nin tanımının değiştiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz ay ülkemizde sahne alan The Drums grubunun vokali Jonathan Pierce ile yaptığım röportajda şöyle demişti: “Indie eskiden büyük bir müzik şirketine bağlı olmayan küçük bir müzik şirketiyle ya da kendi müzik üreten bağımsız bir sanatçı olduğunuz anlamına geliyordu. İnsanlar Haim ve Solange’ı indie sınıfına koyuyorlar fakat ikisi de devasa maddi desteğe ve çok pahalı prodüktörleri işe almak için tüm kaynaklarını kullanıyor.” Çok da haklı...
Geçtiğimiz hafta yine bu indie klasmanında olan Türkçe müzik yapan müzisyenlerin albümlerini dinledim. Ufuk açan işler kadar gereksiz bir egoya sahip albümler ile de karşılaştım. Sanırsın Türkçe müziği bu klasmanda albümler yapan isimler kurtaracak. Türkçe sözlü rock müziğin artık ne kadar vasat bir hala geldiğinin farkındayız da... Bağımsız müziğin bu kadar hızlı bir şekilde kabuk değiştirmesine şaşkınım.
Büyük Ev Ablukada’nın son albümü ‘Fırtınayt’ karşısında kararsız kaldım. ‘İyi olmuş bu albüm’ derken, bir anda ‘Yok bu şarkı da tat vermedi. Araya zorla sıkıştırılmış gibi...’ dedim içimden. ‘Benim Kafam S.ktirmiş Gitmiş’ şarkısı mesela ikinci kez albümü dinlerken atladım. Nefes nefese kalan bir Bartu Küçükçağlayan vokali dayanılır gibi değil. Ama ‘Güneş Yerinde’ ve ‘Hoşçakal Kadar’ın hem sözsel anlamda hem de müzikal matematiği açısından güzelliği karşısında kayıtsız kalamıyor insan. Ama ne olursa olsun, o kadar eğlenceli bir albüm yapmışlar ki istemsizce iki üç kere tekrarda dinliyorsunuz albümü.
Son Feci Bisiklet’in albümü ‘Kötü Şeyler’e geçiyorum ardından... Albümün enstrümanları çok güzel tınlarken kulağa, vokalin şarkı söyleyişi rahatsız edici. Bu iyi anlamda bir rahatsızlık değil, çünkü vokalin ne dediği anlaşılmıyor. Bu da albümün mastering’ini Los Angeles’ta yaptırmalarından kaynaklı. Mastering’i yapan Brian Locey, müzikal anlamda temiz bir ses sunarken, hakim olamadığı Türkçe vokalleri farkında olmadan yok ediyor ve kelimeleri anlaşılmıyor. Albümün sözlerini asla anlamadığım için müziği sadece zihnimde kalıyor. Umarım konserde şarkıları böyle söylemiyorlardır.
Ars Longa’nın teklisi ‘Yüreğim İmparator’a ise bayıldım. ‘Müzikte gitarlarla da Doğu ve Batı’yı nasıl birleştirilir’i çok nazik bir şekilde bize sunmuşlar. Şarkıdaki tek rahatsız edici kısım arada sayıklama olarak gelen kadın sesi... Ah be ne gerek vardı, o kısmı şarkıya eklemenin. Dünden bugüne müziğini geleştirebilmiş hatta daha kaliteli bir vokalle bunu sunabilmiş nadir gruplardan. Bu teklinin heyecanı ile albümü dört gözle bekliyorum.
Artık sıkan rock festivalleri
Gelgelelim ülkedeki müzik sahnelerine... Malumunuz hala rock festivalleri bocalaması da yaşanıyor. Kocaeli’nden Ankara’ya kadar aslında konser niteliğindeki festivaller yapmaya devam ediyorlar. Yine aynı rock müzisyenleri... Duman, Athena, Mor ve Ötesi, Teoman, Şebnem Ferah... Ne yeni single, ne de yeni bir proje işleri olmadan bütün yazı turnede geçirdiler, kesmedi bu seneyi de bitiriyorlar. Ne şekil bir tembelliktir bu, çözemedim. Aslında turnede sayılmaz bu... Bir bütünlüğü olmayan sahne gösterileri yapıyorlar. Seyirciye aynı yemeği ısıtıp ısıtıp veren, bir restoran gibiler. Hakkını yememem lazım Hayko Cepkin gibi sahnede yapacaklarını ince ince düşünüp seyircisine her konserlerde farklılık sunan müzisyenler de var. Ama gençler ne olursa olsun yeni şarkılar üretmeye devam ediyor, umarım kült olmuş müzisyenlerimiz bu yeni albümlerini çıkarmış isimlerden ders çıkarmayı bilir...