Facebook, MySpace, Twitter ve Instagram gibi sosyal paylaşım ağlarının varlığı günümüzde yaşanan selfie çılgınlığının önemli nedenlerinden diye düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz çağda kitle iletişim araçlarına internet teknolojisinin entegre edilmesi, sosyal paylaşım ağlarının cazibesini önemli ölçüde arttırmış durumda.
Bu günlerde dünya müzeleri kendi mekanlarına daha fazla ziyaretçi çekebilmek adına çeşitli yollara başvuruyorlar. Düzenlenen rehberli geziler, seminerler, sanatçı konuşmaları, atölye faaliyetleri veya film gösterimleri kültürel zenginliği toplumlarla paylaşmada en sık rastladığımız yöntemler. Bu etkinlikler hala devam etse bile son zamanlarda çığ gibi büyümekte olan selfie modası da müzelerin merceği altına girdi. Dünyanın önde gelen bu sanat kurumları ziyaretçilerin ve özellikle gençlerin ilgisini çekebilmek için selfie çekimine uygun hazırladıkları mekan düzenlemeleri ile ilginç fırsatlar sunuyorlar.
Geçen hafta ziyaret ettiğim İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde bunun en somut örneklerinden birine rastladım. Turistlerin müzenin bahçesinde yer alan heykellerin önünde öz çekim pozu vermek için girdikleri mücadeleyi görmek hem eğlenceli hem de şaşırtıcıydı. Gittikçe ivme kazanan bu trend bazı müzelerin selfie çekimine uygun mimari tasarımları destekliyor olmasına da sebep oluyor. Örneğin San Francisco Modern Müzesi’nin gelecek sene kullanıma açacağı yeni terasları bu akıma ev sahipliği yapacak. Müze küratörleri düzenleyecekleri sergilerde de izleyenleri selfie çekimine teşvik edecek bölümleri eklemeyi düşünüyorlar. Paris, Centre Pompidou’daki Jeff Koons sergisi sırasında ziyaretçileri sanatçının “Hanging Heart” adlı eseri ile en iyi selfie çekebilecekleri noktalara yönlendirmek için, salon zemininde yer işaretlerinin kullanılması da bu işin ne derece ciddi boyutta olduğunun göstergesi. Selfieler kulaktan kulağa yayılan ve tanıtım bakımından en etkili viral reklam yöntemlerinden diye düşünüyorum. Öyle ki geçtiğimiz günlerde Paris Louvre Müzesi’nde Mona Lisa tablosu ile çektikleri selfieleri ile medyada uzun süre yer alan Jay-Z ve Beyonce bu anlamda yeni bir trend başlatmıştı. Los Angeles LACMA Müzesi girişinde yer alan Chris Burden’ın “Kent Işığı” adlı enstalasyonu da benim ve diğer binlerce insanın öz çekim yaptığı en favori noktalardan bir diğeriydi. Yine kısa bir süre önce LACMA Müze yönetimi, misafirlerinden sanat eserleri ile selfie çekmelerini istemiş, ortaya çıkan fotoğrafları monitörler aracılığıyla ziyaretçilere sunmuş ve hatta yarışma bile düzenlemişti.
İnsanların deneyimlerini paylaştığı “ben gerçekten oradayım” diye haykıran ve kendini ifade etmeye değer veren bir kültüre hitap eden bu fenomen, müze ziyaretçi sayısında önemli bir artışa da neden oluyor. Paylaşılan özel anlar ölümsüzleştirilirken bir yandan da kullanılan “hashtag”ler ile daha geniş kitlelere ulaşmak mümkün. Takipçilere sunulan her fotoğraf hayranlık uyandırmasının yanında imrendirici özelliği ile de toplumları istenilen noktaya çekmek açısından son derce özendirici diye düşünüyorum.