Türk sinemasında televizyon dizisi çeker gibi film çekiyorlar. Hatta televizyondaki dizilerin sinema filmlerinden çok daha fazla emek ve zaman ile gerçekleştirildiği bile söylenebilir. Birçok yapımcı için maalesef bu sinema sezonu parlak geçmemiş. Vizyona giren 56 film arasında sadece 9’u kâr elde etmeyi başarmış. Zarar eden filmler arasında ‘Ekümenopolis: Ucu Olmayan’, ‘Pazarları Hiç Sevmem’, ‘Eş Ruhumun Eş Zamanı’ , ‘Öz Hakiki Karakol’, ‘Patlak Sokaklar Gerzamot’, ‘Mevsim Çiçek Açtı’ ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi’ isimli yapımlar var.
Kitap alırken kapağına göre karar vermemek gerek derler. Bunlar da sinemaya giderken filmin adına göre karar verilmemesi gereken yapımlar olmalı. Çok mu düşünmüşler filmlerini adlandırırken? İkinci tercihleri neydi acaba?
Kullandıklarından daha kötü olmasına pek imkan yok. En azından gişe açısından.
Hiç tanımadığımız bir adam ve ailesinin aşırı acıklı hikayesini izlemek için üste para ödeyip sinema salonuna niye gidelim? Kendi acıklı hikayelerimiz bize yeter de artar bile! Patlak Sokaklar’daki gerzamotu İstanbul trafiğine çıkan herkes, hergün görüyor. Pazarları sevmeyen birini tatil gününde kim gidip izler? Eş ruhun eş zamanı kafa karıştırmaktan başka neye yarar?
Zarar edenler arasında ‘Güzel Günler Göreceğiz’ diye bir film de var.
Günleri gördüler mi bilemem ama gişede bir güzellik görmedikleri kesin.
Emeğe saygızılık etmek aklımın ucundan geçmez. Mutlaka çok değerli sinemacılar büyük umutlarla bu filmlerde çalıştılar. Aralarında çok iyiler olduğundan da şüphem yok. Çünkü bizdeki filmciler son derece yaratıcı yetenekler. Ama filmi çekerken gösterdikleri başarıyı filmi pazarlarken gösteremiyorlar.
Aranızda kaç kişi yukarıda sözünü ettiğim filmlerin ismini, cismini bir kez bile duydu?
Kimsenin izlemeyip ödül verdikleri festival filmleri gibi hiçbirinden haberimiz olmadı.
Bugün Hollywood’un en ünlü yıldızları kapris yapmadan rol aldıkları filmlerin tanıtımı için gece gündüz demeden dünyayı dolaşıyor.
‘Siyah Giyen Adamlar’ filminin üçüncüsünün galası için Rusya’ya giden maço Amerikalı aktör Will Smith, geçenlerde bir adamın kendisini dudaktan öpmeye kalkışmasına bile maruz kaldı.
İçeriği boş olan filmler sırf tanıtımı mükemmel yapıldığı için dünyada hasılat rekorları kırdı. Bizdeki çoğu film kısıtlı ve dar bütçelerle çekildiğinden doğru dürüst tanıtım yapmak imkanı olmuyor.
Gişede başarı da dolayısıyla hayal oluyor.
Aslında zarar eden filmlerin hepsine ortak bir isim cuk oturuyor: ‘HÜSRAN’
Medyum Cavcav
Gençlerbirliği kulübünün eski genel menajeri Mehmet Dilber, efsane başkanları İlhan Cavcav’ın takımın başarısı için bir medyuma prim verdiğini iddia ediyor. Takma adı Ebru olan medyuma kaynak yaratabilmek için İlhan Cavcav, futbolcuların ve çalışanların alacaklarından kesinti yapıyormuş. Medyum Ebru adı ‘M’ harfiyle başlayan kişilerin kulüple ilişkisinin kesilmesini istemiş. Mehmet Bey’in de bu yüzden görevine son verilmiş. Medyum Ebru tesislerde futbolculara uzaktan tütsü yapıyormuş. 3-3 biten Sivasspor maçında durum 3-2 Gençlerbirliği lehine iken Sivas’tan 2 oyuncu atılmış. Medyum Ebru, Cavcav’ı arayıp ‘’ Gördünüz mü iki oyuncu attırdım’’ demiş. Daha sonra staddan ayrılan ve maçın berabere sonuçlandığından haberi olmayan Medyum Ebru yine Cavcav’ı arayıp ‘’Bakın nasıl kazandırdım’’ deyince bu kez fena halde azar işitmiş. Cavcav takım kadrosunu bile Medyum Ebru ile birlikte kuruyormuş.
Vay Cavcav vay! Ama bu medyum bir garipmiş. Medyumluk yapan birinin ‘M’ harfinin uğursuzluğuna inanması bana tuhaf geldi. Medyum Ebru ‘R’ Değil de ‘M’ özürlü olmasın sakın! Belki de kendini ‘Medyum’ yerine ‘Edyum’ olarak tanıtıyordur. 2004 yılında Fenerbahçe yönetiminin Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda büyü olabileceğini düşünüp sahaya Fenerbahçe’yi büyüden koruyan ve şans getiren okunmuş muska gömüldüğüne dair bir haber çıkmıştı. Sekiz sene sonra da Cavcav’ın dişi medyumu ortaya çıktı. Bu sayede Memiş ve Keto dışında bir başka medyumun ismini de öğrenmiş olduk. Cavcav tam bir transfer dahisi. Futbolcuları ucuza alıp pahalıya satmakta üstüne yok. Kulübün kasası onun bu becerisi ve uyanıklığı sayesinde ağzına kadar doldu.
Şimdi bu son olay üzerine insan, acaba transfer konusunda da Cavcav’a yol gösteren bir medyum var mıydı diye düşünüyor.
Kartaltepe
Galatasaray’ın maçlarını oynadığı Türk Telekom Arena’yı sarı kırmızı renklerle donatıp Cimbomun sembolü olan aslandan yola çıkarak ‘ASLANTEPE’ dediler.
Sonra sponsor ağır bastı ve stadın adını ‘TT Arena’ olarak anmaya başladılar. Galatasaray beş kuruş vermedi. O stad aslında TOKİ’nin denilince adı bir ara ‘TOKİTEPE’ oldu. Şimdi de İnönü Stadı’nın tadilatı sırasında Beşiktaş’ın maçlarını aynı stadda oynama olasılığı belirdi.
Hatta dünya efendisi ve centilmeni Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, Beşiktaş’a bu konuda destek oldu ve gelsinler oynasınlar çağrısında bulundu. "Bana kalsa maç günleri staddaki hediyelik eşya satan Galatasaray Store’u, Beşiktaş Store olarak da kullanabilirler" dedi.
Fatih Hoca’nın bu daveti kabul görürse, Beşiktaş maçlarında stadın adı ‘Kartaltepe’ olacak.
Stadın içine ve dışına şu anda hakim olan sarı kırmızı renkler yerini siyah-beyaza bırakacak.
İki takım bir sezonda ligde iki kez karşılaşıyor.
Stad birinde ‘Aslantepe’ diğerinde ‘Kartaltepe’ olarak hizmet verecek. Birlik, beraberlik ve sportmenlik diye işte buna derler. İki kardeş kulüp, aynı stadı paylaşıyor.
Tıpkı İnönü Stadı Mithatpaşa iken Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın paylaştığı gibi. Oldu olacak Fatih Hoca, maddi açıdan sıkıntı yaşayan Beşiktaş’ın bu sezon hocalığını da Galatasaray’ın hocalığıyla birlikte yapsın.
Tıpkı milli takım ile kulüp takımlarını eş zamanda çalıştıran hocalar gibi.
Stadlar, hocalar, localar, store’lar hepsi bir.
Bundan alâsı Şam baklavası.
Filmin adı hüsran
Haberin Devamı