Eski karın yenisinden güzelse...

82’nci Oscar Ödülleri son derece sönük geçti.

Haberin Devamı

82’nci Oscar Ödülleri son derece sönük geçti.
Sunucular Steve Martin ve Alec Baldwin yetenekli olabilir ancak Hollywood’un bu en önemli gecesinde uyumsuz ve lüzumsuz kaldılar. Oscar gecesinin en ilginç manzarası gişe rekortmeni ’Avatar’ın yönetmeni James Cameron ile “The Hurt Locker’’ filmiyle gecenin ödül rekortmeni olan eski eşi yönetmen Kathryn Bigelow ikilisi arasında canlı yayında yaşanan medeni rekabet oldu.

James Cameron görkemli törene yeni eşiyle gelmişti. Yeni eşi kermesten aldığını gururla açıkladığı gösterişsiz bir elbise giymişti. Aşırı kemikli olan bedeni bu basit elbisenin içinde fena halde sırıtıyordu.

James Cameron’un yanında karısı gibi değil, bakımsız erkek kardeşi gibi duruyordu. Öte yandan, gecenin galibi Kathryn Bigelow’un tüm ihtişamı üstündeydi. Kadın bir yönetmenden çok film yıldızlarına benziyordu. Hatta biraz ünlü artist Elizabeth Hurley’i andırıyordu. Hani bir dondurma reklamı için ülkemize gelen Hugh Grant’in eski göz ağrısı güzeller güzeli İngiliz bir kadın var ya, işte onu...

James Cameron’un şanssızlığı törenin yapıldığı salonda eski eşiyle aynı yere düşmesi oldu. Kathryn Bigelow, ödülleriyle James Cameron’u, fiziğiyle Cameron’un yeni eşini sürklase etti. Düşünün... 19 yıl önce boşandığınız eski eşiniz yeni eşinizin yanında dünyanın gözü önünde dünya güzeli gibi duruyor. Üstelik aranızda iki sıralık bir mesafe var. Bu olaydan alınacak ders şudur beyler: Eski karınız yeni karınızdan güzelse, onları kesinlikle bir araya getirmeyeceksiniz. Yoksa, James Cameron gibi ayvayı yersiniz! Sonra size sadece ’loser’ değil, aynı zamanda ’stupid’ derler.

Ünlülere anlamlı cezalar

Bizdeki hakimler de Amerikalı “hukukdaşları” gibi yaratıcı cezalar veremeye başladı. Genç Parti lideri Cem Uzan’ın yurt dışına kaçmasına belki de, 5 kitap okuma cezası neden oldu. “O kadar kitap okumaktansa çeker giderim!” demiş olabilir. Adam ne de olsa eski televizyoncu.

Okumayı değil, izlemeyi seviyordur. Ağzından çıkanı kulağı duymayan pop şarkıcılarımızdan Demet Akalın ise, İstiklâl Marşı’nı elle yazma cezasına çarptırılmış.

Demet Akalın bir yere kaçmıyor. Aldığı cezayı yerine getireceğini Twitter’da müjdelemiş. Tabii onun Cem Uzan gibi yurt dışında uçsuz bucaksız bir serveti yok. Yoksa, bu tür cezalar ünlülerimiz için ürkütücü olabilir. İşte ünlüler ve onlara özgü anlamlı, caydırıcı cezalar...

İBRAHİM TATLISES: Mangal ve çiğ köfte yapmayacak. Kebap ve lahmacunsuz yaşayacak. Dünya Kadınlar Günü’nün tarihini ezberleyene kadar tebeşirle kara tahtaya yazacak.

HÜLYA AVŞAR: Haiti ile Tahiti’yi ayırt edecek bilgi birikimine sahip olana dek ansiklopedi karıştıracak.

SAADETTİN SARAN: Hülya Avşar ile basında kırk yılda bir acil durumlar yerine haftada bir fotoğrafı çıkacak.

ŞAHAN GÖKBAKAR: Recep İvedik’siz hayat yaşayacak. Bir daha o ismi asla anmayacak.

SEDA SAYAN: Artık evlenmeyecek. Hatta, nikah salonunun önünden bile geçmeyecek.

BÜLENT ERSOY: Hem bir daha evlenemeyecek, hem vejetaryen olacak, hem de makyajsız dolaşacak.

HINCAL ULUÇ: Dargın olduğu herkesle barışacak. Küs kalamayacak, alıngan olamayacak. Kendi yaşına uygun kadınlarla çıkacak ve artık genç mankenlere kavalyelik edemeyecek.

HAŞMET BABAOĞLU: Alaçatı’ya girişi ve zeytin ağaçlarıyla ilgili yazması yasaklanacak.

TARKAN: Televizyonda davet edildiği her programa konuk gitmek zorunda kalacak. Onlarca konuk arasında sırasını bekleyecek ve “Hadi bir şarkı söyle” dediklerinde kalkıp söyleyecek.

EBRU ŞALLI: Pilatesi bırakıp patatese başlayacak. 20 kilo alıp podyuma çıkacak.

BEREN SAAT: Kahvaltıya giydiği uzun siyah çizmeleriyle gece yatıp uyuyacak.

SİNAN AKÇIL: Monica Molina’nın “Ay Amor” şarkısından birebir esinlenip Ziynet Sali’ye yaptığı “Rüya” parçasından sonra esinlenmemek için bir daha yabancı parça dinlemeyecek.

Sörfcan şehirli olursa

İkoncan Eda Taşpınar ile milli sörfçü sevgilisi Bora Kozanoğlu birbirlerine fizik olarak çok yakışan bir çift... İkisi de boylu poslu güzel insanlar. Ancak yaşam tarzları farklı... İkoncanın hayatı davetlerde, açılışlarda, kokteyllerde, resepsiyonlarda geçiyordu. Sörfcan ise kapalı mekanlara girdiğinde herhalde bunalıma giriyordu. Bunlar ikisi işi pişirince, kısa bir süre için İkoncan fedakarlık yaptı ve Çeşme’ye yerleşti. Alaçatı’da güle oynaya sörf yaptılar. Sonra sörf mevsimi bitti kış geldi çattı, İkoncan Sörfcan’ı alıp İstanbul gecelerine daldı. Ancak Sörfcan, İkoncan’ın muhitine uyumda ve gezme tozma hızına ayak uydurmakta zorlandı. Kimi zaman aralarında, kimi zaman da başkalarıyla tartışmalar yaşandı. İşte bu tartışmalardan birinde Sörfcan, Bebek’teki bir kafenin kahyalarıyla kavga etmiş. Nereden bilsin Bebek raconunu denizden gelen çocuk? Oradaki kahyaların elinden kurtulmak için arabanın anahtarını versen yetmeyebilir. Sörfcan, onlarla bir de sille tokat kavga etmiş. Yumruklar konuşmuş ve Sörfcan ile kahya takımı karakolluk olmuş. Şimdi Sörfcan’ın 8 aydan 2 yıla, kahyaların ise 7 aydan 4 yıla kadar hapsi isteniyormuş. Sörfcan, “Olayda benim suçum yok. Adaletin yerini bulacağına inanıyorum” demiş. Ben Sörfcan’a yüzde yüz katılıyorum. Olayda eminim ki, suçu yoktur. Ancak onun hatası denizden çıkıp karaya yerleşmek. Adaletin yerini bulmasını istiyorsa bir an önce eski hayatına geri döner. Kahya takımıyla dövüşeceğine, dalgalarla boğuşur. Yoksa, korkarım Sörfcan şehirli olmaya devam ederse bunun gibi daha çok tatsızlıklarla karşılaşabilir.

DİĞER YENİ YAZILAR