Mahalle jargonu

Gazeteci ve televizyoncu Ahmet Hakan’ın yazılarını son zamanlarda ilgiyle takip ediyorum

Haberin Devamı

Gazeteci ve televizyoncu Ahmet Hakan’ın yazılarını son zamanlarda ilgiyle takip ediyorum. Okurken insanı yormuyor, kafasını karıştırmıyor. Kısa, net ve herkes tarafından anlaşılır bir tarzda yazıyor. Bazı köşe yazarlarının uzun yazı yazma gibi bir takıntısı var. Onlar bana göre değil. Konsantrasyonum dağılıyor.

Köşe yazısı mı okuyorum yoksa destan mı anlamıyorum. Ahmet Hakan’ın olaylara yaklaşımını ve saptamalarını beğeniyorum. Samimi üslubu da ayrıca hoşuma gidiyor. Ancak geçen pazartesi “Kıyası kabil değil” başlıklı yazısındaki kadar samimi(!) üslubu değil.

Ahmet Hakan, medyadakilerin her fırsatta Şahan Gökbakar ile Cem Yılmaz’ı karşılaştırmaları hakkında “Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar’a hiç düşünmeden anında 12 adet laf sokar, Şahan Gökbakar bir tanesini bile çıkaramaz” diyor. Dediklerinde haklı olabilir ama onun gibi kendini ve kalitesini geliştirmiş bir yazarda ’mahalle jargonu’ sırıtıyor. İnsan ister istemez, “Adamı mahalleden çıkartmışlar ama mahalleyi adamın içinden çıkartamamışlar” diye düşünmeye başlıyor. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Sosyetik selamsız sabahsızlar

İlişkileri bittikten sonra aynı yerlere gitmeye devam eden ve karşılaştıklarında birbirlerini tanımamazlıktan ya da görmezlikten gelen sosyetik çiftlere hayranım.

İnsan bu kadar vurdumduymaz olabilir! Keşke hepimiz böyle olabilsek. O zaman ne stres kalır ne gerginlik. Düşünsenize... Aylarca veya yıllarca aynı yastığa başkoymuşsunuz. Coşkulu bir aşk yaşamışsınız. Sonra bir şekilde yollarınız ayrılmış ve siz artık birbirinizin yüzüne bakamayacak bir hale gelmişsiniz. Bütün bunları anlarım da bile bile lades gibi bile bile aynı mekana gitmek bana garip geliyor. Selam veremeyecek durumdalarsa karşılaşmak için neden kaşınırlar anlamak mümkün değil. Eda Taşpınar ile Nurettin Hasman başta olmak üzere sosyetik selamsız sabahsız takımı keyiflerinden fedakârlık etmektense vurdumduymazlığı tercih ediyor.

Seda Sayan evlilik programı yapsın

’Sabahların Sultanı’ Seda Sayan’a televizyona döndüğünde programının formatı evlilik programı olmalı. Deneyim önemlidir. 6 kez evlenen Seda Sayan’dan daha iyi bu işi kim yapabilir? En uzun evliliği 5 yıl olan Seda Sayan diğerlerinden 5, 6 ve 7 ay içinde boşanmış. Beşinci evliliği

2 yıl sürmüş. 2 yıl süren altıncı evliliğinin bitmek üzere olduğu iddia ediliyor. Sevgililer Günü’nü ayrı geçiren çiftin boşanmak üzere olduğu haberini Seda Sayan faks ve e-mail’le medyaya göndermiş. Hatta eşi Onur Şan da haberi medyadan öğrenmiş. Aradaki iletişim kopukluğuna bakar mısınız? Seda Sayan, eşinin ilgisizliğinden ve kendisine yeterince vakit ayıramamasından yakınıyormuş. Etrafında “Hâlâ okula giden bir çocukla evlenirsen olacağı buydu” diyen kimse yok herhalde. Sözüm ona kaynana devreye girmiş tarafları bir araya getirmek için. Seda Sayan, Kadırgalıdır. Dobradır. Yüreklidir. Eli maşalıdır. İstediği kadar zırıldasın kaynana maynana dinlemez. Kararını verdiyse de asla caymaz. Hele ilgisizliğin yanında genç bir kızla yakınlaşması söz konusuysa o zaman Onur Şan, Seda Sayan’ın hiç gözüne gözükmesin. “Bu altıncı evliliğiniz. Artık yorulmadınız mu?” diye münasebetsiz bir soruyu Seda Sayan “Benim Onur Şan’dan öncem yok” diye yanıtlamıştı. Bence Onur Şan’dan sonrası olmasın ve Seda Sayan evliliklerine artık bir nokta koysun. Gezsin, tozsun, gönlünce eğlensin ama nikah masasına oturmasın. Belli ki evlilik ona yaramıyor. Ama ekranda bir evlilik programı yapmak yarayabilir.

Ne Esra Erol ne Zuhal Topal, Seda Sayan bu işi hepsinden iyi yapar. Hem sevdiği hem de çok iyi bildiği bir konu. İnsanlara yardım etmesiyle de tanınıyor. Çiflerin yuva kurmalarında yardımcı olur ve onların dualarını alır. Sansasyon yaratmak için düzmece telefon bağlantılarına da ihtiyacı yok. Seda Sayan’ın havası yeter. Seda Sayan ve evlilik programı! Bundan daha ideal bir eşleşme olamaz. Ne dersiniz?

Hooray for Hollywood!

14 Şubat için özel çevrilmiş “Sevgililer Günü” filminin görkemli galası geçtiğimiz hafta sonu Los Angeles’da yapıldı. Ünlü yönetmen Gary Marshall’ın filminde birbirinden ünlü ve güzel bir dolu Hollywood yıldızı rol alıyordu. Bunların arasında Julia Roberts, Jessica Alba, Jamie Fox, Jennifer Garner, Ashton Kutcher, Patrick Dempsey, Jessica Biel, Bradley Cooper, Taylor Lautner, Taylor Swift, Anne Hathaway, Eric Dane gibi son derece popüler isimler vardı. Bu Hollywood yıldızlarının her biri mazeret beyan etmeden galaya geldi. Kırmızı halıda hep birlikte röportajlar verdiler, fotoğraflar çektirdiler. Hiç kapris yapmadılar.

Hiç kendilerini kasmadılar. Filmdeki rollerinin önemi veya önemsizliğine bakıp hiç komplekse girmediler. Filmin başarısı için ellerinden geleni yaptılar. En sempatik hallerini takınıp gözle görülür bir çaba gösterdiler. Neden? Çünkü onlar gerçek profesyonel. Filmin çekimi bittiğinde işlerinin bitmediğini aksine yeni başladığını biliyorlar. Tanıtımlara katılmanın işlerinin önemli bir gereği olduğunun farkındalar. Çünkü film gişede iş yapmazsa kabak onların başına patlayacak. Piyasaları düşecek. Film teklifleri gelmeyecek. Başarısız olmuş bir filmle adlarının anılmasını hiçbiri istemez. Çekimlerden sonrasını angarya olarak gören bizdeki meslekdaşlarına keşke örnek olabilseler. “Ben nasılsa paramı peşin aldım” diyen ya da filmin promosyonu için kıllarını kıpırdatmayan, burunlarından kıl aldırtmayan alaturka kafalı meslekdaşlarına. Boşuna dememişler... Hooray for Hollywood! Yaşasın Hollywood!

DİĞER YENİ YAZILAR