Bu sefer ağlamadım...
Onun öldüğünü duyduğumda gözlerim dolmadı.
Tam tersine, daha da açıldı hatta biraz dik dik bakmaya başladı.
Hayır, bu haberi zaten beklediğim için değil. Üzülmediğim için hiç değil.
Ne bileyim, bu sefer başkaydı...
Biri söylediğinde, televizyondan, radyodan ilk duyduğunda
Bir ölüm haberini...
Hani omuzların düşer ya, başın da önüne...
Bu sefer düşmedi...
Tam tersine daha da dikleşti. Hatta kafamı da beraberinde yukarı çekti.
Daha yukarılara bakmaya başladım.
Daha yukarıya...
Dedim ya, bu sefer başkaydı...
Bu sefer kahrolmadım...
İçim çaresizlik ve yalnızlıkla dolmadı.
Hatta tam tersine onun gidişi bana yalnız olmadığımı gösterdi...
Yalnız olmadığımızı...
Üstelik çaresiz de kalmadım.
Sanki o bir çare bıraktı da gitti...
Hani derler ya, onu en son nasıl gördüysen hep öyle hatırlarsın diye...
Doğruymuş.
Ben de onu en son gördüğüm haliyle, en son söyledikleriyle unutmayacağım.
Son sözlerini aklımda saklayacağım:
“Görevimi yaptım, ölüme hazırım.”
Çareyi “görevimi yapmak” diye anlayacağım.
Karar verdim, bu sefer yas tutmayacağım...
Aslında bu bir karar da değil, sanki bunu bana o söylüyor...
Sanki ben onun okuttuğu kızlardan biriyim...
Sanki kurtardığı hastalarından biri...
Sanki ışık tuttuğu, yardım ettiği binlerce kişinin hepsiyim...
İçimden sadece alkışlamak geliyor..
Bir de başka bir yoldan da olsa, ona yetişebilmek için uğraşmak...
Bir de “Keşke...” diyorum, “Keşke elini öpebilseydim.”
Tuhaf ama gücümü de kaybetmedim.
Hatta tam tersine, daha da kuvvetlenmek istedim.
Sanki...
İçimden bir kuş uçtu gitti.
Diğerleri daha fazla kanat çırpmaya başladı.
Bu sefer başkaydı...
Ölüm bana hep karanlığı hatırlatırdı...
Hayret!
Bu sefer aydınlığı...
Bu sefer başka...
Haberin Devamı